GÜNCEL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
GÜNCEL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Temmuz 2010 Pazar

YAŞASIN FUTBOOOLLL!

futbol


Futboldan hiç hazzetmem. Koca koca adamların bir topun peşinde koşturması, yine onları izleyenlerin heyecandan hop oturup hop kalkıyor olması bana çok tuhaf geliyor. Dünya kupasının finalini izlemeye heveslenmişken bile bir yandan yazıyor olabilmemi başka ne şekilde açıklayabilirim ki? Hatta bu hevesim bana hatırlatıldığında “pozisyon olduğu zaman” izlemenin bana yeterli gelmesi de bu yüzden.


 


Koyu bir Galatasaray taraftarı olan annem, önemli ( gerçi onun için takımının en uyduruk takımla oynadığı maç bile önemlidir) bir  maç öncesinde söyledikleri aklıma geldi birden. Tansiyonu yükseldiği için kızarmış yanakları ve boş bakan gözleriyle “Ne kadar şanslısın!” demişti bana… “Tuttuğun hiçbir takım yok. Fanatizm çok zor!”. Mutlaka zor bir şey olmalıydı. Yoksa bu kadar insan neden “Turne” diyeceğim ama turne değildi … Neydi onun adı? Hahhh tamam “Deplasman!”. Takımlarının peşinden deplasmana gidenler, o pozisyonda kendileri olsa neler yapabilecekleriyle ilgili atıp tutanlar, hatta teknik direktörlüğe soyunanlar, hakeme küfredenler, kavga eden, ağlayan, sarhoş olanlar…


 


12 Nisan 2010 Pazartesi

HIRSIZ VAR!

imagesSıradan bir Pazartesi sabahıydı. Hafta sonunun rehavetini üzerimden atabilmek için çayımı yudumlarken, kapı açıldı. İş arkadaşım Y., arkasında bir rüzgar yaratarak içeri girdi. Yüzü asıktı; belli ki canını sıkan bir şeyler olmuştu. “Çalmışlar” dedi kırık dökük bir sesle… “Bir çok yazımı çalmışlar!”. Hem üzgündü, hem de çok kızgın. Yıllardır emek vererek, yaşayarak hatta ağlayarak yazdıkları, hoyrat ellerce çalınmıştı…


 


Sakince oturup anlatmasını istedim. Bir  paylaşım sitesinde  -haydi adını da söyleyeyim Facebook’ta-  bir arkadaşının sayfasında, kendi yazdığı bir yazının satırlarını “anonim” adı altında gördüğünden bahsederek devam etti: “Meğerse bu yazım anonim olarak bir çok sitede yayınlanıyormuş. Ne “alıntıdır” diye not düşülmüş, ne de ismim!” Sonra olayın boyutlarını anlayabilmek için bazı yazılarını arama motorunda taradığında ise dehşete düşmüş. Çünkü bazı yazıları, yüze yakın farklı sitede  izinsiz ve isimsiz bir şekilde yayındaymış.


 


“Hırsızlık bu ama!” dedi isyanla. “Elbette” dedim. “Hırsızlık; emek hırsızlığı. ” Sonra,  benim yazılarımı başka sitelerde isimsiz olarak nasıl yakaladığımı anlattım ona. İdeal bir alıntının nasıl yapılacağına dair de iyi bir örnek verdim. Yazımı alıntı olarak kullanan bir kişi, hem adımı hem de web sitemin adresini not düşmüştü. Tabii bu tip örneklere çok sık rastlanmıyor ne yazık ki... Aile fotoğraflarını da eklediği bir yazısının ,  PPS dosyası haline dönüştürülerek mail zinciri ile dönüp dolaşıp kendisine ulaşan bir başka arkadaşımdan bahsettim sonra ve daha nicesinden... Üzgündü, öfkeliydi ve de çok haklıydı. Nasıl olmasın ki? Duyguları, yaşadıkları, anıları hiç umursanmadan sahiplenilmişti sinsice.


