31 Aralık 2008 Çarşamba

HAYAL

new_year_was_tomorrow_by_eugenesHava soğuktu… Hem de çok soğuk.  Kulakları sızlıyordu. Başındaki   kenarları  sökük gri el örgüsü beresini düzeltti. Ana caddenin hemen arkasındaki bu yalnız sokakta , terkedilmiş bir iş hanının sundurmasının altında ayakta duruyordu.  İçinde, topladığı gazeteleri yaktığı yağ tenekesinin başına çömeldi. Parmak uçları morarmış kaba ellerini aleve doğru uzattı. Sonra ellerini ağzına götürüp hohlayarak birbirine sürttü.

Zenginlerin oturduğu semtlerden birisinin çöp kutusunda oldukça yeni durumda bulduğu  ayakkabılarına baktı. Nasıl olup da bu kadar yeni bir ayakkabının atılmış olduğuna şaşırmıştı ama sevinmişti de… Ne yazık ki artık sağ tekinin tabanı su almaya başlamıştı ve acilen yeni bir ayakkabı bulması gerekiyordu.

26 Aralık 2008 Cuma

HAFTA SONU SAÇMALAMALARI -4

funny_face_by_larah88Son paslanan mimi elime yüzüme bulaştırıp taca atıp kendimi mim aleminden soyutlamışken, hatırını kıramayacağım sevgili Biraz'dan, okyanusun diğer tarafından bir mim geldi … Konusu “Orada bulunmaktan keyif aldığım mekanlar”… Bir düşüneyim bakayım neler çıkacak ortaya?

EVİM OTEL-RESTORAN-BAR/ ANTALYA

Tabii ki her zaman için bulunmaktan en keyif aldığım mekanların başında yer alıyor. Sade ve zevkli döşenmiş bu mekanın çok sıcak bir atmosferi var.Yemekleri de oldukça lezzetli. Ne yemek isterseniz kısa bir sürede hazırlanıveriyor. Yemek sırasında yayınlanan müzik tercihleri de tam bana göre. Hele gecenin ilerleyen saatlerinde başlayan canlı müziğin tadına doyum olmuyor… Şarkı söyleyen kızcağız şimdiye kadar nasıl ünlü olamamış hayret!

22 Aralık 2008 Pazartesi

SIRADAN BİR PAZAR SABAHI

smile_by_jordacheDün de herhangi bir Pazar sabahından farksızdı. Anneme sabah kahvaltısına davetliydim. Gökyüzünde yer yer bulutlar da olsa, aralarından gülümseyen güneşin sıcaklığı bile keyfimi yerine getirmeye yetmişti. Kırmızı ışıkta beklerken dikiz aynasından, hemen arkamdaki arabada hararetle tartışmakta olan bir adam ve kadın dikkatimi çekti. Arabanın ön camında bir tıp amblemi bulunmaktaydı. Her ne kadar artık her önüne gelen rahatlıkla bu amblemlerden edinebiliyor olsa da , adam ya da kadını tanıyıp tanımadığımı anlamak için ikisine de daha dikkatlice baktım; tanımıyordum.
Adam, gergin bir yüz ifadesiyle bir elini sallayarak hatta arada direksiyona vurarak bağırıyordu. Diğer eliyle direksiyonu sımsıkı kavramıştı. Kadın ise küçücük yüzünü iyice saklayan kocaman siyah camlı güneş gözlüklerinden takmış, pencereden dışarıya bakıyordu. İnce dudaklarını büzerek bir şeyler söylüyordu o da; ama adama göre daha sakin görünüyordu.

19 Aralık 2008 Cuma

HAFTA SONU SAÇMALAMALARI 3

 - Size bir şey sorabilir miyim?
- Tabii buyurun.
- Duyduğuma göre ineklerde de şeker hastalığı oluyormuş.
- Öyle mi? Bunu bilmiyordum…
- Soracağım şey şu… Şimdi ben eğer şeker hastalığı olan bir ineğin etini yersem; şeker hastası olur muyum?
- Haydaaaa!!!!!!!

***

16 Aralık 2008 Salı

GÜZEL, NE GÜZEL OLMUŞSUN!

zurafa1Dün gece National  Geographic’in televizyon kanalında , uykusuzluğumu göz ardı edecek kadar ilginç bir belgesel film izledim. Dünya yüzeyindeki farklı kültürlere ait insanların gerek geleneklerini yaşatmak adına, gerekse kişisel tercihlerini kullanarak bedenlerinde yaptıkları değişiklikler konu ediliyordu.

İlk örnek “Uzun Boyunlu Kadınlar” ya da “Zürafa Kadınlar” olarak bilinen, Karen Kabilesi’nin kadınlarıydı. Burma sınırı yakınındaki Nai Soi köyünde yaşayan bu kadınlar, küçüklüklerinden itibaren boyunlarına taktıkları halkalarla, süregelen bir geleneği yaşatma çabasındalar. Yaşları ilerledikçe halkaların sayısı ve omuzlarına düşen yük miktarı artıyor. Halka takmayanlara ise hiç de iyi bir gözle bakılmıyor.

