16 Mart 2007 Cuma

IŞIĞIN VE GÖLGENİN DANSI

30899Mum alevini dikkatle izliyorum. Dalgalanan alevin duvarda ve tavanda oluşturduğu gölgeler değişip duruyor sürekli. Hatta bazen tuhaf şeylere benzetiyorum; ürküyorum. Neyse ki biraz sonra başka bir hale bürünüyorlar. Her yer kapkaranlık. Sadece titrek bir mum alevi, yüzlerimizi, tavanı ve yakındaki duvarı aydınlatıyor. Elektrikler kesik; zaten ne zaman iki şimşek çaksa böyle oluyor. Ablamlar ve bana da karanlığın tadını çıkartmak düşüyor;ne de olsa çocuğuz....
Odamızdayız ama sanki başka bir yerde gibiyiz. Ayrıntıların kaybolduğu, sadece mum alevi ve gölgelerin dans ettiği bir dünya adeta... Alevin üzerine doğru yüzümüzü yaklaştırıyoruz. Alttan gelen ışıkla yüzlerimiz çok tuhaf görünüyor doğrusu. Hangimizin daha korkunç göründüğüne karar vermeye çalışıyoruz.

11 Mart 2007 Pazar

AKDENİZ DİNGİN, BEN DİNGİN

30152Şimdi bir “an” hayal edeceğiz birlikte. Gözlerinizi kapatın ve düşünün… Aylardan Temmuz… Akdeniz’desiniz; tam da içinde. Siz Akdeniz’de, Akdeniz sizde… Sabahın erken vakitleri. Sakin ve dingin... Denizin üzerinde sırtüstü uzanmışsınız. Henüz kavurucu olmayan güneş yüzünüzü ısıtıyor. Yüzünüzdeki minik tuz zerreciklerinin kuruyarak gerginleştiğini duyumsuyorsunuz. Göz kapaklarınızın içinde bile gözleriniz, güneşin parlaklığını hissediyor.

Bütün kaslarınızın birer birer gevşediğini hissediyorsunuz. Ellerinizi suyun üzerinde sakince kaydırıyorsunuz. Denizin avuçlarınızda yarattığı his hoşunuza gidiyor. Sonra eliniz saçlarınıza gidiyor. Saçlarınızın bir yosun gibi, denizin ahengiyle salındığını fark ediyorsunuz. Ayaklarınızı minik çırpmalarla suda hareket ettiriyorsunuz. Çıkardığınız sesleri dinliyorsunuz. Uçuyormuşçasına kollarınızı ve bacaklarınızı açıp kapatıyorsunuz. Nasıl bu kadar hafif olabildiğinize bir kere daha şaşırıyorsunuz ; gülümsüyorsunuz…

7 Mart 2007 Çarşamba

YAŞLANMAK MI? O DA NE?

29468Zile bastım. Kapı açıldığında annemin ağlamaklı yüzüyle karşılaştım. Her zaman beni gülerek karşılayan gözlerine sıkıntılı bir bulut çökmüştü adeta. Hiç alışkın değildim bu duruma. “Ne oldu annişim?” dedim. Ona hep böyle seslenirdim. “Çok yorgunum” dedi; “Anneannen mahfetti yine bugün beni” diye de ekledi. Antalya daha ılık olduğu için kışı geçirmek üzere anneme gelmişti.

 

Oturma odasına geçtik birlikte. Anneannem salonda pencerenin kenarında bir sandalyeye oturmuş, birine de ayaklarını uzatmış, klima çalışırken üzerinde kocaman bir battaniye yığınıyla oturuyordu. Dışarıda hızla akan trafiği ve gelen geçenleri izliyordu. Televizyondan bir türkü programının sesi geliyordu. Ara sıra da yanındaki sehpanın üzerinde duran açık limonlu çayından minik yudumlar alıyordu. Dilimlenmiş meyvelerle dolu tabak da yanıbaşındaydı.