17 Nisan 2009 Cuma

BİR GAZETE KUPÜRÜ

bayrakDerin kırışıklıklarla dolu yüzü yorgun görünüyordu; hem de çok yorgun. Başındaki kasketin gölgelediği zayıf yüzüne ve çökmüş gözlerine baktım. Elindeki sağlık karnesini ürkekçe bana uzattı: “Hanımın ayakları rahatsız; o yüzden getiremedim. Sürekli kullandığı bir tansiyon ilacı var. Onu yazdırmak istiyordum.”  Karşıdaki koltuğa oturabileceğini söyledim.

Gerekli kayıtları yapmak ve  ilacını yazmak için sağlık karnesinin kapağını açtığımda , plastik cebe yerleştirilmiş eski bir gazete kupüründe,  başında mavi komando beresiyle gülümseyen genç adamı gördüm. O anda ne yapacağımı ya da nasıl davranacağımı bilemiyordum. Yazının aralarından bazı kelimeler ve cümleler birer birer oldukları yerden sıçrayıp yüreğime batmaya başlamıştı çünkü…

“Jandarma Komando Onbaşı Kamil Temel”

“Kuzey Irak’ta şehit oldu.”

“Terhisine 45 gün kalmıştı.”

“21 yaşındaydı.”

“Cenazesi, memleketi Kaş’ta toprağa verildi.”

Başımı kaldırıp adamın yüzüne bakamıyordum: “Oğlunuz sanırım?”. Yaşlı adamın gözlerindeki acının sebebini artık biliyordum. “Evet… Benim oğlum. 1997’de Kuzey Irak’ta şehit oldu. Terhisine de çok az kalmıştı. Gitti aslan gibi oğlum!”. Gözleri nemlenmişti. Tekrar fotoğrafa baktım. Askerlik döneminin ilk günlerinde adet olduğu üzere çekilen fotoğraflardandı. Kamil, başında beresiyle objektife gülümsüyordu. Fotoğrafını annesine gönderecek, annesi onu çerçeveletip duvara asacaktı. Kamil daha sonra da bir sürü fotoğraf çektirecek, ileride evlenip çoluk çocuğa karıştığında onlara askerlik anılarını anlatacaktı belki de… Mavi komando beresiyle gururla gülümserken, aylar sonra öleceğini bilmiyordu… Nereden bilecekti ki?

Boğazıma düğümlenen yumruyu yutabilmek için yutkundum. Onu teselli edecek hiç bir cümlem yoktu. Kurabildiklerim ise çok anlamsız:” Çok üzüldüm. Allah rahmet eylesin…”
Ne diyebilmiştim ki şimdi ben? Ya da kim ne diyebilirdi ki? Söylenecek ne gibi bir söz vardı?
Gencecik yaşta evlatlarını toprağa vermiş babalardan sadece birisiydi  bu yaşlı adam. Bizler gazetelerde ya da haber bültenlerinde şehitlerin ismini okuyup, üzülüp sonra da hayatımıza devam ederken, ocaklarına ateş düşmüş ailelerden birisiydi onlar. Ölünceye kadar taşıyacakları bir yürek sancısıyla nasıl yaşanır ki?

Vatanın birliğini ve bütünlüğünü korumak uğruna Kurtuluş savaşından bugüne kadar canlarını vermiş bütün insanları düşündüm. Bu uğurda kaç can yitti? Nice aile paramparça oldu? Tozun dumanın bir bulut gibi ülkemizin üstüne çöreklendiği şu günlerde, şehit oğlunun  fotoğrafının olduğu gazete kupürünü, sağlık karnesinin cebinde saklayan anneye “İçin rahat olsun. Oğlun boşu boşuna ölmedi! Vatan emin ellerde” diyebilir miyiz? Sahi bunu yapabilir miyiz?

7 yorum:

  1. İşte zaten o sorunun cevabını verebilmek zorlaştı Yeşim'ciğim.
    Bu daha da çok acıtıyor insanın canını.

    YanıtlaSil
  2. Bu vatanın uğrunda canlarını verenlerin, şu anki halimizi gördüklerinde kemikleri sızlıyordur ne yazık ki...

    YanıtlaSil
  3. söylenecek pek çok şey olmasına rağmen, söyleyemeceğimiz tek şeyin bu olması ne acı.. başın sağolsun denir, sonra vatan sağolsun nidaları yükselir.. bize hediye olan o vatanın aynı zamanda bizden sonrakilerin emaneti olduğunu da unutmamak lazım ama......

    YanıtlaSil
  4. Söylenecek hem çok şey var hem de hiç bir şey yok. O yaşlı adamın acılı gözlerine baktığımda onu teselli edecek hiç bir cümle kuramayacağımı farkettim. Keşke olabilseydi... Sağolasın Nilüfer...

    YanıtlaSil
  5. off ya söylecek çok şey var

    YanıtlaSil
  6. Vatanı korumak adına hayatını kaybetmiş nice isimsiz kahramandan sadece birisiydi Kamil Temel... Söylenecek hem çok şey var; hem de yok... Teşekkür ederim...

    YanıtlaSil
  7. Vatan uğruna canlarını verenlerin aileleri bence de evlatlarının ne uğruna şehit olduklarını sorguluyorlardır. Olan biteni hayretler içerisinde izliyorum ve bu ülkede her yaşanılanılanın ne kadar acayip olduğunu düşünmekten kendimi alamıyorum. Katkınız için teşekkürler...

    YanıtlaSil