3 Aralık 2008 Çarşamba

SÖYLE BAKİİİM ÇOCUĞUM...

funny_face_by_timelessimagesAna rahmine dönme isteği kadar vahim bir noktada olmasam da sanırım çocukluk dönemimi anımsama günlerim başladı yine… Bir süre böyle devam edip sonra geçiyor; meraklanmayın.

Küçükken beni en sinir eden sorular geldi geçen gün aklıma. Bakalım size de tanıdık gelecek mi?

Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?

Şimdi bu durumda ne demek gerekir ki? Niye ikisini de aynı miktarda sevemiyorum? Neden ille de birisini diğerine tercih etme gibi bir sıkıntı yaşatıyorlar ki bana? O an için ikisinden birisini seçmiş olsam, diğeri alınmaz mı seçilmemiş olmaktan dolayı? Ayrıca soruyu soran meraklı şahıs istediği yanıtı alsa, bundan nasıl bir sonuç çıkartacaktır?

Bir kere ikisinin de farklı özelliklerini seviyordum o zamanlar. Annem çok güzel yemekler yapardı ama ara sıra yaptıklarımıza kızıyordu. Babam da bizi pikniğe götürürdü ama yanakları anneminkiler kadar yumuşacık değildi. İkisi de beni çok severdi ve çok iyi birer anne babaydılar… Şimdi nasıl seçeceğim ki?

Sanki ufak çaplı bir aile faciası çıkartma hevesiyle, soruyu soran kişi “ İkisini de çok seviyorum” cümlesini bir türlü kabul etmek istemezdi. Israrla, kendisinin belirlediği seçeneklerden birini işaretlemem konusunda ısrarcıydı. Annen mi? Baban mı? Hatta az ilerde sohbet ediyor gibi görünen bizimkiler, belki de içlerinden heyecanla haykırıyorlardı: “Hadi beni söyle…Beni seç!”.

Hayır! Ben ikisini de ayrı ayrı çok seviyorum. Seçmeyeceğim işte! Hem sana ne? Kimi ne kadar istersem severim! Bu ne gereksiz bir sorudur böyle? Keşke o yıllarda bu cümleleri kurabilseydim.  Sahi, acaba hala bu soruyu soruyorlar mıdır çocuklara?

 

Büyüyünce ne olacaksın ?

İlkokulun başlarında bu sorunun bendeki yanıtı: “Çöpçü” olurdu. Nedense elinde çalı süpürgesiyle her sabah sokakları süpüren görevlileri pek beğenirdim o zamanlar. Ortaokula geçtiğimde ise bilim-kurgu diziler olan “Uzay Yolu” ve “Uzay 1999”un etkisinde kalmış olduğumdan olsa gerek bilgisayarlara hayrandım.

Bir sabah derste, malum soruyu sordu öğretmenimiz. Sıra bana geldiğinde kendimden gayet emin bir şekilde ayağa kalktım ve gür bir sesle:” Bilgisayarlarla ilgili bir iş yapmak istiyorum öğretmenim!” dedim. Cümlem bittiğinde bütün sınıf – öğretmen de dahil – bana gülmeye başlamıştı. Kahkahalar sınıfın duvarlarında çınlarken “Hehehehe sen uzaylı mısın?” diye dalga geçerek sırıtan arkadaşlarımın yüzleri daha dün gibi gözlerimin önünde.

En çok da öğretmenimin gülmesi ağırıma gitmişti. Madem gülüp dalga geçeceksin neden böyle bir soru soruyorsun ki? Ayrıca sen ileri görüşlü değilsen ben ne yapayım yani? Sonra iyice çığırından çıkmış sınıfı susturmak için zorla gülmesini bastırmaya çalışarak yalancıktan bağırdı: “Susun bakayım! “. Göz pınarlarımda biriken yaşları dökmemek için dimdik duruyordum. Ama titreyen çeneme bir türlü söz geçiremiyordum ne yazık ki.