 


Gün içinde tespit ettiği sitelerden bazılarının yöneticileriyle bağlantı kurarak durumun düzeltilmesini sağlamaya çalıştı. Ancak o kadar çok site ve onlarca yazı karşısında  iğneyle kuyu kazmaktan farksızdı çabası. Emek vererek ortaya çıkardığımız ürünlerin korunmasıyla ilgili yasal düzenlemeler gün geçtikçe kapsamını genişletiyor. Bizlere düşen de bu konuyla ilgili gelişmeleri izleyerek, yazılarımıza ve diğer ürettiklerimize sahip çıkabilmek olmalıdır. Eğer herkes yasal yollardan haklarını aramaya başlarsa  hırsızlık yapanların böyle bir adım atmadan önce bir daha düşünmesini sağlayabileceğimizi ümit ediyorum.


 


 


 


 


 


 


 


Fotoğraf: http://gazete.mynet.com


 

16 Mart 2010 Salı

O / ONLAR

          

ca0u4dg73

           O…

           Dövüldü…
           Sövüldü…
           Satıldı…
           Tecavüze uğradı…
           Töreye kurban edildi…

                                        Dövüldü…
                                        Yaralandı…
                                        Öldürüldü…
                                        Kaçırıldı…
                                        Aşağılandı…

                                                              Dövüldü…
                                                              Okutulmadı…
                                                              Küçümsendi…
                                                              Çalıştırılmadı…
                                                              Kıskanıldı…

                                                                                   Dövüldü…
                                                                                   Hor görüldü…
                                                                                   Taciz edildi…
                                                                                   Zorlandı…
                                                                                   Parçalandı…

                                                                                                      ONLAR…

                                                                                                      Affetti…
                                                                                                      İzledi…
                                                                                                      Yok saydı…
                                                                                                      Sustu…
                                                                                                      Sustu…



AİLE İÇİ ŞİDDET: Aile üyelerinden biri tarafından aynı ailedeki bir diğer üyenin yaşamını fizik veya psikolojik bütünlüğü veya bağımsızlığını tehlikeye sokan, kişiliğine veya kişilik gelişimine ciddi boyutlarda zarar veren eylem veya ihmaldir.

Daha fazla bilgi edinmek için…


http://www.ksgm.gov.tr/sag_menu_siddet2.php

 

10 Eylül 2009 Perşembe

GECİKMİŞ BİR TEŞEKKÜR

kopyasi-p10706021Yaşam böyle bir bilinmezlik taşıyor işte… Hiç planlamadığımız bir şekilde gelişiyor ve ummadığımız şekillere bürünüveriyor. En son yazımı  25 Haziran tarihinde yayına vermiştim. Onu hemen izleyen günlerde taşınıp yerleşme telaşı ve köyde internet bağlantımızın henüz olmaması sebebiyle  “Yaşasın! Duyduk duymadık demeyin dostlar! Evimiz bitti!”  içerikli yazımı bir türlü hazırlayamamıştım. Ama olsundu. Sonunda 3 haftalık senelik iznimin sonunda şehre yumuşak bir iniş yapmıştım. Artık tek gereksinimim olan şey, evimizin yapımında emeği geçenlerin isimleriydi.


 


Gerçi bir çoğunu tanımış olsam da, birilerini unutabilecek olmanın endişesini taşıyordum. Tabii ki  “Şöyle toptan bir teşekkür edeyim; Fabrikev ekibi aralarında paylaşsın” diye de düşünebilirdim. Ama aralarında bir dönem artık neredeyse annemden fazla gördüklerim olduğundan, isimleri toparlamayı daha uygun bulmuştum. Bir yandan haftalardır işten uzak olmanın rehaveti, bir yandan kavurucu sıcaklarda köyde olma özlemiyle geçen bir haftanın üzerine , sağ omzumda akşamüstü başlayan ve giderek artan bir ağrı, zaten var olan ruh halimin tuzu biberi olmuştu. Bilimsel olarak “Bulaşıcı omuz ağrısı” gibi bir tanı bulunmasa da , en son muayene ettiğim omuzu ağrıyan hastamdan sonra başlamış olan ağrım için daha uygun bir tanımlama bulamıyordum.


