YAŞAMDAN ÖYKÜLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAŞAMDAN ÖYKÜLER etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2010 Çarşamba

ADAK

imagesSıradaki hastanın adını  bilgisayardaki listeden okuduğumda, esmer  kavruk bir adam ve onunla çok zıt görüntüde açık tenli ve sapsarı saçlı iki sevimli kız çocuğu odaya girdiler. Adamın çökmüş avurtları, kalın simsiyah kaşları ve bıyıkları vardı. Kızlar, odanın içinde nerede olduklarını bilmemenin rahatlığıyla koşmaca oynamaya başladılar. Okuduğum ismi tekrar ettim; çünkü bazen buna dikkat etmeyen başka birisi muayeneye girip kayıtlarda karışıklığa sebep olabiliyordu. Adam başıyla onayladı.


 


Bendeki kayıtlara göre muayenesini yapacağım çocuk, beş yaşında ve erkekti. Odada ise kocaman bir adam ve iki küçük kızdan başka kimse yoktu. Belki de yandaki odada pansuman yapılacak olması olasılığına karşı sordum: “Çocuk nerede? Pansuman odasında mı?”. Adam başını iki yana sallayarak itiraz etti: “Yooo bur’da”. Şaşırmıştım:”Hangisi?”. Adam parmağıyla kızlardan birisini işaret etti: “İşte şu! Büyük olan…”.


 


4 Aralık 2009 Cuma

İNADINA YAŞAMAK

e3


 


Elindeki kağıt parçasını, kemikli parmaklarının arasında bana doğru uzattı. Hafifçe elleri titriyordu. “Kızımın ilaçları doktor hanım. Kendisi özürlü de o yüzden getirmedim”. Elinin teriyle hafifçe ıslanmış olan kağıtta, sara hastalığında kullanılan bazı ilaçların isimleri yazıyordu. Kızının ne gibi bir problemi olduğunu sorduğumda , omuriliğinde doğuştan var olan bir hasar yüzünden her iki bacağının da tutmadığını öğrendim. Kadın yorgun görünüyordu; hem de çok yorgun….


 


“Ama okuttum kızımı!” dedi. Solgun gözleri pırıl pırıl parlamaya başladı birden. Ne kadar önemli bir şey yaptığının o da farkındaydı. “Eksik kalmasın istedim. Okusun istedim”. Anlatmak istiyordu; ben de dinlemek… “Sırtımda  getirip götürdüm okula. Okuldan çıkıp, rehabilitasyona giderdik birlikte. Ortaokula geçtiğinde sınıfı üçüncü kattaydı. Okulda asansör de çalışmıyordu”. “Eee okul idaresiyle konuşup, kızınızın sınıfını giriş katına aldırsaydınız keşke” diye söylendim. Dinlediklerime kendimi öyle kaptırmıştım ki sesimdeki telaşa kendim bile şaşırmıştım.


 


5 Kasım 2009 Perşembe

DÖRT TABAK

plates_for_crypto_cannibals_by_edmondmarot“Hiç değilse bu akşam yemeğinde olsun dört tabak indirsem raftan!” Sesindeki sıkıntılı ton dikkatimi çekiyor. “Dört tabak mı?” diye şaşkın şaşkın soruyorum. “Evet! Sofrayı dört tabakla kurmayalı öyle çok zaman geçti ki… Kocam, iki çocuğum ve ben” diyerek iç geçiriyor. “Niye ki? “ diyorum; çünkü hala anlayamıyorum tam olarak ne demek istediğini.


 


“ Evlendiğimizden beri evde sürekli birileri daha oluyor. Kayınvalidem, kayınlarım, ablamlar, yengeler, yeğenler… Herkes bizde anlayacağınız.” Anlatırken  yüz hatlarının gerilmesinden, o anların kafasında tekrar tekrar canlandığını hissedebiliyorum. “Hiç yalnız kalamadık bir türlü. Bizim buna ihtiyacımız olduğunu hiç düşünmediler. Sonra çocuklar oldu. Zaman geldi onlarla bile yeterince ilgilenemedim.”.


 


“Keşke uygun bir dille anlatmaya çalışsaydın bu rahatsızlığını” benzeri bir cümle kuruyorum ama aslında kurduğum cümleye kendim de inanamıyorum. Çocukları büyüyüp okul çağında olan bir kadının yakınışı bunlar. “Herkesin bize gelmek ve kalmak için bir bahanesi var. Kayınvalidem ‘Çocuklarınıza bakıyorum’ diyor ama aslında biz kreşi tercih ediyorduk; ona söyleyemedik. Ev üstünde ev olmuyor işte. Çocuklar doğdu doğalı bizimle yaşıyor. Ben evimin düzenine eşimle birlikte karar vermek istiyorum ama o sürekli iktidarını kanıtlamaya çalışıyor evde. Bizimle uyanıp, biz yatıncaya kadar bizimle oturuyor. Bir gün bile, bizi bir akşamlığına da olsa baş başa bırakması gerektiğinin farkında bile değil.”