12 Aralık 2008 Cuma

ANILARA DOKUNMAK

80482Bazen aslında bir şeylerden söz etmenin bile yüreğimizi dağladığı durumlar vardır. Sanırız ki onları konuşmadığımızda, hiç olmamış ya da yaşanmamış gibi davranabiliriz. Var olan durumu yok sayar, bir şekilde içimizi rahatlatmış gibi hissederiz kendimizi. Ortaklandıklarımızla sessiz bir anlaşma yapılmış gibidir adeta. Orada olduğunu ve alev alev yandığını bile bile, tüten dumanından boğulmak pahasına susarız…

5 Aralık 2008 Cuma

HAFTA SONU SAÇMALAMALARI -2

a_funny_face_by_darkgoth• Yemek yerken ısrarla konuşmaya çalışanlara...
• Burun deliğinden bir parça kurumuş sümük görünmesine...
• Dişlerin arasına takılıp kalan maydanoz parçasına...
• Tam da yenice oje sürmüşken tuvaletimin gelmesine...
• Yanağımdan sulu sulu öpülmeye...
• Rüyamın en güzel ya da heyecanlı yerinde uyanmaya...
• Anne ya da babaların, çocuklarıyla ilgili herhangi bir konuda sürekli "biz" demesine.(Örn: Bizim çişimiz geldi)
• Kırmızı ışıkta direksiyon başında burnunu karıştıran, bir de çıkan malzemeyi dikkatle inceleyenlere...

3 Aralık 2008 Çarşamba

SÖYLE BAKİİİM ÇOCUĞUM...

funny_face_by_timelessimagesAna rahmine dönme isteği kadar vahim bir noktada olmasam da sanırım çocukluk dönemimi anımsama günlerim başladı yine… Bir süre böyle devam edip sonra geçiyor; meraklanmayın.

Küçükken beni en sinir eden sorular geldi geçen gün aklıma. Bakalım size de tanıdık gelecek mi?

Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?

Şimdi bu durumda ne demek gerekir ki? Niye ikisini de aynı miktarda sevemiyorum? Neden ille de birisini diğerine tercih etme gibi bir sıkıntı yaşatıyorlar ki bana? O an için ikisinden birisini seçmiş olsam, diğeri alınmaz mı seçilmemiş olmaktan dolayı? Ayrıca soruyu soran meraklı şahıs istediği yanıtı alsa, bundan nasıl bir sonuç çıkartacaktır?

30 Kasım 2008 Pazar

OYUNCAK ATLI PRENS

horse_by_miemoKüçük bir kızken, ablamlarla birlikte oturup zaman zaman hararetle yaptığımız bir sohbet konusu vardı: Kiminle evleneceğiz? Tabii ki cinsel kimliğimizin daha bir farkına vardığımız yaşlarda olduğumuz için, evlilikle ilgili ileriye dönük planlar yapma zamanımız gelmişti sanırım. Aslında hiçbir zaman, “büyüyüp ileride telli duvaklı gelin olacaksınız” gibi cümlelerin kurulmadığı bir evde büyüdük biz. Bu yüzden de bizim bu konuşmalarımız annemi hayrete düşürüyordu aslına bakarsanız. 

24 Kasım 2008 Pazartesi

KOCAMAN GÜLÜMSEYEN ÖĞRETMENİM

black_rose_by_ketmaraSizin, hiç ,öğretmeninizi vurup öldürdüler mi???Ne tuhaf bir soru değil mi??Öldürmek de ne demek???Belki de bir kısmınız buna “ evet” diye yanıt vermiştir… 1980 civarı …O dönemde, bir çok insanın annesi,babası,arkadaşı öldürüldü şu ya da bu şekilde….
Benim ilkokul öğretmenimdi…
Adı Nihal Erdoğan…idi…
32 yaşında …idi…
Bir oğlu vardı..Adı “Çavlan”…5 yaşında…
6 aylık hamile…idi…
Öldürdüler….Öldürmüşler…

21 Kasım 2008 Cuma

BU SON OLSUN!

rose_by_mariquezSabah uyandığımda, yine bir şarkı beynimde dönüp durmaktaydı. Ama bu sefer ne mutlu bana ki, Cem Karaca'nın en sevdiğim şarkılarından birisiydi kulaklarımda yankılanan... Hafta sonuna girerken istedim ki, hep birlikte söyleyelim:

 "Bugün sen çok gençsin yavrum

  Hayat ümit neşe dolu

  Mutlu günler vaadediyor

  Sana yıllar ömür boyu

 

19 Kasım 2008 Çarşamba

KADINIM, HÜKMÜM YOKTUR!

to_a_poor_old_woman_by_pansapeKapı , hafifçe açıldı önce. O ince aralıktan, kime ait olduğunu seçemediğim parlayan bir göz görünüyordu sadece. Biraz daha aralanınca gelenin kim olduğunu anlamıştım.

- Girebilir miyim Yeşim Abla?
- Aaaa gel tatlım… Hoşgeldin!

Uzun süredir görüşmüyorduk onunla. Belki de onu görmemek, aylar önce beni çok sarsan o olayı anımsamamı öteliyordu. Ama gelmişti işte! Sarıldık, öpüştük. Tedirgin halleriyle ablasına ne kadar çok benzediğini bir kez daha düşündüm.

