Hava soğuktu… Hem de çok soğuk. Kulakları sızlıyordu. Başındaki kenarları sökük gri el örgüsü beresini düzeltti. Ana caddenin hemen arkasındaki bu yalnız sokakta , terkedilmiş bir iş hanının sundurmasının altında ayakta duruyordu. İçinde, topladığı gazeteleri yaktığı yağ tenekesinin başına çömeldi. Parmak uçları morarmış kaba ellerini aleve doğru uzattı. Sonra ellerini ağzına götürüp hohlayarak birbirine sürttü.
Zenginlerin oturduğu semtlerden birisinin çöp kutusunda oldukça yeni durumda bulduğu ayakkabılarına baktı. Nasıl olup da bu kadar yeni bir ayakkabının atılmış olduğuna şaşırmıştı ama sevinmişti de… Ne yazık ki artık sağ tekinin tabanı su almaya başlamıştı ve acilen yeni bir ayakkabı bulması gerekiyordu.
31 Aralık 2008 Çarşamba
26 Aralık 2008 Cuma
HAFTA SONU SAÇMALAMALARI -4
Son paslanan mimi elime yüzüme bulaştırıp taca atıp kendimi mim aleminden soyutlamışken, hatırını kıramayacağım sevgili Biraz'dan, okyanusun diğer tarafından bir mim geldi … Konusu “Orada bulunmaktan keyif aldığım mekanlar”… Bir düşüneyim bakayım neler çıkacak ortaya?
EVİM OTEL-RESTORAN-BAR/ ANTALYA
Tabii ki her zaman için bulunmaktan en keyif aldığım mekanların başında yer alıyor. Sade ve zevkli döşenmiş bu mekanın çok sıcak bir atmosferi var.Yemekleri de oldukça lezzetli. Ne yemek isterseniz kısa bir sürede hazırlanıveriyor. Yemek sırasında yayınlanan müzik tercihleri de tam bana göre. Hele gecenin ilerleyen saatlerinde başlayan canlı müziğin tadına doyum olmuyor… Şarkı söyleyen kızcağız şimdiye kadar nasıl ünlü olamamış hayret!
EVİM OTEL-RESTORAN-BAR/ ANTALYA
Tabii ki her zaman için bulunmaktan en keyif aldığım mekanların başında yer alıyor. Sade ve zevkli döşenmiş bu mekanın çok sıcak bir atmosferi var.Yemekleri de oldukça lezzetli. Ne yemek isterseniz kısa bir sürede hazırlanıveriyor. Yemek sırasında yayınlanan müzik tercihleri de tam bana göre. Hele gecenin ilerleyen saatlerinde başlayan canlı müziğin tadına doyum olmuyor… Şarkı söyleyen kızcağız şimdiye kadar nasıl ünlü olamamış hayret!
22 Aralık 2008 Pazartesi
SIRADAN BİR PAZAR SABAHI
Dün de herhangi bir Pazar sabahından farksızdı. Anneme sabah kahvaltısına davetliydim. Gökyüzünde yer yer bulutlar da olsa, aralarından gülümseyen güneşin sıcaklığı bile keyfimi yerine getirmeye yetmişti. Kırmızı ışıkta beklerken dikiz aynasından, hemen arkamdaki arabada hararetle tartışmakta olan bir adam ve kadın dikkatimi çekti. Arabanın ön camında bir tıp amblemi bulunmaktaydı. Her ne kadar artık her önüne gelen rahatlıkla bu amblemlerden edinebiliyor olsa da , adam ya da kadını tanıyıp tanımadığımı anlamak için ikisine de daha dikkatlice baktım; tanımıyordum.
Adam, gergin bir yüz ifadesiyle bir elini sallayarak hatta arada direksiyona vurarak bağırıyordu. Diğer eliyle direksiyonu sımsıkı kavramıştı. Kadın ise küçücük yüzünü iyice saklayan kocaman siyah camlı güneş gözlüklerinden takmış, pencereden dışarıya bakıyordu. İnce dudaklarını büzerek bir şeyler söylüyordu o da; ama adama göre daha sakin görünüyordu.
Adam, gergin bir yüz ifadesiyle bir elini sallayarak hatta arada direksiyona vurarak bağırıyordu. Diğer eliyle direksiyonu sımsıkı kavramıştı. Kadın ise küçücük yüzünü iyice saklayan kocaman siyah camlı güneş gözlüklerinden takmış, pencereden dışarıya bakıyordu. İnce dudaklarını büzerek bir şeyler söylüyordu o da; ama adama göre daha sakin görünüyordu.
19 Aralık 2008 Cuma
HAFTA SONU SAÇMALAMALARI 3
- Size bir şey sorabilir miyim?
- Tabii buyurun.
- Duyduğuma göre ineklerde de şeker hastalığı oluyormuş.
- Öyle mi? Bunu bilmiyordum…
- Soracağım şey şu… Şimdi ben eğer şeker hastalığı olan bir ineğin etini yersem; şeker hastası olur muyum?
- Haydaaaa!!!!!!!
***
- Tabii buyurun.
- Duyduğuma göre ineklerde de şeker hastalığı oluyormuş.
- Öyle mi? Bunu bilmiyordum…
- Soracağım şey şu… Şimdi ben eğer şeker hastalığı olan bir ineğin etini yersem; şeker hastası olur muyum?