23 Eylül 2009 Çarşamba

YÜRÜYÜŞ

adamRampa aşağı  kıvrımlarla inen yolun düzlüğe yenice ulaştığı Termessos Kavşağı’nı henüz geçmiştim ki, yol kenarında birini- ya da bir şeyi- gördüğümü sandım. Yanılıp yanılmadığımı anlamak için  otomobilimi sağa, yol dışına doğru çektim. Dikiz aynasından baktığımda, bir adamın yolun kenarında hareketsiz bir şekilde yattığını gördüm. Ablamla gördüklerimizi doğrulatmak istercesine birbirimize baktık. Bir an için tereddütte kalmıştık. Çünkü  insanların bu tür iyi niyetle birilerini kurtarma çabasındayken soyulduklarını hatta öldürüldüklerini de biliyorduk. Ama ya gerçekse?


 


Hızlı bir dönüşle, geldiğim yöne doğru yol alarak ilk kavşaktan tekrar dönerek adamın yanına ulaştık. Her olasılığı göz önünde bulundurarak otomobili kilitledim ve ablama yoldan geçen bir aracı durdurmasını söyleyerek adama doğru eğildim. Hiç hareket etmeden öylece yatıyordu. Nefesini ve kalp atışlarını kontrol ettim; yaşıyordu…


 


16 Haziran 2009 Salı

SEVCAN'A NE OLACAK?

sev1“Adın nedir?” diye sorduğumda  yüzünde utangaç bir ifade belirdi. Yaşına ve görüntüsüne çok zıt, çocuksu bir ses tonuyla yanıtladı:”Sevcan!”. Yüzüne baktım. Kırklı yaşların başında olsa gerekti. Kucağında birleştirdiği ellerini ovuşturup duruyordu. Yakınmasını sorduğumda yüzüne kocaman bir gülümseme yayılıverdi. “Bilmiyorum...”

Yanındaki yaşlı kadın lafa girdi: “Doğumda oksijensiz kalmış. Geri zekalı oldu böyle.” Yıllardır alışkın olduğu bir açıklamayı yinelemenin bezginliği sinmişti yüzüne. Şikayetinin ne olduğunu bu sefer annesine sordum. “Biraz ateşi çıktı. Öksürüyor. Haa bir de boğazı ağrıyormuş!”  Sevcan, sanki kendisinden söz edilmiyormuşçasına hala gülümsüyordu.

2 Haziran 2009 Salı

DOĞUM GÜNÜ MÜ?

birthday_by_triinuhMuayene odasındaki sandalyelerden birisinde oturmakta olan yaşlı adam, sessizce kayıt işlemlerinin yapılmasını bekliyordu. Adamın bilgilerine şöyle bir göz gezdiren hemşirenin yüzündeki ciddi ifade, birden bire muzip ve heyecanlı bir hal aldı:


 


-         Aaaa amca! Dört gün sonra doğum gününüz varmış! Kutlu olsun!


 


Yaşlı adam şaşırmıştı:


 


-         Ne ki o?


 


-         Yani amcacığım dört gün sonra yaş gününüz varmış ya; onu kutladım işte…


 


Adamcağız bir anda telaşlanmıştı:


 


-         Yaş günüm demek? Eee şimdi ne yapmam gerekiyor benim?


 


21 Mayıs 2009 Perşembe

GÜL YÜZLÜ

kopyasi-p1070320Uzaktan yaşlarını kestiremediğim bir kadın ve erkek, ağır adımlarla karşıdaki bordo boyanmış evlerinin bahçesinden bize doğru yürüdüler. Yaklaştıkça, önce yüzlerindeki gülümsemeyi seçebildim; sonra da kenarları kırışmış ama sevgiyle parlayan gözlerini…

“Hayırlı olsun.” dedi adam. Kadın da bu dileğe başını sallayarak katıldı. Teşekkür ederek ellerini sıktık. Kadının elleri sıcacıktı; başına bağladığı örtü ise sımsıkı. Bir yemeniyi de boynunun çevresine dolamıştı. Üzerinde bu sıcak havaya tezat bir yelek vardı. Yeleğinin düğmelerini kapatmak yerine tek eliyle her iki ucunu birleştirmişti.