- Hadi otur bakalım… Nasılsın?
- İyiyim ablacığım sağol… Biraz sıkıntılarım var da; muayene olmaya gelmiştim.
- Tamam canım… Önce muayeneni yapalım. Sonra sohbetimizi ederiz.

15 Kasım 2008 Cumartesi

HAFTA SONU SAÇMALAMALARI

funny_face_ii_by_fantasmica- Nasıl efendim; pidelerimiz hoşunuza gitti mi?
- Evet evet! Çok lezzetliydi. Elinize sağlık!
- Afiyet olsun. Tekrar bekleriz… Yakınlarda mı oturuyorsunuz? Eğer öyleyse paket servisi için hazırladığımız broşürlerden vereyim size…
- Yok yokkk! Biz uzakta oturuyoruz. Sırf sizi yemek için geldik!!!
- Efendim?????
- Şeyyyyy  pidenizi yani!
- !!!!!!

13 Kasım 2008 Perşembe

CEPHENİN İKİ YÜZÜ

front_by_semikz2. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru, Japonya’da bir ada olan  İwo Jima’da geçen bir çarpışma. Cephede , ülkesini savunmak üzere adaya yerleştirilmiş Japon askerleri ve gemilerle adaya çıkartma yapmaya hazırlanan  Amerikalılar… Birbirlerinin düşmanı haline gelmiş –getirilmiş- iki ülkenin insanları, cephenin iki tarafında savaşmak üzere yerlerini alırlar…

Clint Eastwood’un yönetmenliğini yapmış olduğu “Atalarımızın Bayrakları” ve “İwo Jima’dan Mektuplar” , aynı savaşa iki farklı açıdan bakmayı amaçlamış ve bence üzerinde düşünülmesi gereken filmlerin başında geliyor. Düşman olarak kabul ettikleri, gözlerini kırpmadan öldürmeyi amaçladıkları insanların da, tıpkı kendileri gibi korkuları, özlemleri ve sevgileri olduğunun altı  dikkatle çizilmeye çalışılıyor.

11 Kasım 2008 Salı

BENİM BABAM, BENİM ANNEMİ DÖVER!

hurt_by_fantasmicaSaçlarının arasından ince bir kan sızıntısı şakağına doğru akmış ve koyu kırmızı bir leke gibi donup kalmıştı. Kaç yaşında olduğunu kestiremediğim kadın, başını önüne eğmiş, titredikleri fark edilmesin diye ellerini kucağında birleştirmiş , öylece oturuyordu pansuman odasında. Benimle göz teması kurmamaya özen gösteriyordu.
- Nasıl yaralandınız?
- ………….
- Başınızı bir yere mi çarptınız?
- ………….

7 Kasım 2008 Cuma

BOŞVER ALDIRMA!

you__re_funny_by_waney“ Bisiklete biiinersiiiinnnn
  Bizim evdeeee ineeerrrsiiinnn
  Eğeeerrr baabaaannn sorarsaaaa
  Teker patlaaadıı dersinnn”

Sabah olup da gözlerimi henüz açmışken, beynimin uyuşuk duvarlarında bu şarkı yankılanmaktaydı. Rüyamda mı görmüştüm acaba? Eğer öyleyse, görecek daha güzel bir rüya bulamadığım için kendime acımalı mıydım? Her sabah olduğu gibi homurdana homurdana lavabonun yolunu tuttum. Aynadaki yansımama baktığımda dehşet içinde irkildim.

6 Kasım 2008 Perşembe

O SADECE BİR ÇOCUK!

child_bride_by_blueblack “Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre  ulusal yasalarca daha genç bir yaşta reşit sayılma hariç, 18 yaşın altındaki her insan çocuk sayılır. Toplumların geleceği olan çocuk ve gençlerin her yönden sağlıklı yetiştirilmeleri, kişilik gelişimleri için de çok önemlidir. Çocuğun sağlığını, fizik ve psikolojik gelişimini olumsuz etkileyen, bir yetişkin, toplum ya da devlet tarafından bilerek ya da bilmeyerek yapılan hareket ya da davranışlara “Çocuk İstismarı” denilmektedir.” (1)

2 Kasım 2008 Pazar

CEEEEEEE!!!!

the_mad_hatter__by_lucias_tearsSürprizleri sevmem. Daha doğrusu bazılarını severim ama genelde sevmem. Tabii ki bu durum bana sürpriz yapmayı planlayanlar açısından hiç de hoş bir durum olmasa gerek. Uzun emek harcanarak hazırlanmış bir sürpriz, düşünen açısından hoş olsa bile karşı taraf açısından çok da tepkiyle karşılanabilir en azından istenilen etkiyi sağlamaz. Elbette buradaki en önemli nokta, karşıdakini iyi tanımaktır.

Neden sürprizleri sevmediğimi düşündüğümde, aklıma ilk gelen,  kontrolü delicesine elimde tutma merakım oluyor. Kontrolü kaybettiğim her an, beni huzursuz ediyor. Bu huzursuzluk, çevreme huysuzluk olarak yansıyor. Yani iyi bir amaca hizmet etmesi düşünülen bir sürpriz, bir anda ortalığı birbirine katabiliyor.

