12 Aralık 2006 Salı

DANTELLİ BEYAZ MENDİL

17030Bugün, bizden ayrılalı 22 yıl oldu... 15 yaşındaydım.… Ne kadar uzun zaman olmuş..İnsan hesaplamayınca, farkına varamıyor… Biliyorsun, seninle aramızda, çok güzel bir iletişim vardı.. Hatta annem kızardı sana , bizi şımartıyorsun diye.. .Küçükken ,senin eve gelişini dört kardeş, sabırsızlıkla beklerdik..Kapı çaldığında hepimiz dizilir ve sırayla seni öperdik..En önce annem öperdi seni. Sarılıp öpüşmenizi seyretmek, hep çok büyülü gelirdi bana. İçim içime sığmazdı…Zaten son anına kadar , annemi ve seni el ele yanak yanağa gördüm..Ne mutlu bana… Daha sonra yemek hazırlanana kadar , tependen inmezdik..Bizimle boğuşmayı sen de çok severdin…Bazen mutfağa girip annemle yemek yapardınız..Biryandan da birlikte şarkı söylerdiniz..Sesin çok güzeldi baba, annemin de…Beraber şarkı söylediğinizde sizi dinlemekten mest olurdum.. Güle oynaya yemeğe otururduk.. Yemek sonrası biraz daha sohbet ettikten sonra biz odalarımıza çekilirdik...Dersi olan ders çalışırdı…Ya da kitap okurdu…

1 Aralık 2006 Cuma

AIDS İLE KÖŞE KAPMACA

15612AIDS ile ilgili, belli başlı bilinmesi gerekenlerden, her türlü iletişim araçları sayesinde haberdar durumdayız.… Ben sadece, başka bir açıdan olayı ele alacağım. Medyatik olmayan, yaşamsal yönünden… Hiç AIDS olan bir hastanın ne gibi sıkıntılar yaşadığını düşündünüz mü?

Sağlık Bakanlığı’nın 2006 verilerine göre, 588 AIDS, 1666 taşıyıcı olmak üzere toplam 2254 kişi HIV virüsüyle tanışmış durumda. Antalya’daki AIDS vakaları yaklaşık 60 kişi.

Olaya bir hasta olanlar, bir de sağlıklı insanların penceresinden bakacağız şimdi….

AIDS olduğu tespit edilen kişiler, illerde Sağlık Müdürlükleri bünyesinde kurulmuş birimlerce kayıt ve kontrol altına alınır. Belirli periyodlarda kontrolleri yapılır. Hastalara ya da taşıyıcılara ve ailelerine gerekli eğitimler verilir. Sağlıkla ilgili sorunları çözülmeye çalışılır. Hastaların bilgileri büyük bir gizlilik içinde saklanır. Hasta hakları ve meslek etiği açısından, hastanın bilgileri paylaşılmaz. Eğer bir şekilde duyulur ise, neler mi olur?

27 Kasım 2006 Pazartesi

HEPİMİZ POTANSİYEL ENGELLİYİZ

15186Geçen yaz ayağım kırılıp, koltuk değneği kullanmam gerektiğinde , hayatımda ilk defa, daha önce farkında olmadığım bazı zorluklar yaşamaya başladım…Örneğin, kaldırımların ne kadar yüksek olduğunu gördüm.. Tuvaletlerin, ne kadar uzakta ve uygunsuz olduğunu… Toplu taşıma araçlarına inip binmenin ise neredeyse imkansız olduğunu… Bu , sadece ortopedik problemlerle ilgili olanlardı…Karşıdan karşıya geçişler, alışveriş merkezleri, apartmanlar, restoranlar, oteller,kısacası hiçbir yer , bu tip problemler yaşayan insanlar düşünülerek tasarlanmamıştı ne yazık ki…

Bu dönemde, hep şunu düşündüm.. Bu süreç benim için sadece 1 ay ile sınırlıydı…Peki bunu ömür boyu yaşayacak olanlara ne olacak???