“ Kaç keredir geldiğinizi görüyoruz. Bir merhaba demek istedik” dedi adam. Kadın bu sefer sessiz kalmamaya kararlıydı: “Sizi görünce bizim evi yapmaya başladığımız günler geldi aklımıza. Neler çektik değil mi?”. Söylediklerini onaylatmak istercesine kocasına baktı. Adam da gülümseyerek başını salladı: “Yaaaaa… Neler çektik biz? Öldük bittik yorgunluktan”. Sıcak ama rüzgarlı bir öğle vakti ayakta öylece durmuş, birbirimize hayatlarımızla ilgili kısa bilgiler vermeye başlamıştık.

17 Nisan 2009 Cuma

BİR GAZETE KUPÜRÜ

bayrakDerin kırışıklıklarla dolu yüzü yorgun görünüyordu; hem de çok yorgun. Başındaki kasketin gölgelediği zayıf yüzüne ve çökmüş gözlerine baktım. Elindeki sağlık karnesini ürkekçe bana uzattı: “Hanımın ayakları rahatsız; o yüzden getiremedim. Sürekli kullandığı bir tansiyon ilacı var. Onu yazdırmak istiyordum.”  Karşıdaki koltuğa oturabileceğini söyledim.

Gerekli kayıtları yapmak ve  ilacını yazmak için sağlık karnesinin kapağını açtığımda , plastik cebe yerleştirilmiş eski bir gazete kupüründe,  başında mavi komando beresiyle gülümseyen genç adamı gördüm. O anda ne yapacağımı ya da nasıl davranacağımı bilemiyordum. Yazının aralarından bazı kelimeler ve cümleler birer birer oldukları yerden sıçrayıp yüreğime batmaya başlamıştı çünkü…

6 Mart 2009 Cuma

DAVETİYE

bride_and_groom_by_firecrackerash

 

Kızımız  Çaresiz ile ( Ölen kızımızın kardeşi),
Oğlumuz  Midesiz' in  ( Ölen kızımızın kocası; ondan iyisini mi bulacağız?)
Düğün törenlerinde sizleri de aramızda görmekten mutluluk duyacağız.

Kına Gecesi: 13 Mart 2009
                          Ölen kızımızın, karnındaki bebeği iyice büyümüş haliyle son kez bize çay içmeye geldiği evimiz.( Bütün akrabalar ve siz sevdiklerimizle birlikte kıçlarımıza kına yakacağız.)

Düğün:         14 Mart 2009 (Merhum öleli bir yılı geçti. Yeterince bekledik sanırız!  )
                        Dandirik Düğün Salonu ( Ölen kızımızın düğününde ses düzenini pek beğenmemiştik. Bu yüzden de yeterince oynayamamıştık. Bu sefer bütün kurtlarımızı dökelim dedik.)

 

Allahbelamızıversin  Ailesi       

( Ohh bu kızı da ablasının eski evine gelin verdik; masraftan kurtulduk. Dünürlerimiz de çok iyi zaten. Daha ne isteriz ki? )

Beşparaetmeyiz  Ailesi

( Rahmetli gelin neyse de; torundan da olduk asıl ona yanıyoruz. İnşallah bu kız hemencecik ölmez.  Başka kızları da kalmadı alacak. )

 

 

 

Fotoğraf: www.deviantart.com

16 Ocak 2009 Cuma

SON PERDEDE

old_couple_on_a_bench_by_derbyboyBİRİ

Yüzündeki telaşlı ifadeye zıt, ağır adımlarla odadan içeriye girdi. Masanın yanına yaklaşınca durdu. Elindeki bastona dayanarak bozulan nefesini düzeltmeye çalıştı. “Sana bir şey soracağım!” dedi inlercesine. “Ooo hoş geldin Hayriye Teyze. Hayırdır? Ne soracaksın bakayım?” dedim. Yanında kimsenin olmamasına şaşırmıştım; çünkü ya kızı ya da geliniyle gelirdi her seferinde. Koluna girerek bir sandalyeye oturmasını sağladım. “Evdekiler bana et yedirmiyorlar!”.

Öylesine haykırırca söylemişti ki bir an için  komik gelmişti bu serzenişi. Meraklı görünürcesine sordum:“Neden yedirmiyorlar peki?”. “Bilmiyorum işte; zararı olurmuş.” diye tısladı öfkeli bir sesle.  Et yemeyi sevdiği çok belliydi bu sevimli yaşlı teyzenin. “Sen evdekilerden birilerini yanıma yolla. Bakayım sana neden et yedirmiyorlarmış? Mutlaka vardır bir nedeni” dedim gülümseyerek. 