30 Ekim 2008 Perşembe

ZİYARET

sun_touched___by_m0thyyku- Offf! Çok canım sıkılıyor Hasan!

- Benim de valla  hanım; hiç sorma!

- Her gün aynı, her gün aynı…

- Eeee n’aaparsın; şartlarımız böyle. Gelene gidene bakıp günü geçiriyoruz işte . Bunu kabul etmemiz gerekiyor.

- Kabul ediyorum etmesine de…

- Yahu asma şu suratını yine. Bak; ne kadar güzel bir sabah!

- Evet… Çok güzel bir sabah.

29 Ekim 2008 Çarşamba

KUTLU OLSUN!

2b12b_small" Özgürlük ve bağımsızlık benim karakterimdir. Ben milletimin en büyük ve ecdadımın en değerli mirası olan bağımsızlık aşkı ile dolu bir adamım. Çocukluğumdan bugüne kadar ailevî, hususî ve resmî hayatımın her safhasını yakından bilenler bu aşkım malumdur. Bence bir millete şerefin, haysiyetin, namusun ve insanlığın vücut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin özgürlük ve bağımsızlığına sahip olmasıyla kaimdir.

 

26 Ekim 2008 Pazar

AMA ONLAR ANLADILAR İŞTE!

the_witches_by_zoo_chanBir gün benim yüzümden Blogger'ın kapanacağını biliyordum... Biliyordum ama gene de yazmaktan geri duramıyordum. Yazma hırsı gözümü bürümüştü. Oysa ki son derece tehlikeli sularda yüzdüğümün farkındaydım. Adeta şeytani bir güç beni kıskıvrak ele geçirmişti.

Öyle ya, öyküler yazıyordum hayata dair; hayat demek ne demek? Yaaaa tabiii... Evet bak sizler de buldunuz hemen cevabı... Biraz düşününce o öykülerin altından neler neler çıkar aslında? Ne kadar öykülerime "masum" süsü vermeye çalışsam da nafile bir çabaymış; şimdi daha iyi görebiliyorum. Anladılar işte!

22 Ekim 2008 Çarşamba

HESAP

numbers_by_catin1Bütün ömrümüz boyunca, çevremizdeki herkesle olan ilişkilerimiz alışveriş üzerine kuruludur.  Doğduğumuz anda annemizin memesine ilk sarılışımızdan, öleceğimiz  güne kadar hep bunun hesabını yaparız. Bu hesaplarla yaşamaya o kadar alışırız ki, başka türlü bir yaşam tarzı olabileceği aklımızın ucundan bile geçmez. Çünkü, verdiklerimizden çok aldıklarımızdır bizim için önemli olan. Bir yatırımcı gibi ne kadar az koyup, ne kadar çok alabiliyorsak, kendimizi  o kadar kazançlı hissederiz.

Hep haklıyızdır. Kendimizi çok önemseriz. Sorgulamayız kendimizi ya da yaşamı… Hiç düşünmeyiz; çünkü düşünmek sıkıntıya sokar bizleri. Yaşamda sadece biz ve bizim isteklerimiz vardır; gerisi umurumuzda değildir.

20 Ekim 2008 Pazartesi

BAŞUCUMA KOYDUM -SON

images


8. Gün



Yoğun bir iş gününü izleyen saatlerde sakin bir akşam yemeği daha cazip geldi ; o yüzden de bugüne dair festivalle ilgili anlatacak bir konu yok ne yazık ki...
9. Gün


29 Ekim'de vizyona girecek olan "Mustafa " filminin ilk gösterimini izlemek üzere her zamanki mekanımızdayız. Gündüz saatleri olmasına karşın koltuklar tamamen dolu olduğu gibi merdivenlerde bile oturarak filmi izlemek isteyen sinema severleri görmek mümkün.

19 Ekim 2008 Pazar

PORTAKALI SOYDUM -4

uc4. Gün

Yoğun bir iş gününün ardından, akşamüstü giderek artan boynumdaki ağrı ilerleyen saatlerde kazık yutmuş bir hale dönüşmeme sebep oldu. Başımı sağa ya da sola çeviremiyorum. Festival partnerlerimden Bülent bronşit oldu; Şule gündüz filmleri takip edip bana hava atıyor ama akşam ufaklık olduğu için uygun değil.

5. Gün
Şartlar gene aynı ne yazık ki...

17 Ekim 2008 Cuma

PORTAKALI SOYDUM -3

nazim3. Gün

Pazar gününün rehavetini üzerimden ancak atabildiğim akşamüstü saatleri... Annem ve ablamla her Pazar düzenlediğimiz "Geleneksel Okey Günleri" nin bir bölümünü daha başarıyla sonuçlandırdıktan sonra Antalya Kültür Merkezi'nin yolunu tuttum. Şule ve bir arkadaşına bırakamadığı için yanında getirmek zorunda kaldığı kızı Irmak ile kapının önünde buluştuk. Irmak için izlemesi oldukça zor bir film olduğu için biraz da tereddütdeydik aslında. Çünkü "Belgesel Film Yarışması" dalında bir filmdi izleyeceğimiz: "Nazım'ın Küba Ziyareti"...

16 Ekim 2008 Perşembe

PORTAKALI SOYDUM -2

ferzanFestival günlüğüme kaldığım yerden devam ediyorum ...

