Trene binmeden önce son bir kez omzunun üzerinden arkasına baktı. Karısı, kızı, oğlu ve tüm sevdikleri yaşlı gözlerle el sallıyorlardı. O da elini kaldırıp onlarla vedalaştı. Hüzünlü bir gülümseme yerleşmişti dudaklarına. Trenin artık kalkmak üzere olduğunu bildiğinden ağır adımlarla basamaklardan çıktı. Kompartımana girdiğinde bütün gözler üzerine çevrilmişti. Koltukların arasındaki koridorda, oturanları başıyla selamlayarak yürümeye başladı. Boş bulduğu ilk koltuğa ilişti. Yanında 45-50 yaşlarında esmer bir adam oturuyordu.
Kendisine meraklı gözlerle bakan yabancıya nazik bir ses tonuyla sordu: “Koltuğun sahibi yoktur umarım?”. Adam aceleyle yanıtladı: “Hayır hayır… Oturabilirsiniz… “. Sonra da yüzünü pencereye çevirerek dışarıdaki kalabalığı işaret etti: “Bakın! Sizinkiler el sallıyorlar!”. Üzgün gözlerle onlara baktı :”Evet… Beni uğurlamaya geldiler”. Bir sessizlik oldu. Yanında oturan adam eski olmanın tecrübesiyle ona destek olmaya çalışıyordu: “Çok zor olduğunu biliyorum. Ama yapacak başka bir şey yok ne yazık ki…”