KÜÇÜCÜKTÜM ÇOCUKTUM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
KÜÇÜCÜKTÜM ÇOCUKTUM etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Aralık 2008 Çarşamba

SÖYLE BAKİİİM ÇOCUĞUM...

funny_face_by_timelessimagesAna rahmine dönme isteği kadar vahim bir noktada olmasam da sanırım çocukluk dönemimi anımsama günlerim başladı yine… Bir süre böyle devam edip sonra geçiyor; meraklanmayın.

Küçükken beni en sinir eden sorular geldi geçen gün aklıma. Bakalım size de tanıdık gelecek mi?

Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?

Şimdi bu durumda ne demek gerekir ki? Niye ikisini de aynı miktarda sevemiyorum? Neden ille de birisini diğerine tercih etme gibi bir sıkıntı yaşatıyorlar ki bana? O an için ikisinden birisini seçmiş olsam, diğeri alınmaz mı seçilmemiş olmaktan dolayı? Ayrıca soruyu soran meraklı şahıs istediği yanıtı alsa, bundan nasıl bir sonuç çıkartacaktır?

30 Kasım 2008 Pazar

OYUNCAK ATLI PRENS

horse_by_miemoKüçük bir kızken, ablamlarla birlikte oturup zaman zaman hararetle yaptığımız bir sohbet konusu vardı: Kiminle evleneceğiz? Tabii ki cinsel kimliğimizin daha bir farkına vardığımız yaşlarda olduğumuz için, evlilikle ilgili ileriye dönük planlar yapma zamanımız gelmişti sanırım. Aslında hiçbir zaman, “büyüyüp ileride telli duvaklı gelin olacaksınız” gibi cümlelerin kurulmadığı bir evde büyüdük biz. Bu yüzden de bizim bu konuşmalarımız annemi hayrete düşürüyordu aslına bakarsanız. 

24 Kasım 2008 Pazartesi

KOCAMAN GÜLÜMSEYEN ÖĞRETMENİM

black_rose_by_ketmaraSizin, hiç ,öğretmeninizi vurup öldürdüler mi???Ne tuhaf bir soru değil mi??Öldürmek de ne demek???Belki de bir kısmınız buna “ evet” diye yanıt vermiştir… 1980 civarı …O dönemde, bir çok insanın annesi,babası,arkadaşı öldürüldü şu ya da bu şekilde….
Benim ilkokul öğretmenimdi…
Adı Nihal Erdoğan…idi…
32 yaşında …idi…
Bir oğlu vardı..Adı “Çavlan”…5 yaşında…
6 aylık hamile…idi…
Öldürdüler….Öldürmüşler…

3 Temmuz 2007 Salı

SÖZ UÇAR, YAZI KALIR

49998“Sevgili arkadaşım ...….. Bana kalbin gibi temiz bu sayfayı ayırdığın için sana teşekkür ederim. Hayatın sarp ve dikenli yollarında, hiçbir engele takılmadan ilerlemeni dilerim…” Bu üç cümleyi, kaç hatıra defterine yazdığımı hatırlamıyorum bile. Üstelik o zamanlar “hayatın sarp ve dikenli yolları” tanımlaması, bana ya da yazdığım arkadaşıma o kadar uzaktı ki… Hayat ne kadar zor olabilirdi zaten? Hiçbir fikrim yoktu… Ne kadar eğreti ve ne kadar bilindik… Sadece, kimin başlattığını bilmediğim bir mektup zinciri gibi; sorgulamadan, düşünmeden kurduğum cümlelerdi benim için…

12 Haziran 2007 Salı

SOKAKTA

45999“Yeşiiiiimmm! Hadi eve gel artııııkkk! Baban gelecek birazdaaannnn!”… Bu, sanırım benim yaşlarımda olan herkesin, çocukluğunda sokaktan eve girmeleri için klasikleşmiş bir çağrıydı o zamanlar. Bütün gün sokakta kan ter içinde , tüm enerjimizi tükettikten sonra, yorgun, terli ama bir o kadar da sakinleşmiş bir halde evlerimizin yolunu tutardık. Sofraya oturmadan eller , parmak aralarına kum girmiş ayaklar bir güzel yıkanır, temiz pak yemeğe otururduk. Uyurken, kafamızda yarınki sokak düşüncesiyle, huzurlu bir uykuya dalardık. Neler yaşamadık ki sokakta?

Apartmanımızın arkasında bir incir ağacı vardı. O zamanlar bize kocaman görünürdü. Onun gövdesini, kargılarla çevirip minik bir kulübe haline getirmiştik. İçini bir güzel süpürüp, yerlere kilimler sermiştik. Evden ya da bakkaldan gazoz, bisküvi alıp orada yerdik sıcak öğle sonlarında. Yaprakların hışırtısı ve tatlı serin gölgesi hala hatırımda...

7 Haziran 2007 Perşembe

OYNAMAK GEREK!