2. gün

Öğle saatlerinde Şule telefon açtı. Akşam, 4. Uluslararası Avrasya Film Festivali'nin açılış töreni ve sonrasında Ferzan Özpetek'in "Mükemmel Bir Gün" filmine iki kişilik davetiyesi varmış. Acaba onunla gelmek ister miymişim? Hemen bu cazip teklifi kabul ettim elbette. Fakat bir sorunum vardı. Koyu renk giyinme zorunluluğu! Neyse bir şekilde hepsi halledildi. Siyah elbise, siyah ayakkabılar ve siyah çantalarımızla cenaze töreninden çıkıp da bir anda kokteyle gitmeye karar vermiş şık bir ikili gibi görünüyorduk.

13 Ekim 2008 Pazartesi

PORTAKALI SOYDUM-1

aAntalya'da Sonbahar" iki anlama gelir benim için; artık bunalmadan oturulacak serinlikte mis kokulu akşamlar ve Altın Portakal Film Festivali... Yorucu yaz sıcaklarından kurtulan kent halkının kendisini parklara atarak çekirdek çitlettiği, festival organizasyonu içinde bulunan herhangi bir köşede bir ünlüyle fotoğraf çektirebilmek için gözlerini dört açtığı zamanlardır bunlar. Ama taa çocukluğumdan beri anımsadığım ve Antalya'lılar için de festivalin olmazsa olmazı "Festival Korteji" dir.

9 Ekim 2008 Perşembe

ÖLECEK MİYİM SAHİ?

old_folks_by_teacupieMadem ki yolun sonuna geldim ve öleceğim... Nasıl geçiririm son günlerimi? Bunu çok düşündüm. Belki de şu sıralar çok yoğun olup klavyenin başına oturamamış olmamın yanısıra, düşüncelere gömülmüş olduğum için de gecikti bu yazı. Aslına bakarsanız bu konuyu ne kadar düşünmeye çalışsam bir o kadar uzaklaştı benden. Çünkü ben sayılı günüm olduğunu düşünme fikrini bile çok ürkütücü buluyorum. İçimdeki yaşama sevinci o kadar yoğun ki; bir gün gelip öleceğim gerçeğini bilmeme karşın bu güne yönelik bir planlama yapamıyorum. Ne kadar uğraştıysam da olmuyor.

8 Ekim 2008 Çarşamba

DENİZ'E KAVUŞMAK

aydan-dogum-014Gece ağır ağır ilerleyip, yerini yenice ağaran güne bırakıyor. Göz kapaklarımın bana daha önce hiç bu kadar ağır geldiğini hatırlamıyorum. Yorgunum ama mutluyum. Heyecanlı bir maratonun bitiş noktasını geçtik bugün hep birlikte. Bir kanepeye eğreti bir şekilde uzanmış, öylece sana bakıyorum. Çünkü sen , yüzünde dünyaya  yeni gelen her  insana özgü o masum ifadenle uyuyorsun. Annen, ne kadar ağrısı sızısı da olsa heyecandan bütün gece gözünü kırpmamış ve sabahın serin koynunda dinlenmekte şimdi. Odadaki huzuru sanki elimi uzatsam  dokunuverecekmişim gibi hissediyorum bütün benliğimle…


 


28 Eylül 2008 Pazar

PİDE VE DAVULCU SORUNSALI

imagesRamazan ayı geldiğinde hani “Ner’de o eski Ramazanlar” diye başlayan cümleler kurmak adettendir ya –gerçi haklılık payı kesinlikle var bence- işte ben de onu yapacağım. Hiç unutmam Miralay Orhan Bey’le bir gün Tarabya’daki yalının… Yok; konu Ramazan’dı değil mi? Eeee yaş kemale eriyor yavaş yavaş; tamam tamam toparladım… Bugün iki önemli konuda kendimce haklı şikayetlerimi dile getirmek istiyorum: “Pide” ve “Davulcu”…
 

26 Eylül 2008 Cuma

MASAL

fairy_tale__cinderella_by_randoms_foundlingBir varmış; bir yokmuş… Zamanın birinde küçük bir kız varmış. Bu küçük kız, zirvesi her mevsim karlarla kaplı bilge bir dağın hemen eteğinde, yemyeşil bir ormanın içinde minicik camdan bir evde yaşarmış. Evinin duvarları sarı,bordo, kırmızı mozaik camlarla örülüymüş. Gece çöküp de yatağına uzandığında yıldızlarla konuşabilmek için evinin çatısı yokmuş. O açık çatıdan bazen ay ışığı süzülürmüş içeri, bazen de minik bir kuş…

Bu küçük kız yaşından beklenmeyecek kadar olgunmuş ama bir o kadar da hayal kurmayı severmiş. Bazen evinin yanı başında neşeyle akan derenin soluk yeşil sularına, bazen de her akşam güneş battıktan sonra yaktığı lavanta kokulu mumların titrek alevine dalıp gidermiş. Buram buram lavanta kokusu kaplarmış camdan yapılmış minik evi… Hayaller yükselirmiş gökyüzüne ağır ağır…

23 Eylül 2008 Salı

HAYALLERİM, AŞKIM VE AŞKIM...