8 Ocak 2009 Perşembe

DAHA BİLMİYORDU Kİ...

soft__i_by_nono_sukarKoridorda durmuş dikkatle bana bakıyordu; yaşı beşten büyük değildi. Üzerinde etek uçları oldukça kirlenmiş beyaz bir gelinlik vardı. Gelinliğin altına yeşil bir pantolon, üzerine de çingene pembesi bir yelek giymişti. Ona baktığımı anlayınca gözleri ışıl ışıl, hemen yeleğinin düğmelerini açarak bana gururla gelinliğini gösterdi.

Ona doğru eğildim: “Ne kadar güzel bir gelinlik bu böyle? Sana da çok yakışmış. Şöyle bir dön de iyice bakayım sana”. Hiç sesini çıkartmadan isteğimi yerine getirmek için yavaş yavaş kendi çevresinde dönmeye başladı. Sadece bütün yüzüyle gülümsüyordu. Biraz da utanmış gibiydi. Bir köşede bizi izleyen annesi lafa karıştı: “Ahh sormayın ! Dünden beri bir türlü üstünden çıkartamadık şu gelinliği. Üzeri yemek lekesi doldu. Bütün gün sokakta oynadı; hatta gece bile gelinlikle yattı!”

31 Aralık 2008 Çarşamba

HAYAL

new_year_was_tomorrow_by_eugenesHava soğuktu… Hem de çok soğuk.  Kulakları sızlıyordu. Başındaki   kenarları  sökük gri el örgüsü beresini düzeltti. Ana caddenin hemen arkasındaki bu yalnız sokakta , terkedilmiş bir iş hanının sundurmasının altında ayakta duruyordu.  İçinde, topladığı gazeteleri yaktığı yağ tenekesinin başına çömeldi. Parmak uçları morarmış kaba ellerini aleve doğru uzattı. Sonra ellerini ağzına götürüp hohlayarak birbirine sürttü.

Zenginlerin oturduğu semtlerden birisinin çöp kutusunda oldukça yeni durumda bulduğu  ayakkabılarına baktı. Nasıl olup da bu kadar yeni bir ayakkabının atılmış olduğuna şaşırmıştı ama sevinmişti de… Ne yazık ki artık sağ tekinin tabanı su almaya başlamıştı ve acilen yeni bir ayakkabı bulması gerekiyordu.

19 Kasım 2008 Çarşamba

KADINIM, HÜKMÜM YOKTUR!

to_a_poor_old_woman_by_pansapeKapı , hafifçe açıldı önce. O ince aralıktan, kime ait olduğunu seçemediğim parlayan bir göz görünüyordu sadece. Biraz daha aralanınca gelenin kim olduğunu anlamıştım.

- Girebilir miyim Yeşim Abla?
- Aaaa gel tatlım… Hoşgeldin!

Uzun süredir görüşmüyorduk onunla. Belki de onu görmemek, aylar önce beni çok sarsan o olayı anımsamamı öteliyordu. Ama gelmişti işte! Sarıldık, öpüştük. Tedirgin halleriyle ablasına ne kadar çok benzediğini bir kez daha düşündüm.

- Hadi otur bakalım… Nasılsın?
- İyiyim ablacığım sağol… Biraz sıkıntılarım var da; muayene olmaya gelmiştim.
- Tamam canım… Önce muayeneni yapalım. Sonra sohbetimizi ederiz.

11 Kasım 2008 Salı

BENİM BABAM, BENİM ANNEMİ DÖVER!

hurt_by_fantasmicaSaçlarının arasından ince bir kan sızıntısı şakağına doğru akmış ve koyu kırmızı bir leke gibi donup kalmıştı. Kaç yaşında olduğunu kestiremediğim kadın, başını önüne eğmiş, titredikleri fark edilmesin diye ellerini kucağında birleştirmiş , öylece oturuyordu pansuman odasında. Benimle göz teması kurmamaya özen gösteriyordu.
- Nasıl yaralandınız?
- ………….
- Başınızı bir yere mi çarptınız?
- ………….

22 Temmuz 2008 Salı

RAKIYI ÇEYREK GEÇE

drunk_by_valances_irons1

Adam , yataktan hızla kalkarak banyoya giren kadının peşinden gelir; kapıyı endişeyle tıklatır.

- Tatlım? Miden mi bulanıyor?

İçeriden kadının bezgin ve cılız sesi duyulur:

- Yok yok iyiyim ben! Sen git, yat…
- Uygunsan içeri geleceğim…
- ……….