Bir daha da “Büyüyünce ne olacaksın?” sorusuna hiç yanıt vermedim. “Daha karar vermedim” demek hep işime geldi. Çünkü yaşadıklarım bana iyi bir ders olmuştu… Ama “Uzaylı” olarak anılmaktan uzun süre kurtulamadım…
 
Bizim kızımız olur musun?

Ne zaman bizimkilerle misafirliğe gitsek, eve dönme vakti geldiğinde hep bu klasik soru sorulurdu: “Bizim kızımız olur musun?”. Hayır efendim olmam! Niye olayım ki? Ben annemle babamın kızıyım. Sizin çocuğunuz yoksa yapın bir tane. Var mı öyle hazır doğurulmuş, altı-yedi  yaşına kadar büyütülmüş çocuğu sahiplenmek?

Yani normalde buna başta annemle babamın itiraz etmesi gerekirken , her zaman gülerlerdi; ben de bir türlü anlam veremezdim. Sanki ben onay versem beni oracıkta bırakıp gidiverecek gibi bir halleri olurdu. Tabii onlara göre bu sevimli  şakayı benim bu denli ciddiye aldığımı nereden bileceklerdi tabii? Hatta öyle ki, akşam gezmelerine gitmeyi istememeye başlamıştım bir dönem. Tabii açık açık da beni orada bırakacaklarından korktuğumu hiçbir zaman söylememiştim.

Şimdi düşünüyorum da, yetişkinlere eğlenceli gelen bazı konuşmalar, bir çocuk için ne kadar da farklı algılanabiliyor. Bu yüzden de eğer karşımdaki bir çocuksa, ne konuştuğuma ya da nasıl davrandığıma elimden geldiğince dikkat etmeye çalışıyorum. Çünkü onların hayal güçleri gerçekten de inanılmaz…Kendi çocukluklarınızı anımsayın…

4 yorum:

  1. ekleme yapmadan once en cok anneni mi , babani mi seviyorsun sorusunu hakikaten hic unutmadim bunca zaman. Cevabimi da unutmadim. Bi de neden bu soru ve cevabi hic unutmadium o da ilginc. Bir de soranlar gevrek gevrek gulerek sorarlardi...Cevabim ikisini de seviyom ben seklindeydi..hic bir zaman birinden birini secmedim.BR/Salak sorulara ornek, kaca gidiyorsun...bilmem kaca kadar say bakalim(bu soru diil ama ayni salaklik kategorisinde), baban ne is yapiyor? aklima simdilik bunlar geldi :)

    YanıtlaSil
  2. Yeşim Özdemir4 Aralık 2008 02:28

    Evet yaaa ne gereksiz bir sorudur böyle:) Bak üzerinden yıllar geçti hala unutmamamışız... "Baban ne iş yapıyor?" vardı değil mi bir de... Eklemeler için çok sağol. Sayfamdaki şablon problemine değiştirmek suretiyle kesin bir çözüm getirdim. Tekrarlamaz umarım:)

    YanıtlaSil
  3. Ne yazık ki o klasik "anneni mi babanı mı seviyorsun ?"sorusu oğluma da soruluyor. O yanıtını buldu ama, soranlara " Bu konuda konuşmak istemiyorum" diyor ya da kendince konuyu hemen başka yöne kaydırıyor.BR/Ben de " Dersler nasıl?" sorusuna sinir olurdum. S a n a n e e e e demek gelirdi içimden:)BR/Bu arada sayfan düzelmiş Yeşom:)))

    YanıtlaSil
  4. Yeşim Özdemir4 Aralık 2008 07:26

    Demek hala bu soru cazibesini yitimemiş:) "Dersler nasıl?" da çok bildik ve klasik bir soruydu çok haklısın. Sayfamdaki problemi ancak şablonu değiştirerek giderdim Özlemciğim. Bir daha olmaz umarım.

    YanıtlaSil