resim-003Her şey, bir tatil öncesi ne yapacağımıza karar vermeye çalışırken oluverdi birden bire …  Taa üniversite yıllarımdan beri, gazetelerin gezi sayfalarındaki turlarda Prag’ı arardı gözlerim. Ne yazık ki bir şekilde hep öncelik olarak daha ciddi ya da gerekli harcamalar yapmayı kendime ilke edindiğimden, Prag  fotoğraflarına bakıp bakıp iç geçirmekten öteye gidememiştim. Neden Prag’ı görmeyi bu kadar büyük bir tutkuyla istiyordum; bunu bilmiyorum… Hatta ilk olarak aşkı ne zaman yüreğime yerleşti? Hatırlayamayacağım kadar uzun zaman öncesiydi galiba…

Bir yaz dönümü gecesi rüyam böyle başlamış oldu işte… Karar verilmişti artık; Prag’a gidiyorduk.

20 Eylül 2008 Cumartesi

BİR KÜÇÜCÜK OYUNCUK -2

old_couple_on_a_bench_by_derbyboySAHNE 5

DIŞ-GECE / BALIK LOKANTASI/ KADIN-ADAM

(DÖRT GÜN SONRA)

Lokantanın bahçesinde kadın ve adam, masada karşılıklı oturmuş, kadeh tokuşturmaktadırlar.

ADAM

Doğum günün kutlu olsun aşkım! Sağlıklı ve mutlu geçsin her günün!
Kadın, yüzünde utangaç bir ifadeyle adamın gözlerinin içine bakarak  gülümser.

19 Eylül 2008 Cuma

BİR KÜÇÜCÜK OYUNCUK -1

an_old_couple_by_the_drowSAHNE 1

İÇ –GECE / SALON / KADIN-ADAM
Kadın ve adam, masada karşılıklı oturmuş  yemek yemektedirler. Kadın, dikkatini önündeki tabaktan adama doğru çevirir.

KADIN

Hani geçen gün konuştuğumuz konu var ya?

ADAM

Hangi konu?

KADIN

Nasıl hatırlamazsın? Saatlerce konuşmuştuk ya!

ADAM

Hayatım, senin gene bana kızasın var sanırım.

KADIN

Ne ilgisi var şimdi? Kızasım varmış!!!

15 Eylül 2008 Pazartesi

XL

cimg1225Küçüklüğümde, o zamanlar büyük bir heyecanla izlediğim “Uzay 1999” dizisinden etkilenmiş olsam gerek, 2000 yılında kaç yaşında olacağımı hesaplamaya çalışırdım. Öyle ya; o yıllar geldiğinde, artık uzay gemilerinin gökyüzünde cirit attığı, ışınlanıp kendimizi başka yerlerde bulabileceğimiz, yolda yürürken bir takım tuhaf canlılara rastlamamızın olağan karşılanacağı  bir zaman diliminde yaşıyor olacaktık.

11 Eylül 2008 Perşembe

EYVAHHH ANNEM TAŞINIYOR!!! -3

sasha_the_turtle_by_dolphyKlostrofobik bypasslı emlakçımız Ramazan Bey'in açıklamalarının yaratmış olduğu sessizlik, annemin kahkahalarıyla bir anda bozuluverdi:

- İlahi Ramazan Bey... Hiç korkmayın yanımızda doktor var; bir şey olmaz size!

Ben duyduklarıma inanamaz gözlerle annemin tam olarak ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum. Ama annem, tam olarak ne demek istediyse onu söylemişti zaten; niye debeleniyordum ki?

9 Eylül 2008 Salı

EYVAHHH ANNEM TAŞINIYOR!!! -2

turtleBir önceki bölümde anneme kiralık ev bakmak için sözleşmiş olduğumuz emlakçı Ramazan Bey, söz verdiği gibi tam 10 dakika sonra ofisinin önündeydi. Ama bu sefer az önce yaşamış olduğum kötü deneyim yüzünden önce adama uzun uzun bakmakla yetindim. Adam iri göbeğini sağa sola sallayarak yanıma geldi. Sesinde çekingen bir tınıyla:
- Yeşim Hanım?

- Ramazan Bey; siz misiniz gerçekten de?

Adam, az önce yaşananlardan habersiz olduğu için şaşkın bir ifadeyle yüzüme baktı. Bugün adamların yüzüme tuhaf tuhaf bakma günüydü sanırım. Sağlık olsundu; sonunda aradığım Ramazan'ı bulmuştum ya...

EYVAHHH ANNEM TAŞINIYOR!!! - 1

turtlAnneme kiralık bir ev bulmanın telaşı içerisindeydik. İnternet ve gazetelerdeki bir çok ilanı taramış, sayısız emlakçıyla telefon görüşmesi yapmıştım. Yine onlardan birisiyle , 10 dakika sonra ofisinin önünde buluşmak üzere sözleştik. Buluşma yerine yakın olduğumuz için ilk ulaşan da biz olduk haliyle. Yüksek bir apartmanın zemin katında bulunan ofisin önünde arabanın içinde beklemeye başladık. Annem ve ablam, Antalya'nın sıcağında ev ev gezmekten perişan olmuş durumdaydılar.
Az sonra hemen arkamıza bir araba parketti. İçinde iki kişi vardı; biri emlakçımız diğeriyse ikinci telefon görüşmesinde konuşmuş olduğum oğlu olsa gerekti. Başımı çevirip, inen adama baktım. Adam da o sırada bana bakmakla meşguldü.