Adam banyonun kapısını yavaşça aralar. Kadın, başını duş kabinine dayamış, gözleri kapalı öylece ayakta durmaktadır.

4 Haziran 2008 Çarşamba

İYİ HAL Mİ???




720dd28b879cc32212 Mayıs 2007 tarihinde, arkadaşım Bülent Gözen, saçma sapan bir trafik kazası sonucu hayata veda etti ... 42 yaşındaydı… Hayata dair umutları ve hayalleri de onunla birlikte yok oldu…

Güvenlik şeridinde bisikletiyle seyir halindeyken, aşırı hızdan dolayı virajı alamayıp savrulan bir araç, onun ölümüne sebep oldu. Kazanın olduğu gün göz altına alınan sürücü, kefaletini ödeyerek aynı gün serbest kaldı. Olay yerinde düzenlenen tutanak ve bilirkişi raporuna göre araç sürücüsü 8/8 kusurlu bulunmuştu.

2 Haziran 2008 Pazartesi

BİR KADIN



homeless_woman_by_adamburleighHer sabah işe giderken, aynı kavşakta görürüm onu… Kül grisi -kirden mi ya da doğal rengi mi öyle bilemiyorum- kırpık kırpık kesilmiş kısacık saçları ve güneşin altında iyice bronzlaşmış kırışmış yüzü ile kaç yaşında olduğunu hiç tahmin edemediğim bir kadın… Tuhaf bir kadın… Ya da alışkın olmadığımız bir kadın diyelim…
Kırmızı ışık yandığında, gözüne kestirdiği araçların camına yaklaşıp kimi zaman para, kimi zamansa sigara ister. Bazen durduk yerde gülmeye başlar. İşte o zaman, nikotinden sararmış ve bazıları eksilmiş dişleriyle daha da yaşlı görünür gözüme… Hafif kambur ve kavruktur görüntüsü… Üzerine birkaç beden bol gelen bir pantolonu belinden iyice boğdurur, mevsimine göre bol bir kazak ya da kısa kollu penye bir bluz giyer daima…

KIRIK DÖKÜK

does_love_have_to_hurt_by_arya_dwipangga“Merak etme… Bu sefer kendimi üzmeyeceğim ; söz!” dedi telefonun diğer ucundaki ses… Ama sesindeki titreşimlerden, adım gibi biliyordum… Gene incinecekti işte! Canı yanacaktı; yüreğinde iz bırakacak yeni bir çentik atmaya hazırlanıyordu. Yıpranacaktı… Bile bile hem de! Yavrusunu korumaya çalışan bir anne gibi huzursuzlanmaya başladığımı fark ettim birden…

10 Şubat 2008 Pazar

KEZİBAN ÖLMÜŞ...

91333Bir süre yazmayacaktım…Yazamayacaktım… Ama  bu konuda yazmasam olmayacaktı…
“Eeee Keziban?” demiştim Temmuz ayında bir yazımda; belki hatırlarsınız.  http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=52656
 Keziban, ilkokuldan beri tanıdığım bir hastamdı benim…”Dı” dedim…Çünkü dün duydum ki….Keziban artık yok olmuş…Ölmüş… Hala inanmakta güçlük çekiyorum ama… Keziban ölmüş…

3 Ağustos 2007 Cuma

KIRIK DÖKÜK DÜŞLER

55500"Gidebilmeyi bilmek gerek" diye mırıldandı kendi kendine. Yüz göz olmadan, kavga kıyamet kopartmadan, fırtınalarda daha fazla kaybolmadan gidebilmek... Ruhunu daha fazla örselemeden, içindeki herşeye ve herkese hissettiğin öfke ile karşındakini iyice kırmadan incitmeden gidebilmek. Patlamaya yüz tutmuş volkanın ağzından akmak için seni zorlayan lavların kavuruculuğundan uzaklaşmak için belki de. O lavlar akarken onun sıcağında sonsuza kadar yok olup gitmek de var çünkü...

Kalkıp odanın içerisinde ileri geri dolaşmaya başladı. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu adeta. Çalan telefonun sesiyle irkildi. Sonra arayanın "O" olmadığının farkına vardı. Çünkü "O" aradığında farklı bir melodi çalıyordu; aileden olanlar aradığında olduğu gibi. Telefon rehberindeki gruplarda aile bölümüne kaydetmişti "O"nu . Sanki oraya kaydedince aile olma şansları varmış gibi düşünmüştü. "Salaksın kızım sen!" diye söylendi. Telefon hala ısrarla çalıyordu... Kimseyle konuşmak istemiyordu. Hele de birilerine sesindeki kırıklığın sebebini anlatmak hiç istemiyordu.