- Haydaaaa!!!!!!!
***
16 Aralık 2008 Salı
GÜZEL, NE GÜZEL OLMUŞSUN!
Dün gece National Geographic’in televizyon kanalında , uykusuzluğumu göz ardı edecek kadar ilginç bir belgesel film izledim. Dünya yüzeyindeki farklı kültürlere ait insanların gerek geleneklerini yaşatmak adına, gerekse kişisel tercihlerini kullanarak bedenlerinde yaptıkları değişiklikler konu ediliyordu.
İlk örnek “Uzun Boyunlu Kadınlar” ya da “Zürafa Kadınlar” olarak bilinen, Karen Kabilesi’nin kadınlarıydı. Burma sınırı yakınındaki Nai Soi köyünde yaşayan bu kadınlar, küçüklüklerinden itibaren boyunlarına taktıkları halkalarla, süregelen bir geleneği yaşatma çabasındalar. Yaşları ilerledikçe halkaların sayısı ve omuzlarına düşen yük miktarı artıyor. Halka takmayanlara ise hiç de iyi bir gözle bakılmıyor.
İlk örnek “Uzun Boyunlu Kadınlar” ya da “Zürafa Kadınlar” olarak bilinen, Karen Kabilesi’nin kadınlarıydı. Burma sınırı yakınındaki Nai Soi köyünde yaşayan bu kadınlar, küçüklüklerinden itibaren boyunlarına taktıkları halkalarla, süregelen bir geleneği yaşatma çabasındalar. Yaşları ilerledikçe halkaların sayısı ve omuzlarına düşen yük miktarı artıyor. Halka takmayanlara ise hiç de iyi bir gözle bakılmıyor.
12 Aralık 2008 Cuma
ANILARA DOKUNMAK
Bazen aslında bir şeylerden söz etmenin bile yüreğimizi dağladığı durumlar vardır. Sanırız ki onları konuşmadığımızda, hiç olmamış ya da yaşanmamış gibi davranabiliriz. Var olan durumu yok sayar, bir şekilde içimizi rahatlatmış gibi hissederiz kendimizi. Ortaklandıklarımızla sessiz bir anlaşma yapılmış gibidir adeta. Orada olduğunu ve alev alev yandığını bile bile, tüten dumanından boğulmak pahasına susarız…
5 Aralık 2008 Cuma
HAFTA SONU SAÇMALAMALARI -2
• Yemek yerken ısrarla konuşmaya çalışanlara...
• Burun deliğinden bir parça kurumuş sümük görünmesine...
• Dişlerin arasına takılıp kalan maydanoz parçasına...
• Tam da yenice oje sürmüşken tuvaletimin gelmesine...
• Yanağımdan sulu sulu öpülmeye...
• Rüyamın en güzel ya da heyecanlı yerinde uyanmaya...
• Anne ya da babaların, çocuklarıyla ilgili herhangi bir konuda sürekli "biz" demesine.(Örn: Bizim çişimiz geldi)
• Kırmızı ışıkta direksiyon başında burnunu karıştıran, bir de çıkan malzemeyi dikkatle inceleyenlere...
• Burun deliğinden bir parça kurumuş sümük görünmesine...
• Dişlerin arasına takılıp kalan maydanoz parçasına...
• Tam da yenice oje sürmüşken tuvaletimin gelmesine...
• Yanağımdan sulu sulu öpülmeye...
• Rüyamın en güzel ya da heyecanlı yerinde uyanmaya...
• Anne ya da babaların, çocuklarıyla ilgili herhangi bir konuda sürekli "biz" demesine.(Örn: Bizim çişimiz geldi)
• Kırmızı ışıkta direksiyon başında burnunu karıştıran, bir de çıkan malzemeyi dikkatle inceleyenlere...
3 Aralık 2008 Çarşamba
SÖYLE BAKİİİM ÇOCUĞUM...
Ana rahmine dönme isteği kadar vahim bir noktada olmasam da sanırım çocukluk dönemimi anımsama günlerim başladı yine… Bir süre böyle devam edip sonra geçiyor; meraklanmayın.
Küçükken beni en sinir eden sorular geldi geçen gün aklıma. Bakalım size de tanıdık gelecek mi?
Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?
Şimdi bu durumda ne demek gerekir ki? Niye ikisini de aynı miktarda sevemiyorum? Neden ille de birisini diğerine tercih etme gibi bir sıkıntı yaşatıyorlar ki bana? O an için ikisinden birisini seçmiş olsam, diğeri alınmaz mı seçilmemiş olmaktan dolayı? Ayrıca soruyu soran meraklı şahıs istediği yanıtı alsa, bundan nasıl bir sonuç çıkartacaktır?
Küçükken beni en sinir eden sorular geldi geçen gün aklıma. Bakalım size de tanıdık gelecek mi?
Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı?
Şimdi bu durumda ne demek gerekir ki? Niye ikisini de aynı miktarda sevemiyorum? Neden ille de birisini diğerine tercih etme gibi bir sıkıntı yaşatıyorlar ki bana? O an için ikisinden birisini seçmiş olsam, diğeri alınmaz mı seçilmemiş olmaktan dolayı? Ayrıca soruyu soran meraklı şahıs istediği yanıtı alsa, bundan nasıl bir sonuç çıkartacaktır?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)