45146Çok çocuklu ailelerde , oda sorunu her zaman olur , tahmin edilebileceği üzere… Bizimkiler de bu sorunu ranza ile çözmüşlerdi o yıllarda.Ranzanın kenarlarını, bir çarşaf ya da battaniye ile kapatırdık. Ayak ucu tarafına, ranzaya yakın olarak iki tane sandalye koyardık. Sandalyeler atımız, ranza da arabamız olurdu ! Sandalyelere bağladığımız ipler gem görevi görürdü. Ranza ve sandalyelerle yarattığımız at arabamız buram buram “Küçük Ev” kokardı…Belki de babamın o zamanlar sıklıkla izlediği Western filmlerin etkisinde kalmıştık, bilemiyorum… Mutfakta ne kadar tabak çanak varsa hepsini doldururduk arabamızın içine. Hatta erzak dolabından pirinç, şeker, bulgur da koyardık Ne de olsa uzun yola çıkacağız, yolda açlıktan ölmek de istemeyiz haliyle… Giysi dolabımızdan, iç çamaşırı, pantolon, kazak ve çoraplardan oluşan minik bir bohça hazırlardık her birimiz. Ranzanın ucuna ablam ve ben oturur, elimizdeki iplerle atlarımızı (!) yönlendirirdik “Dehhhh”, “Hoooo oğlum!” çığlıklarıyla…

16 Mart 2007 Cuma

IŞIĞIN VE GÖLGENİN DANSI

30899Mum alevini dikkatle izliyorum. Dalgalanan alevin duvarda ve tavanda oluşturduğu gölgeler değişip duruyor sürekli. Hatta bazen tuhaf şeylere benzetiyorum; ürküyorum. Neyse ki biraz sonra başka bir hale bürünüyorlar. Her yer kapkaranlık. Sadece titrek bir mum alevi, yüzlerimizi, tavanı ve yakındaki duvarı aydınlatıyor. Elektrikler kesik; zaten ne zaman iki şimşek çaksa böyle oluyor. Ablamlar ve bana da karanlığın tadını çıkartmak düşüyor;ne de olsa çocuğuz....
Odamızdayız ama sanki başka bir yerde gibiyiz. Ayrıntıların kaybolduğu, sadece mum alevi ve gölgelerin dans ettiği bir dünya adeta... Alevin üzerine doğru yüzümüzü yaklaştırıyoruz. Alttan gelen ışıkla yüzlerimiz çok tuhaf görünüyor doğrusu. Hangimizin daha korkunç göründüğüne karar vermeye çalışıyoruz.

8 Şubat 2007 Perşembe

İYİ Kİ VARSIN ANNE!

25064Annem…İlk defa yüzünü ne zaman ayırdedip, seni görünce gülümsemeye başladım hatırlamıyorum. Kokunu duyup ağlamamın dindiğini ya da sesini duyunca heyecanla çırpınmaya başladığımı da…Hafızamı zorlasam bile olmuyor. En erken 2 yaşında , cezaevinin karşısındaki evin bahçesinde, beni salıncakta salladığın an var aklımda. Soğuk ve çorak bir bahçeydi. Ama sen vardın,sıcacık…Haa sonrası mı? Anılar akın akın üşüşüyor beynime.

Yazlık sinemaya giderken , beni götürmediğiniz için ortalığı birbirine katmış ve büfenin camına bir tekme atmıştım. Sen, her zamanki soğukkanlılığınla ,cımbızla, ayak parmağımdaki cam kırıklarını ayıklamıştın. Kızmıştın bana, ama çok değil. Hala parmağıma baktığımda, yaptığımdan utanmama belki de o sessizliğin sebep oldu. Karşı komşumuz Muzaffer Teyze ile camdan cama top oynardınız. Kaç kere yollamıştın beni onların kapısına” bir maniniz yoksa annemler size gelmek istiyor” demem için.

22 Ocak 2007 Pazartesi

ÇOCUKLUĞUMDA BİR PAZAR GÜNÜ

22446Ufff , biraz daha uyuyayım lütfennnn!!!! Şu rüyamın sonunu bir getireyim hele…. Hımmmm bu koku da ne???Annem gene sevdiğim peynir rendesi , yumurta ve maydanoz karışımını, ekmeğin üzerine sürmüş ve fırına vermiş galiba…Kokusu nefis…Taa yattığım odadan duyuyorum…Kalksam mı ki??? Beş dakika daha yatayım, sonra kalkarım.. Anneannem kalkmış çoktan…Bizi ziyarete geldiğinden beri, benimle aynı odada yatıyor…Gece , gene bir sürü kabus gördü herhalde…Uykusunda inleyip, tuhaf sesler çıkardı çünkü… Korkuyorum onunla uyurken…Ufff rüyamın da devamını göremedim…Kalkayım bari..

Önce bir elimi yüzümü yıkayayım…Su da ne kadar soğuk geliyor sabah sabah…Azıcık gözlerimin üzerine su çarpsam , kimseler görmeden, yeterli olur sanırım…Hay Allah!! Terliklerimi giymeyi unutmuşum….Tamam, hazırım kahvaltıya gitmeye.

8 Ekim 2006 Pazar

KIRMIZI PATENLER

9225İnternetten hergün elektronik postalarımıza gelen postalardan bir kısmı, “80 ’ler”, “bizim çocukluğumuzda neler vardı, neler yoktu”, “insan ilişkileri, komşuluklar, misafirlikler” temalı oluyor dikkatinizi çektiyse. Bu tür yazıları her okuduğumda gerçekten benim yaş grubumdaki bir çok insan gibi “iyi ki çocukluğumuzu, o dönemlerde yaşadık” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Gerçekten de bizi eğlendirecek oyuncaklarımız,playstationlarımız, dvd, bilgisayar vs yoktu… Ama bizim en büyük eğlencemiz, sabahtan çıkıp da, akşam yemeğine kadar bütün enerjimizi tükettiğimiz sokaktı. Gerçi öğle vakti annelerimizin zoruyla eve girip “uyumasak da yatıp dinlenirdik!!” Ama o zamanlarda annelere itiraz da edilmezdi zaten.Gözlerinize dik dik bakmaları yeterliydi. O dik dik bakışlar, misafirlikte fazladan bir şeker almak için kaseye elimizi uzattığımızda ya da anlamını bile bilmeden yaşlılara “moruk” dediğimizde de hep üzerimizde olurdu zaten…