 


kopyasi-p1070612Sonraki beş hafta benim için oldukça zorlu bir süreç başladı. Sebebi “bahçede tırmık yapmak” ya da “perde asmak” gibi bir takım rivayetlere dayandırılsa da önemli olan sonuçtu ve ben sağ kolumu hareket ettiremiyordum. Koltuk altıma destek amaçlı konulmuş yastıklarla, köydeki evimize geri döndüm. Hüzünlü gözlerle bahçeyi seyrediyor, tırmık yapmak ya da beton yanmasın diye bahçe duvarlarını sulamak için yanıp tutuşuyordum. Ama  bırakın bunları yapmayı saçımı toplamak ya da kendi başıma banyo yapabilmekten aciz bir durumdaydım.


Genelde bu tarz sakatlanmalarda alçı, atel ya da elastik bandaj görmeye alışkın olunduğundan,  bu “Koltuk altı yastık” pozisyonunu algılamaz bakışlara maruz kaldım.


 


kopyasi-p1070611Tabii ki aylardır yazamamış olmanın  acısını çıkartırcasına gene çenem düştü ve ne anlatacakken nerelere geldi konu… Sağlık sorunum nedeniyle ötelene ötelene bugüne kadar geldik işte… Evimizin bütün yapım aşamalarını fotoğraflarla anlatmıştım sizlere. Bu süreç zarfında çok güzel ve sıcak dostlar edindik. Elbette ki yeni başlayan her projede olabileceği gibi bir takım aksaklıklar oldu ama bu sorunların giderilmesindeki çabayı ve iyi niyeti gördük. Teorideki bazı uygulamaların pratiğe döküldüğünde ne gibi sonuçlar getirdiği konusunda geri bildirimlerimizi paylaştık. İlgiyle dinlenip, bu uygulamalarda yeni düzenlemelere gidildi. Bu hız ve inançla giderlerse ileriki günlerde adlarını çok daha sık duyacağımız konusunda en ufak bir şüphem bile yok.


 


Gelelim mutlu sona… Öncelikle ekonomideki  durgunluğa inat, Fabrikev gibi son derece pratik ve çağdaş bir projeye çok ciddi bir yatırım yapan ve bunu daha da geliştirmek isteyen  Mustafa SAK’ı yürekten kutluyor ve yolunun açık olmasını diliyoruz. Genel Md. Yrd. Muzaffer ERTEN, Pazarlama Md. Emre ÖZBIYIK, Bölge Md. Fatih SORGUÇ ve Montaj Md. Volkan BENZEŞ’e ilgi ve dostlukları için çok teşekkür ediyoruz. En kısa zamanda da mangal yapmaya bahçemize bekliyoruz.


 


 kopyasi-p1070601Evimizin temelini atan Alt Yapı Ekip Şefi Adem Usta ve  diğer ustalarımız Şeref, Süleyman, Ahmet, Nail, Mustafa ve Lokman… Hepinizin   ellerine sağlık. O kadar güzel ve sağlam bir temel yapmışsınız ki, daha ev kurulmadan önce bile köydekiler temelimizi görmeye geldiler. Montaj Ekip Şefi Cihan  ve ekipteki diğer ustalar İsmail, Akif, Yahya, Ahmet, Gökalp, Gökhan, Mehmet Ali, Kemal, Serkan, Nuri ,  Osman, Ali, Okan, Erdoğan, Barış ve Şükrü… Kendi evinizi kuruyormuşçasına titiz ve hevesle çalıştınız. Çay sohbetlerimizle   ve yemek molalarımızla, esprilerle güle oynaya kurdunuz evimizi. Bundan sonra da bu ev her zaman neşeli ve bereketli olacak; buna tüm kalbimle  inanıyorum.


 


Emeği geçen herkese ( isimlerini unuttuklarım varsa affola) çok teşekkür ediyoruz. Fabrikev ailesi bilsin ki ; artık Bayatbademleri Köyü’nde de bir evleri var… Kapımız daima açık ve çayımız her zaman hazır…


kopyasi-p10706412


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 

25 Haziran 2009 Perşembe

12. GÜN

İsteklerin sonu bitmek tükenmek bilmiyor  elbette… Ya da bazı gereksinimler somutlaştıkça fark ediliyor. İşte bizde de böyle oldu. Ek bir veranda ve evin dış cephesine dekoratif bir malzeme kaplanmasını isteyince işler aksadı haliyle. Tabii ki bu işlerin çıkmasına sebep biz olduğumuz için de kuzu kuzu beklemekten başka yapabileceğimiz bir şey yok.

