Uzaktan yaşlarını kestiremediğim bir kadın ve erkek, ağır adımlarla karşıdaki bordo boyanmış evlerinin bahçesinden bize doğru yürüdüler. Yaklaştıkça, önce yüzlerindeki gülümsemeyi seçebildim; sonra da kenarları kırışmış ama sevgiyle parlayan gözlerini…
“Hayırlı olsun.” dedi adam. Kadın da bu dileğe başını sallayarak katıldı. Teşekkür ederek ellerini sıktık. Kadının elleri sıcacıktı; başına bağladığı örtü ise sımsıkı. Bir yemeniyi de boynunun çevresine dolamıştı. Üzerinde bu sıcak havaya tezat bir yelek vardı. Yeleğinin düğmelerini kapatmak yerine tek eliyle her iki ucunu birleştirmişti.
“ Kaç keredir geldiğinizi görüyoruz. Bir merhaba demek istedik” dedi adam. Kadın bu sefer sessiz kalmamaya kararlıydı: “Sizi görünce bizim evi yapmaya başladığımız günler geldi aklımıza. Neler çektik değil mi?”. Söylediklerini onaylatmak istercesine kocasına baktı. Adam da gülümseyerek başını salladı: “Yaaaaa… Neler çektik biz? Öldük bittik yorgunluktan”. Sıcak ama rüzgarlı bir öğle vakti ayakta öylece durmuş, birbirimize hayatlarımızla ilgili kısa bilgiler vermeye başlamıştık.
Nereli olduğumuz, onların nereli olduğu, asıl evlerimizin hangi semtte olduğu, mesleklerimiz, çoluk çocuk, torun torba ne varsa bir çırpıda konuşuluvermişti bile. Adam karısına bakarak söze devam etti: “Benim hanım hasta. Belki bu köy havası ona iyi gelir diye buradan bir yer aldık. Hatta bir an önce oturalım diye hazırda var olan evlere de baktık ama beğenemedik.” Bir an için başını sımsıkı bağlamış, berrak gözlerinin içi gülen kadına tekrar baktım. Bu adamın ne yazık ki acelesi vardı. Çünkü karısının, bu güzel köyde ne kadar yaşayacak zamanı kaldığını bilmiyordu.
Kadın sessizce kocasını dinledikten sonra biraz daha konuyu açmak istedi: “Yumurtalık kanseriydim ben. Birkaç yıl önce ameliyat oldum. Ne var ne yok her şeyi aldılar. Bir yıl kadar rahattım. Sonra bağırsaklarıma atlamış. Oradan da ameliyat oldum. Ayda bir hafta kemoterapi görüyorum şimdi. O zamanlar kendimi biraz rahatsız hissediyorum”. Yüzümüzdeki endişeli ifadeyi rahatlatmak için olsa gerek, gene aynı gülümseyişle “Ama diğer zamanlarda iyiyim. Sadece hasta olmamam gerekiyor. Bu yüzden de böyle koruyorum kendimi” diyerek bizi teselli etmeye çabalıyordu.
Yüzünde, yaşadıklarına duyduğu isyanın izlerini aradım; yoktu… Sessiz bir kabullenişle, önünde göreceği kaç gün varsa bunu gülümseyerek geçirmeye kararlıydı belli ki. “Çabuk yoruluyorum. Bu yüzden de bahçede çalışamıyorum. Bütün iş Eşref Bey’e kaldı haliyle. O da söyleniyor ara sıra ama gene de bir şeyler dikmeden duramıyor.”. Bu sözün üzerine hep birlikte gülüştük. Ama kalbimin derinliklerinde bir yerde bir şeylerin parça parça kırıldığını hissediyordum aynı zamanda.
Onlar bu kadar dik durmaya çalışırken, yüzümde belirdiğini tahmin ettiğim hüzünlü ifadeden bir an önce kurtulmam gerektiğini çok iyi biliyordum.“Buranın havası iyi gelir size”. Bir elimle kadının sırtını sıvazlarken, ağzımdan dökülen kelimelerin rahat ve neşeli bir ses tonunda çıkması için çaba harcıyordum. O da boşta kalan elimi sıcak avuçlarının içine alarak sıktı. Kendisini buna inandırmak isterken sesi titriyordu: “Evet… Burası bana iyi geliyor. Şehirde trafikten, kalabalıktan çok sıkılıyorum. Ama burada öyle mi? Bütün gün bahçeyi seyrederken gün nasıl geçiyor anlamıyorum. Hafta sonu da çocuklar, torunlar geliyor. “
Rüzgar ve sıcağın hırpaladığı kadın, artık yorulmuştu. İzin isteyip ve işimiz bittiğinde mutlaka çaya beklediklerini söyleyerek ayrılmaya hazırlanıyorlardı ki , kadın tekrar bana döndü: “Biliyor musun Yeşim? Ben gülleri çok severim. Bahçeye bir sürü gül dikmek istiyorum.” Sesinde vakti kalmamış bir kadının telaşı seziliyordu. “Dikeriz hep birlikte” diyebildim sadece. Yüreğim sıkışıyordu. Kendimi sıkmasam oturup hüngür hüngür ağlayacaktım. “Siz ne kadar istiyorsanız, o kadar dikeriz!” O anda enfeksiyon bulaştırma olasılığım olmasaydı, onu sımsıkı kucaklamak istiyordum ama yapamadım. Kocasıyla yan yana, evlerine doğru yürürlerken peşlerinden gözlerim daldı gitti. Karşılaştıkları en ufak bir aksilikte bile çabucak yaşama küsen bir çok insandan ne kadar da farklıydılar…
O gül yüzlü güçlü kadın için bulabildiğim en güzel güllerden getirip, bin bir emekle kurdukları bahçeye birlikte dikeceğiz. Her sabah o güller, o güzel kadının sıcak dokunuşlarıyla güne uyanıp, yumuşacık sesiyle onlara anlattığı masalları dinleyecekler. Sevgi dolu gülümsemesiyle büyüyüp serpilecek, bu köydeki en şanslı güller olacaklar. Belki de masalların bittiği gün, aslında ne kadar şanslı olduklarının farkına varacaklar…
Acele et Yeşim mutlaka dikin gülleri çok geç olmadan süslesin o güzel bahçeyi.
YanıtlaSilSevgilerimle benim güzel arkadaşım.
masalların bittiği gün o güllerle yeni yeni masallar yazılacak belki de...
YanıtlaSilMutlaka ki yeni masallar yazılacak Özlemciğim. O güllerin nasıl dikildiğini bilen ben de, o kadını anlatacağım güllerle birlikte...
YanıtlaSil