21 Kasım 2006 Salı

ÇOK GEÇ OLMADAN

14479" Hacca gideceğim... Helalleşmeye geldim " dedi... Yüzüne baktım dikkatlice.. Eskiden muayene ettiğim hastalardan birisiydi mutlaka; çünkü yüzü tanıdık geldi bana... Ama tam olarak da çıkaramamıştım. Yaklaşık 50 -55 yaşlarındaydı.. Esmer ve parlak bir cildi, geniş yanakları vardı.. Başörtüsü, onu , olduğundan biraz daha yaşlı gösteriyordu.. Yanında da kocası olduğunu tahmin ettiğim bir adamla beraber, sağlık ocağının koridorunda beni bekliyorlardı. Boş bir muayene odasına buyur ettim onları... Oturdular...

Kadın anlatmaya başladı: "Bugün yaşıyorsam eğer, bunu sana borçluyum!"...

16 Kasım 2006 Perşembe

AAA! DOKTOR HASTA OLUR MU HİÇ?

13852Son zamanlarda, seri halde hastalandığım ve bir türlü iyileşemediğim için , en sık duyduğum ve gıcık olduğum cümlelerden birisidir bu... Ne zaman hasta olsam , çevremde birileri (artık yakın çevremdekileri paraladığım için öyle diyemiyorlar) bana en tuhaf bakışlarını fırlatarak suratlarında “ aman bu da neler söylüyor ” ifadesiyle bu cümleyi hunharca sarfediyorlar:))) Doktor hasta olur mu ?

AAAA niye olmasın ki???? ” diye avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum.. Ama ne yapıyorum: elimde bir mendil,silmekten kızarmış burnum ve yaşarmış gözlerimle , karşımdakine bakakalıyorum... Kendimi beceriksiz hissediyorum hasta bir doktor :)) olduğum için!!… Bu nasıl bir hatadır?… 14 senedir doktorluk yapan ben, nasıl olur da hasta olurum???… Bu ne razalet:)) Allah Allahhh,neredeyse hasta oldum diye suçluluk duymamı sağlayacaklar… İşe bak :))

6 Kasım 2006 Pazartesi

AŞKA TÖVBE!

12549Artık şu konuda hepimiz hemfikiriz sanırım: Biz, eski Yeşilçam filmlerini seviyoruz… Kah gülüyoruz, kah dalga geçiyoruz… Ama seyretmekten de geri kalmıyoruz… Bunu, aramızdaki sohbetlerden ya da burada yazılan bloglardan da kolaylıkla anlayabiliriz... Yani bu, benim üstün!! anlama yeteneğimle ilgili bir saptama değil:)

Kalabalık bir aile şeklinde yaşanan konaklarda, aşçısı, şoförü, bahçevanı maaile, “ beni baştan yarat ” ekibi olarak zavallı köylü kızdan, bir hanımefendi çıkartırlar... Bu senaryoyu hep bilirim.. Ama her seferinde de aynı heyecanla seyrederim (Biraz da saflık var serde tabii…) ..“ Güzel olduğunuz kadar küstahsınız da!! !” ya da “ Öylesine mesudum ki!! ” benim gündelik hayatta da sık kullandığım Yeşilçamdan yürütülmüş repliklerdir. Özellikle yağmur yağan bir haftasonu (mümkünse Pazar), bir bardak çay ve kanepede dizlerimin üzerinde bir battaniyeyle (babaanneler gibi), güzel bir Türk filmi seyretmek, benim için en büyük keyiflerden birisidir….

3 Kasım 2006 Cuma

SEL YATAĞINDA UYUYAN ÇOCUK

12179Bugün gazetelerde gördüğüm bu fotoğraf burnumun direğini sızlattı.

Batman'da... Henüz iki yaşında-imiş....

Çamura bulanmış vücuduna baktım.. Küçücük ayaklarına... Sıyırılan kazağından görünen karnına...

Amcasının kucağında... Amca kucağı "güven" demektir değil mi???

Güvende değil artık... Çünkü yaşam onun için bitti artık. (Onunla beraber şu anda 41 kişi için de...)

Babası daha "güvende!!!" olsun diye amcasının evine götürmüştü onu...

KIRMIZI IŞIKTA İNSAN MANZARALARI

12213Cuma ,akşamüstü, iş çıkışı...