7 Eylül 2008 Pazar

SİMLİ ÇORAPLAR

istanbul-008Deniz kenarında, oldukça yoğun ziyaretçi akınına uğrayan bir balıkçı köyünde gördüm onu. Tepemizde kızgın kızgın parlayan güneşe inat , sadece gözlüğünün kenarlarından belli belirsiz seçilen pembelik dışında teni görünmüyordu; ne teni, ne saçları ne de gözleri… Birkaç adım önünde yürüyen, kocası olduğunu tahmin ettiğim  adamın peşinden, elinden sıkıca tuttuğu oğlunu sürükleyerek telaşla yürüyordu. Adam, kadınının aksine, açık renkli kısa kollu bir gömlek ve çorapsız ayaklarına geçirdiği terliklerle son derece rahat görünüyordu. Kaç yaşında olduğunu tahmin edemediğim bu kadın, Burka giyen Afgan kadınlar gibi kendisini simsiyah bir çarşafın arkasına hapsetmişti. Yanından geçen herkesin kendisini bakmaktan alıkoyamadığı tek kadındı o gün o köyde…
 

2 Eylül 2008 Salı

BİL BAKALIM BEN KİMİM?

mask_by_auroryNe zaman yaşamın acımasız parmaklarını boğazımızda hissetsek kaçıp gitmek gelir ya içimizden; sahi olur mu ki? Yani yapılabilir mi, herkesi ve her şeyi bırakıp gitmek? Tüm sevdiklerimizi, evimizi, işimizi, yaşadığımız kenti, hatta belki alışkanlıklarımızı ardımızda bırakarak hayata sıfırdan başlamak mümkün müdür? Başka birisi gibi yaşanabilir mi; kısa ya da uzun sürecek bir dönem içinde? Bambaşka bir insan olarak, değişik bir kentte, yeni bir hayatı yaşamak… Zor mu? Yapanlar var ama farklı farklı şekillerde…

30 Ağustos 2008 Cumartesi

BİR GÜVERTE, DÖRT KAPTAN

istanbul-011Yazmak, yazmayı sevmek ve yazabilmek… Aslına bakarsanız bir çok açıdan güzel, heyecan verici ve anlamlı olmakla birlikte, uzakları yakın, insanları dost, yürekleri bir yapan bir özelliğe de sahip. Şimdi hala tadı damağımda kalan güzel bir gecenin izlerini bir kez daha sürüp, beynimin labirentlerinde ölümsüzleştirmenin peşindeyim.

Alptekin’le tanışmamız bundan bir yıl önce yazılarla başlamıştı. Başka bir platformda yazmış olduğum birkaç öykümle ilgili beni resmen bir soru yağmuruna tutmuştu. Okuduklarını not alıp, gayet ciddi bir şekilde yorumlayıp, bu öyküler arasındaki bağlantı noktalarını merak eden tarzda sorulardı bunlar. Bu durum bende çok büyük bir şaşkınlık yaratmıştı; çünkü yazılarımı o zamana kadar kimsenin bu kadar ciddiye alacağını düşünmemiştim.

13 Ağustos 2008 Çarşamba

GÖRÜŞME

the_sun_by_causticstockAralık duran dış kapıyı hafifçe iterek, ofisin bekleme salonu olarak düzenlenmiş bölüme girdim. Şimdiye kadar hiç bir ofiste, bu kadar büyük bir bekleme salonu görmemiştim doğrusu. Pembe ve gri tonlarda döşenmiş salonunun rahat koltuklarından birisine oturdum. Büyük pencerelerden gün ışığı içeri tatlı tatlı süzülüyordu. Işığın yumuşaklığı, bana aynalı cam kullanıldığını düşündürdü. Köşelerde yeşil ve büyük bitkiler, krom metal sehpaların üzerinde bazı gezi dergileri, duvarlarda da ülkelerin tatil tanıtımı olan posterler salona ferahlatıcı bir hava vermişti.

10 Ağustos 2008 Pazar

HÜZNÜN SOLUĞU, HÜMEYRA...

humTam olarak başlangıcını bilemesem de sanırım onu sevmeye başladığımda, fakültenin ilk senesindeydim. O, “Yaş 35; yolun yarısı eder” derken, ben daha bahsettiği yaşın yarısını henüz geçmiştim. 35 yaşında olmak nasıl bir şey bilemesem de, o yaşlara gelmekten ürktüğümü anımsıyorum.

Aynı onun 45’liklere kapak çizen bir grafikerken, tesadüfen  keşfedilmesi gibi, ben de bir arkadaşımın yönlendirmesiyle müzik konusundaki  yeteneğimi fark ettim ve gitar çalmayı öğrenmeye başladım. Aradan bir zaman geçtikten sonra Hümeyra’nın birkaç parçasını çalmaya, bir çoğunu da söylemeye başlamıştım.

