Bir şeyi çok istememek gerekiyor herhalde… Tam dört yıldır , büyük ablamın oğlu – benim de yarım oğlum- Barış’ın mezuniyet törenine mutlaka katılmak istediğimi söyler dururdum. Esat Abi'nin beklenmedik ölümü sonrası, onu toprağa verdikten birkaç saat sonra , yorgunluktan ölmek üzere hissederken ve Barış’ın “Teyzeciğim sen çok üzgün ve yorgunsun. Sakın gelme!” demesine karşın, kendimi Karaman’a giden otobüsün içinde buluverdim. Hem ona vermiş olduğum söz, hem de bir an önce içinde bulunduğum kasvetli ortamdan kendimi çekip çıkartma isteğiydi beni buna iten…
Sabaha kadar süren yolculuk, üzerime yorgun ve uykusuz bir ifade olarak sinmişti mutlaka. Ama otobüsten indiğimde Barış’ın gülümseyen güzel gözleri ve sıcacık sarılması bana bütün her şeyi unutturdu bir anda… İyi ki gelmiştim! Ablam ve eniştem bir gün önce Karaman’da oldukları için, ablam olaya el koymuş ve öğrenci evine anne eli değdiği belli olmuştu. Deliksiz bir uyku çektikten sonra biraz Karaman’ı tanıma zamanı gelmişti. Küçük grubumuza , Barış’ın ev arkadaşı Süleyman’ın da katılmasıyla artık ekibi tamamlamıştık Hem kültürünü, hem de mutfağını keşfetmek için çok fazla zamanımız olmadığından oldukça hızlı davranmamız gerekiyordu…