Antalya’da yine yağmur yağmakta... Daha ne kadar su var gökyüzünde bilmiyorum. Bana ,sanki ,artık dibine gelmişizdir gibi geliyor...

Hava kararmaya başladı. Kış saati uygulamasından nefret ediyorum!!!

Kırmızı ışıkta bekliyorum. Silecekler yavaşta çalışıyor. Camlar buğulanmaya başladı. Yerler ıslandığında, asfaltta arabaların ve sokak lambalarının ışık oyunlarını seyretmekten oldum olası hoşlanırım. Ben, böyle ışıkları seyrediyor ve radyoda hoş bir tango bana eşlik ediyorkennnnn...

28 Ekim 2006 Cumartesi

HEPİMİZİN HAYATINDA BİR KADIN VAR

11426Bu yazıyı okuyan 8 kadından birisi meme kanseri olacak!!! Belki de biraz riskli bir giriş oldu. Sadece bu giriş yüzünden okunmayabilirim. Kurduğum cümleden rahatsız olmuş olabilirsiniz Ama bu bir kehanet değil, yapılan bilimsel araştırmalardan çıkan bir sonuç... Bizler için, riskin büyüklüğünü algılatabilmenin en etkili yolu, böyle bir örneklemeyle durumu gözler önüne sermek. Erkeklerde çok düşük bir risk olsa bile,onların da birer annesi, eşi, kız çocuğu, kardeşi ya da kadın arkadaşı olduğundan yola çıkarsak, sanırım bu hepimizi ilgilendiren bir durum…. Varolan riskin büyüklüğü karşısında ürkmek ve yok saymak yerine, bu konuyla ilgili bilgi donanımımızı arttırmak en mantıklısı olacak hepimiz için…

ÇÜNKÜ MEME KANSERİ ,ERKEN TEŞHİS VE TEDAVİYLE, ARTIK, ÖNLENEBİLİR HASTALIKLAR GRUBUNDA KABUL EDİLMEKTE!!!

25 Ekim 2006 Çarşamba

ZUMA NEDİR? NASIL OYNANIR?

11160Size de olur mu bilmiyorum. Canım sıkkın olduğu zamanlar, eve kapanıp, saatlerce bir bilgisayar oyununa takılır kalırım. Saatler boyunca, bir sandalye tepesinde oturmaktan popom ve sırtım ağrımış, gözlerim faltaşı gibi açmaktan kıpkırmızı bir vaziyette uyuz uyuz oynar dururum. Biter, bir daha oynarım, bir daha ve bir daha… Saatlerce... (Amma da zaman öldürüyorum böyle durumlarda) Birileriyle konuşmaktan daha iyi deşarj oluyorum sanırım. Bir şey düşünmediğim için de belki de sorunu yoksaymış, kaçmış oluyorum.

İşte ''Zuma'' da benim için böyle bir oyun… Bilenler bilir. Ben bilmeyenler için kısaca anlatayım. Şimdi bu oyunda bir tane aptal kurbağa var. (Oynarken, o aptal kurbağa, sen oluyorsun tabii) Bu kurbağanın görevi, ağzından farklı renklerde toplar çıkartıp senin yönlendireceğin tarafa atmak…

20 Ekim 2006 Cuma

SAKARLIK TARİHİM!!!

336671Becerikli ve dikkatli insanlara her zaman hayran kalmışımdır. Onlar, büyük bir soğukkanlılık içinde, ne yapacakları konusunda son derece emin, pratik, yapacakları işe konsantre olurlar. Hiç bir kaza belaya sebebiyet vermeden de
işlerini bitirirler. Ben , hiçbir zaman öyle bir insan olamadım. Bir işe başlayıp da kendime bir zarar vermeden bitirdiğim zaman, kendimle gurur duyuyorum:)) Bizim gibilere halk arasında "sakar" deniyor. Kendini bilmek iyi bir şey en azından...