3 Ağustos 2008 Pazar

KÜL VE DUMAN

fireTam 4 gün oldu… Kentin doğusuna baktığımda gökyüzünü kaplayan kirli sarı duman bulutlarını görüyorum; kül yağıyor üstümüze… Genizleri yakan o keskin is kokusu gidecek mi; bitecek mi bütün bu felaket? Artık yangının bittiğini duyabilmek umuduyla TV kanallarını izliyor ya da oralardan gelenlerden neler olup bittiğini öğrenmeye çalışıyorum. İçim acıyor…

31 Temmuz 2008 Perşembe

PLAJ DEDİKODULARI

island_in_the_sun_by_indie_cisiveOrta yaşın sonlarında iki kadın, güneşlenmekten  “kızarmış tavuk” kıvamına gelmiş tenlerine pırıl pırıl parlamalarını sağlayacak havuç yağlarını sürmüş, şezlonglarda sere serpe uzanmaktadırlar. Dudaklarına sürülmüş nar çiçeği rengi rujları, boyunlarındaki süslü kolyeleri, pullu bikinileri ve topuklu terlikleriyle sanki “Düğüne gitmeden önce bir de plaja uğrayıverelim” durumundadırlar.

Kadınlardan  şişmanca olanı Handan, bir yandan elindeki yelpazeyi telaşlı bir şekilde sallayarak serinlemeye çalışırken, bir yandan da yıllardır sigara içen kadınlara has prostatik ses tonuyla konuşmaya başlar:

25 Temmuz 2008 Cuma

PARA PARA PARAAAA!

money_by_wiktor1993Bir rastlantı sonucu dinlediğim radyo programında, sunucu canlı bağlantıyla yayına katılanlara şöyle bir soru soruyordu: “ Piyangodan 1 000 000 YTL’lik büyük ikramiye size çıksaydı; ilk iş olarak ne yapardınız?”. Yanıtlar mı? Buyurunuz…

- Karımı boşardım… (Hımmmm…)
-
- Yat alırdım...
-
- Karımı boşardım… ( Allah allaahhhh! )

22 Temmuz 2008 Salı

RAKIYI ÇEYREK GEÇE

drunk_by_valances_irons1

Adam , yataktan hızla kalkarak banyoya giren kadının peşinden gelir; kapıyı endişeyle tıklatır.

- Tatlım? Miden mi bulanıyor?

İçeriden kadının bezgin ve cılız sesi duyulur:

- Yok yok iyiyim ben! Sen git, yat…
- Uygunsan içeri geleceğim…
- ……….

Adam banyonun kapısını yavaşça aralar. Kadın, başını duş kabinine dayamış, gözleri kapalı öylece ayakta durmaktadır.

13 Temmuz 2008 Pazar

CENAZE EVİ

_funeral_march__by_rache_engel3 katlı soluk sarı apartmanın ilk katındaki dairenin kapısı ardına kadar açıktı. Kapının eşiğindeki onlarca çift ayakkabının yanında kendilerininkileri de bırakarak içeri girdi. Huzursuzca etrafına bakındı. Oldum olası sevmezdi zaten böyle ortamlarda bulunmayı. Mutfak dahil her odada bir takım insanlar, nemli gözlerle konuşmaktaydılar. Sessiz ve tedirgin bir kalabalıktı… Dar ve karanlık koridorun sonundaki odalardan birisinden ise ağlama sesleri diğer odalara dağılıyordu.

10 Temmuz 2008 Perşembe

BULUNDUĞUMUZ YOL

creepy___clasic___road_____by_mosrednaO sabah aslında uyanmam hiç de kolay olmamıştı.. Uykusuz ve terden yapış yapış bir halde güne başlamanın keyif verecek nesi olabilirdi ki? Söylene söylene bindiğim arabamın radyosunu açtığımda  Barbara Streisand’ın  en sevdiğim şarkılarından birisi olan  “The  Way We Were” çalıyordu. Onun o yumuşacık ve insanın yüreğindeki en gizli noktalara  dokunan sesi, aralık pencerelerden sokağa yayılıyordu. Bu naif melodinin hücrelerimden içeri sızmaya başladığını ve yavaş yavaş keyfimin yerine geldiğini şaşırarak fark ettim. İşlerine yetişmek için koşuşturan insanların asık suratları ve yolun açılmasını bekleyen araçların korna sesleri yavaş yavaş silinmeye başladı. Yoğun gri sisten duvarları olan bir tünele girdim.

29 Haziran 2008 Pazar

VEDA

4_little_men_and_the_sun_by_evilxelfBir eve daha veda etme zamanı geldi işte… Toparlanıp, eski püskü battaniyelere sarılmış koltukların, esmer ve terli işçilerin sırtında teker teker odadan çıkarılışını izliyorum sessizce. Onlar bir an önce işlerini yapma telaşında bütün odaları hızla boşaltırken , ben hüzünle karışık bir sükunet içinde , hiçbir ayrıntıyı unutmamak adına evin odalarını geziyorum büyük bir dikkatle. Ne tuhaf! Daha düne kadar mutfağında yemek pişen, salonundaki  televizyonun sesi koridora yayılan , tuvaletinden sifon sesi gelen bu ev , bir anda tarifsiz bir küskünlüğe bürünüverdi adeta...