Biraz önce ekiplerin bir sorun yaşayıp yaşamadığını kontrol etmek için gelen Genel Müdür Yardımcısı Muzaffer Bey ile tanıştım. Dönem dönem firmanın üst düzey yöneticileri, montajı yapılan evleri gezerek, olası aksaklıkların önüne geçmeye çalışıyorlarmış. Çok güzel ve çalışanları motive edici bir uygulama bence de…

Şu anda evin içinde ve dışında herkes arı gibi çalışırken, ben de Antalya’nın o bunaltıcı neminden ve sıcağından uzak, evimizin verandasında bu satırları yazıyorum..Aynı zamanda çektiğim fotoğraflardan, çalışan arkadaşlara hatıra CD’si yapıyorum. Rüzgar ve cırcır böceklerinin seslerinin geceleri nasıl da güzel dinleneceğini düşünüp heyecanlanıyorum. Ev bitmeden keyfi başladı ya nihayet; daha ne isteyeyim ki?

Bundan sonraki yazımda artık devir teslim töreninden fotoğraflarla döneceğim.24 Haziran akşamüstü itibarıyla son durum şöyle…
p1070587p1070585p1070584p1070582p1070579p1070578p1070576p1070571p1070570p1070568p1070589

20 Haziran 2009 Cumartesi

8. GÜN

Sağanak yağışların arkasından bastıran Antalya'nın malum sıcakları,  Fabrikev'in montaj ekibinin hızını kesemiyor . Artık evin  ince detayları ve son düzeltmeleri yapılıyor. Bir yandan bizimle sohbet eden, bir yandan da dikkatle işlerini yapan  arkadaşlara şimdiden teşekkür ediyorum. İşte , Cuma akşamüstü itibarıyla objektifimden çıkan görüntüler...

p1070552p1070551p1070549p1070548p10705561p10705551

p1070564p1070563p1070561p1070560p1070559p1070558p10705661

15 Haziran 2009 Pazartesi

5. GÜN

p1070540Elbette her çalışmanın bir de tatili olmak durumunda...  4. gün, montajı yapan arkadaşların da izin günüydü. Hoş izin yapmasalardı da doğa şartları onlara zorunlu bir izin verecekti; çünkü bizim köyde tüm gün yağmur yağmıştı. 5. gün ile ilgili olarak verebileceğim haberler ise şöyle:

- Bir gün önceki yağmur ve fırtına, çatıya çakılmak üzere yukarı çıkartılmış yalıtım tabakalarının bir kısmını aşağıya ve ilerilere savurmuş. Ancak evin içine tahmin ettiğimiz kadar su girmemiş.

-Hava şartlarının elverdiği ölçüde özveriyle çalışan ekip, çatının metal iskeletini oluşturmaya başlamışlar.

-Odaların zeminine şap atılmış.

Bu bilgiler Bülent'in köye gittiği ilk on dakikadaki gözlemleriydi. Sonrasında gelen bir telefonla, acilen şehre geri dönmesi gerekti. Çünkü annesi evde başı döndüğü için düşmüş ve başında şiddetli bir kanaması olmuştu.  Her ne kadar endişelenmiş olsak da, gereken müdahaleyi ve tetkikleri yaptırdıktan sonra ciddi bir problem olmadığını öğrenmek yüreğimizi ferahlattı.

Yapış yapış bir Antalya gecesinde, bir kez daha farkettim ki, insanın kendisinin ve sevdiklerinin ağız tadının yerinde olmasından daha önemli hiç bi şey yok! Sağlıklı olmadan ya da çevremizdekilerin sağlığı yerinde olmadan, mutlu olmak ya da yaşamdan keyif almak diye bir şey de söz konusu değil...

Keyifle geçirilen her günün, bize yaşamın bir armağanı olduğu gerçeğini unutmadan, yaşamaya devam...

