25 Ekim 2007 Perşembe

SİS

71806Burnumuzun ucunu göremiyorken…

 

Karanlıkta el yordamıyla elektrik anahtarını arıyormuşçasına ellerimizi ileriye uzatmış ve parmaklarımızın ucu kaybolmuşken o bilinmezde…

 

Bu lanet olası sis üzerimize bu kadar çökene kadar, nasıl olup da fark etmediğimizi düşünüyoruz şaşkın şaşkın…

 

Oysa ki başka diyarlarda bunların olduğunu duymuştuk, biliyorduk… Peki neden umursamadık? “Bize bir şey olmaz “ mıydı güvendiğimiz? Neydi bu aymazlığımızın sebebi?

16 Ekim 2007 Salı

İTİRAF EDİYORUM

69848Ben bir hırsızım sayın hakim… Evet, çaldım! Ama sorun bakalım niye çaldım? Aslında hiç planlamamıştım da! Nasıl olduğunu bile anlayamadan oldu bitti işte… Eskiden duyardım bu tür hırsızlıkları, “Nasıl yapıyorlar ?” diye hayrete düşerdim hep; hatta içten içe de biraz kıskanırdım doğru söylemek gerekirse. Gün oldu, devran döndü ve yaşadıklarım beni de bu noktaya getirdi. Nasıl mı oldu? Tabii, en başından anlatayım en iyisi…

Sıradan bir hafta sonu akşam üstüydü. Hava kararmak üzereydi. Pek de keyifli olduğumu söyleyemeyeceğim. İstediğim hiçbir şey yolunda gitmiyordu; elimi neye atsam kuruyordu adeta… Canım çok sıkkındı anlayacağınız. Affedersiniz hakim hanım, ne dediğinizi duyamadım? Haaa elbette ki sağlığım yerinde çok şükür, ama bu gidişle onu da kaybetmekten korkuyorum haliyle.

9 Ekim 2007 Salı

ÇERÇEVE

68652Anadolu’nun herhangi bir kentinde herhangi bir ev… Sıradan… Hepimizin evleri gibi, orta halli… Temiz ve düzenli bir ev; aydınlık. Orta yaşlı hafif topluca bir kadın bir yandan üstü başı un içinde baklava açıyor, bir yandan da sessiz sessiz burnunu çekiyor. Kocası ise yakın gözlükleri burnunun üzerine düşmüş, gazete okuyor.

- Hanım? Ne o; ağlıyor musun sen?

- Benim açtığım baklavayı çok sever Mehmet’im. “Anacığım senin baklavan kimseninkilere benzemez” der ya …Doğduğundan beri ilk defa bu bayram ayrı düştük. Bayramda gelene gidene de ikram lazım. Yapıyorum ama boğazımdan da geçmeyecek onsuz.

3 Ekim 2007 Çarşamba

İÇ İÇE

67509“ Çok klasik bir çöp çatanlık çabasıyla başlamıştı aslında her şey. Her ikisini de tanıyan ortak bir arkadaşları aracı olmuştu o gece bir araya gelmelerine. Tuhaf bir şeyler döndüğünü sezmesine karşın pek de oralı değilmiş gibi görünmüştü o an için. Çünkü telefon açıp, işi olduğunu ve davet edildiği doğum günü partisine katılamayacağını bildirdiği halde, ısrarla ne yapıp edip gelmesi gerektiği söylenmişti defalarca. Normalde pek de içli dışlı bir arkadaşlıkları yoktu oysa ki. Üşengeç bir halde hazırlanmaya başlayıp, neler olduğunu anlamaya karar verdi. İsteksizce traş olduğu aynanın önünde kendisiyle göz göze geldi. Kendine biraz çeki düzen verdiğinde oldukça cazip sayılabilecek bir adamdı. Her zaman kullandığı traş losyonunun yüzünü yakarak yaydığı kokuyu içine çekti. Soluk mavi bir kot pantolon ve ince siyah keten bir gömlekte karar kıldı. Çok da hevesli görünmek istemiyordu ne de olsa. Çıkmadan son bir kez daha aynaya baktı. Alnına düşen siyah perçemini alışkın bir hareketle her zaman durduğu yere doğru taradı. Artık gitmeye hazırdı. “