Geçenlerde yaşadığım bir olay, sakarlık tarihimi gözden geçirmeme sebep oldu. Yaptığım sakarlıkları bir değerlendirmeye almak istedim. Her sakarlığa bir Sakarlık Puanı (SP) verdim(1 den 10'a kadar). Bu sakarlığı kaç kere yapmış olduğumu belirttim. En sonuna da bu durumu nasıl çözebileceğimi planladım. Bakın nasıl bir liste çıktı karşıma:

18 Ekim 2006 Çarşamba

BEN, ŞAHSEN, BİZZAT, KENDİM

10575Hayatımızda her zaman “ keşke ” ler olmuştur. “ Keşke ” o okula değil ,diğerine gitseydim. “ Keşke ” biraz daha dayansaydım..” Keşke ” şu konuda biraz daha cesur olsaydım vs vs . Geriye dönüp , o anı daha farklı kurgulamak ve onun bize getirdiklerini yaşamak güzel olurmuş gibi geliyor değil mi? Acaba gerçekten vazgeçtiklerimiz , bizi, şu anda olduğumuz yerden daha iyi bir konuma taşır mıydı ya da daha mutlu olur muyduk?Hep sanki daha iyi olacakmış gibi geliyor insana. Çünkü yaşanmamışlığın bilinmezliği var…

“ Ben Şahsen Bizzat Kendim ” , tam da bunu sorgulayan bir film…Seyredeli oldukça uzun zaman geçti. Ama kafamda yer etmiş filmlerden birisi…Konusu, “ Sliding Doors ” ile paralel gidiyor. Yaşamımızın ,tercihlerimizle ve anlarla farklı yönlere akması konu ediliyor her iki filmde de…

17 Ekim 2006 Salı

GÜZELLİĞİN ON PARA EDER Mİ?

10355Daha güzel olmak ister misiniz? Ya da daha daha güzel??? Bir çok insanın buna vereceği cevap "evet" olacaktır. Bunun son noktası nedir peki? Neden daha güzel olmak istiyoruz? Belki de güzelliğin, günümüzde bir çok kapıyı açan bir anahtar olduğunu kavradığımız içindir. Elbette, bu anahtarı kullanıp kullanmamak kişisel bir tercih. "Güzelliğin on para etmez. Bu bendeki aşk olmasa" demiş Aşık Veysel... Güzelliğin, karşıdaki insanda uyandırdıkları, bu kavramı önemli kılıyor bir şekilde. Güzellik kavramının, yaşamlarımızda ne kadar önemli bir rol oynadığını, hepimiz yaşayarak öğreniyoruz ya da bize öğretiliyor, biz istesek de, istemesek de...

Geçen akşam "Extreme Makeover" isimli bir program seyrettim. Kısaca anlatayım. Kendi fiziksel özelliklerinden, bir şekilde memnun olmayan insanlar, programa başvuruyorlar. Hepsi de çok "mutsuz" ve "umutsuz" görünüyorlar.

14 Ekim 2006 Cumartesi

KAMUOYUNA DUYURULUR!

İkinci bir emre kadar yüksek tansiyon ve kalp hastalarının fanatik olmaları yasaklanmıştır! Özellikle 60 yaş civarı iseniz, üstelik kadınsanız, hele bir de benim annemseniz kesinlikle yasaklanmıştır:)) Tabii ki bazılarınız(!) bu yasaklamadan dolayı hiç memnun olmayacaktır. Ama gelin görün ki başka çarem kalmadı...

Öncelikle şunu söyleyeyim; itirazım var!!! Futbol takımı diye bir şey olmasın; olsa bile en azından maç günleri kimselere söylenmesin; kendi kendilerine sessiz sedasız oynasınlar maçlarını!!! Yani insanların aile saadetiyle oynamaya kimsenin hakkı yok ki... Ya da benim akıl ve ruh sağlığımla oynamaya.. Ya annem gidecek elden, ya da ben!

12 Ekim 2006 Perşembe

BUGÜN BİR BEBEK DOĞDU

9735Sen, bugün sabaha karşı doğdun… Mukavva bir evin kenarında, at ve köpek pislikleriyle dolu bir bahçede. Senin doğduğun sabaha karşı, bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyordu. Annen seni doğururken, yanında ne bir doktor, ne bir ebe, ne de elini tutan bir adam vardı. Bahçenin kenarında, yağmurun altında… Hastaneye gidemediler, arabaları yoktu çünkü… Evde de doğuramazdı seni. Çünkü kardeşlerin uyuyordu içerde… Sahi, onlar da, pis bir bahçe kenarında mı doğmuşlardı senin gibi? Sen doğarken baban ne yapıyordu acaba? Heyecanlı ya da endişeli miydi? Sanmam…Ne de olsa 4 kardeşin daha var, bunu unutma! Belki de uyanmamıştı bile, bilmiyorum.