 

Fotoğraf: Yağmurdan korumak için dolapları mavi brandayla örtülü mutfak-salondan bir görüntü.

14 Haziran 2009 Pazar

3. GÜN

p1070536Şimdi sırası mıydı hasta olmanın? Öğleye kadar kendimi toparlamaya çalıştıktan sonra , piknik malzemelerimizi de yanımıza alarak köye doğru yola çıktık. Giderek bulutların rengi koyulaştı ve yağmur yağmaya başladı. Köy yoluna döndüğümüzde otomobilin içine dolan o mis gibi ıslak toprak ve çam ağaçlarının kokusunu , tamamen tıkanmış burun deliklerimden dolayı hissedemiyordum.

Henüz çatının montajı başlamadığından, yağmurun evin içine sızmaması için büyük mavi brandalarla kapatılmıştı evimiz. Montajı yapan işçiler, verandanın altına sığınmış, giderek şiddetini artıran yağmurdan korunmaya çalışıyorlardı.  Bu zorunlu molayı fırsat bilerek çay, kahve, pasta, börek  servisine başladık.  Bir yandan  sohbet ederken bir yandan da neler yaptıklarını anlatıyorlardı.  Evin parçalarını birbirine kaynatmaya başlamışlar. Aralarına izolasyon malzemesi sıkılmış. Elbette yağmur bu işlerin oldukça aksamasına sebep oluyordu.

Yağmurun artık durmamaya karar verdiğini farkettiğimiz zaman, işçi arkadaşlarla vedalaşma vaktimiz gelmişti. Onları teşekkürlerle uğurladıktan sonra verandada oturduk. Derin bir sessizliğin içinde verandanın çatısına düşen yağmurun tıkırtılarını dinledik huzur içerisinde.  Bahçede, verandada nasıl düzenlemeler yapabileceğimizi paylaştık heyecanla.  " Şehre dönmeyi hiç canım istemiyor" dedi Demet Ablam. "Bizim de" dedik...  Verandada üç kişi  doğa ve huzurun mükemmel uyumunun keyfini çıkartıyor ve bu mutluluğun daim olmasını diliyorduk tüm kalbimizle...

 

Fotoğraf: Ablam ve Bülent veranda keyfindeler...

13 Haziran 2009 Cumartesi

2.GÜN

Sabah erken saatlerde, evimizin parçalarının yüklü olduğu 8 kamyon köye doğru yola çıktı. Gerisini fotoğraflar anlatsın...p1070487p1070491p1070495p1070501p1070503p1070505p1070513p1070516p1070519

p1070531p1070525p10705271

11 Haziran 2009 Perşembe

1. GÜN

surat

Saat 10: 30

"Kusura bakmayın... Kamyonlar geç geldi; evi daha yeni yüklemeye başladık!"

Ama ama nasıl olur? Hani montaja dün başlamamalarının nedeni kamyonu yüklemek değil miydi?

Saat  12:10

"Jeneratör arıza yaptı da; yenisini bulmaya çalışıyoruz..."

İyi de... Yedek jeneratörleri yok mu?

"Var da... Onların da hepsi montajda. Bulunca biz sizi arayacağız..."

Saat 13: 50

Biraz daha bekleyelim bakalım...Vakit öğleyi geçti; hala ses yok!

"Jeneratör kiraladık bir yerden. Geldiği zaman eğer geç olmazsa kamyonları çıkartacağız."

İnşallah!



Saat  18:45

Bugün boşa gitti...

Benim de canım sıkıldı...

İşçiler  yesin diye yaptığım börekleri oturup afiyetle yedik.

Umarım başka bir aksilikle karşılaşmayız.

Yarın... 2. Gün

 

Fotoğraf: www.deviantart.com

10 Haziran 2009 Çarşamba

Yuvayı Yapan: FABRİKEV

p1070345“Usta aradı. Başı ağrıyormuş, bugün  gelemeyecekmiş! ” ya da “Eee iyi de bu duvar eğriii???” ve hatta  “İşçiler ‘her gün pide mi yiyecezzzz!’ diye sızlanıyor” gibi cümleler bir inşaatın yapılma aşamasında sık sık duyduklarımız arasındadır. Zamanın geçtiğine mi yanarsınız, yoksa paranızla rezil olduğunuza mı? İnsanların mesleklerine ve zamana saygı duymamalarının faturası hep zavallı bizlere çıkar. Amaaaa bu sefer çıkmayacak. Çünkü artık dişi kuş ve usta devri kapandı. Şimdi yuvaları “Fabrikev” yapıyor.

Son derece çağdaş, sağlam ve pratik bir uygulama olduğu ve henüz çok fazla bilinmediği için sizler de haberdar olun istedim…Antalya’nın büyük şirketlerinden ADO Grup’un  bir kolu olarak hizmet vermeye başlayan Fabrikev henüz bir bebek aslında. Dünyada ve Türkiye’de tek oldukları iddiasıyla başladıkları üretim, Ağustos ayında yapımı tamamlanacak olan 285.000 metrekarelik yeni fabrikalarıyla daha da hız kazanacak. İlerleyen zamanlarda adlarından daha çok bahsedileceğine hiç şüphem yok. Burada yapılan üretim benim anladığım ve aktarabileceğim kadarıyla şöyle…

22 Nisan 2009 Çarşamba

SAĞLIKLI ÇOCUK, SAĞLIKLI TOPLUM

adsizÇocuk olmak çok güzel değil mi? Zaman zaman hepimiz çocukluk günlerimize dönmeyi istiyoruz. Yaşamın omuzlarımıza yüklediği o kocaman, içi sorumluluklarla dolu çuvalı sırtımızdan attığımız gibi çayırlarda nefes nefese koşturabilmeyi belki de... Gün geceye dönene kadar bisiklete binmeyi, burnumuz güneşin yakıcılığıyla soyuluncaya kadar kumdan kaleler yapmayı, akşam üstleri nefis kokan kızarmış patatesin başına çöreklenip bir solukta hepsini bitirmeyi kim özlemez ki?

Mutlu ve huzurlu geçen bir çocukluk dönemi, insanı yetişkinliğe taşıyan en sağlam köprülerden birisidir aslında. Bedenen ve ruhen sağlıklı yetişmiş insanlardan oluşacak toplum da buna paralel bir gelişim gösterecektir elbette.

Sağlık bir haktır. Bir insanın ana rahmine düştüğü andan, bebekliğine, çocukluk ve yetişkinliğine kadar sağlık hizmetlerinden ırk, din ve dil farkı gözetmeksizin yararlanması gerekmektedir. Herhangi bir sağlık sorunuyla doğan çocuklar daha özel bir ilgi ve bakım görmelidir.

24 Mart 2009 Salı

BENİ AL; ONU ALMA!

imagesAyakta uyuyormuşum da haberim yokmuş. Bir son dakika haberini sizlere iletmek üzere yazılarıma ara vermek zorunda kaldım; özür dilerim. Haftalardır seçimlerle yatıp, parti liderleriyle kalkıyoruz. Bu hafta sonu dananın kuyruğu kopacak. Bütün adaylar harıl harıl seçim kampanyalarını yürütüyorlar.

Eeee herkes gibi Gömbe de bu telaştan nasibini almış durumda.  Gömbe'de bir partinin belediye başkan adayının seçim kampanyası için bastırmış olduğu ilanı, ben burada Gömbe'de göremiyorum da, "Uykusuz" mizah dergisini okuyanlardan duyuyorum. Şimdi bu olacak şey mi? Ve elbette hemen kampanyasına katkı babında, sizlerle paylaşmak istiyorum.

 

"SEÇİM BİLDİRGESİ
 GÖMBE BELDESİ - BELEDİYE BAŞKAN ADAYI

Kaş ilçesi Çukurbağ köyü doğumlu olup orta tahsilimi Kaş orta okulunda, Lise tahsilimi ise farklı toplumların kültürünü merak ederek incelemek hemde değişik oğretmenlerden farklı ders verme biçimlerinden faydalanarak kültürümü arttırmak amacı ile 4 ayrı lise den sırası ile Elmalı Lisesi, Fethiye Lisesi, Manavgat lisesi, en son Korkuteli lisesini okuyarak tamamladım.