11 Ekim 2006 Çarşamba

FIRINDAKİ ÇÖREK

9596"Heyyy duydunuz mu mu; Rizzo'nun fırınında çörek varmış!!!!". Grease filmini ilk seyrettiğimde, bu tanımlamaya çok gülmüştüm. Danny'nin, yakışıklı çete arkadaşı Kenickie'nin sevgilisiydi Rizzo; ve hamile kaldığı dedikodusu, Rydell Lisesi'nde bu şekilde ağızdan ağıza yayılıyordu:)) O yıllarda hemen hemen bütün gençliğin sevgilisi olmuş bir filmdi. Bir de, okula, iki örgü ya da kısa saç, diz altında etekler, koyu renk ayakkabı ve en ciddi yüz ifademizle gittiğimiz de gözönüne alınacak olursa, bu renkli lise, bana etkileyici ve çok eğlenceli .

8 Ekim 2006 Pazar

KIRMIZI PATENLER

9225İnternetten hergün elektronik postalarımıza gelen postalardan bir kısmı, “80 ’ler”, “bizim çocukluğumuzda neler vardı, neler yoktu”, “insan ilişkileri, komşuluklar, misafirlikler” temalı oluyor dikkatinizi çektiyse. Bu tür yazıları her okuduğumda gerçekten benim yaş grubumdaki bir çok insan gibi “iyi ki çocukluğumuzu, o dönemlerde yaşadık” diye düşünmekten kendimi alamıyorum.

Gerçekten de bizi eğlendirecek oyuncaklarımız,playstationlarımız, dvd, bilgisayar vs yoktu… Ama bizim en büyük eğlencemiz, sabahtan çıkıp da, akşam yemeğine kadar bütün enerjimizi tükettiğimiz sokaktı. Gerçi öğle vakti annelerimizin zoruyla eve girip “uyumasak da yatıp dinlenirdik!!” Ama o zamanlarda annelere itiraz da edilmezdi zaten.Gözlerinize dik dik bakmaları yeterliydi. O dik dik bakışlar, misafirlikte fazladan bir şeker almak için kaseye elimizi uzattığımızda ya da anlamını bile bilmeden yaşlılara “moruk” dediğimizde de hep üzerimizde olurdu zaten…

5 Ekim 2006 Perşembe

"POR UNA CABEZA" VE TUNA

8979Bazı filmlerde, kimi sahneler insanın kafasına ve yüreğine kazınır ya," Kadın Kokusu " filmi de benim için bu filmlerden birisi.Al Pacino'nun "En İyi Erkek Oyuncu Oskarı" kazandığı ve kör bir emekli albayı canlandırdığı filmde, yaşama dair bir çok şeyin sorgulanması mümkün. Hayatına son vermeyi düşünen Frank Slate, bu düşüncesini gerçekleştirmek için kendisine muhteşem bir final hazırlar. Her ayrıntısıyla düşünülmüş bir plandır bu. İşte bu finale yaklaşılırken filmde, benim kafamda bir çok soru işareti oluşmuştu. O gece, yaşamına son vereceğini bilirken, gününü , güzel bir kadınla, kaliteli bir şarap eşliğinde lezzetli bir yemek ve üstüne de muhteşem bir tango ile sürdürmesi , bende çok büyük bir çelişkiye sebep olmuştu. Çünkü , hayatından vazgeçmek isteyen bir insanın , yaşamdan zevk alıyor olması çok da beklenen bir durum değildir. Ama bu adam , yaşamın keyfine öylesine varmıştı ki, ölümünü de aynı keyifle bir ritüel havasında yaşamak istiyordu sanırım...

Yaşamdan zevk alan bir adamın da ölmeye giderken yanında güzel bir kadın, kaliteli bir şarap ve tango olması aslında hiç şaşırtmamalıydı beni belki de:)