10 Şubat 2008 Pazar

KEZİBAN ÖLMÜŞ...

91333Bir süre yazmayacaktım…Yazamayacaktım… Ama  bu konuda yazmasam olmayacaktı…
“Eeee Keziban?” demiştim Temmuz ayında bir yazımda; belki hatırlarsınız.  http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=52656
 Keziban, ilkokuldan beri tanıdığım bir hastamdı benim…”Dı” dedim…Çünkü dün duydum ki….Keziban artık yok olmuş…Ölmüş… Hala inanmakta güçlük çekiyorum ama… Keziban ölmüş…

Tesadüfen başka bir hastayı muayene ederken öğrendim olan biteni. Dondum kaldım… Bir anda, onunla yaşadığım her şey gözümde canlandı birer birer…  Ondan 1 yaş küçük kız kardeşi Yasemin’le  ikiz gibi benzerlerdi birbirlerine. Ergenlik döneminde sivilceleriyle başları dertteydi her ikisinin de. Muayene sırasını beklerken koridorda kıkırdamalarını duyar gülümserdim kendi kendime. “Gene bizim kızlar geldi” diye düşünür, içim ısınırdı.

15 gün önce ölmüş Keziban… Bana anlatılanları dinlemeye bile yüreğim yetmedi… Sadece aklımda, onun  o aydınlık gülümsemesi vardı. O kocaman  gülümseme kaldı ondan bana hatıra…

 “Çok Bilmiş Kadınlar Heyetini”nin baskılarına dayanamamış ; hamile kalmayı kendisine görev edinmiş. Hamileliğinin 6. ayında imiş. Bir gün öksürmüş; kan tükürmüş. Aynı gün hastaneye yatırmışlar; sonra da yoğun bakıma. Solunum cihazına bağlamışlar. “Zatürre ama böyle bir zatürre görmedik biz” demiş doktorları. 3-4 gün içinde karnında bebesiyle göçmüş gitmiş bu dünyadan. Daha 21 yaşında… Hala anlayamadım olanı biteni…

Onu son gördüğüm günü sizlerle paylaşmıştım. Ona dayatılan konulara isyan etmiştim dilim döndüğünce. Önünde upuzun bir yaşam olduğunu varsayarak çocuk için acele etmemesi, kocasıyla yaşamın tadını çıkartması gerektiğini konuşmuştuk dakikalarca. O günün, onu son göreceğim gün olduğunu bilmiyordum. Bilmiyordum…

İlkokuldan itibaren büyümesini her dönemiyle izlemiştim. Sağlıklı, neşeli , hayat dolu halini hep çok sevmiş ve benimsemiştim. Hem hekim, hem de bir abla olmuştum onun için.  Çok şey paylaşmıştık. Bir gün… Bir hasta… Muayene sırasında “Bilmem tanır mısınız?”  diye başlayarak cümlesine, anlattı olanı biteni… Gözümden yağmur gibi yaşlar inerken, tamamlamaya çalıştım yazdığım reçeteyi. Lanet olsun!

Ne tuhaf bir tesadüftür ki, Keziban’ın öldüğünü öğrendikten 1 saat sonra kız kardeşi geldi muayeneye.  Ben hala duyduklarımın şokunu atlatmaya çalışırken Yasemin’i buldum karşımda. Öylece birbirimizin gözlerine baktık ve birbirimize sarılarak hüngür hüngür ağlamaya başladık. Yüzümü Yasemin’in saçlarına gömmüşken sadece  şu kelimeler dökülebildi dudaklarımdan: “Şimdi öğrendim… Hiç haberim olmadı”.

Dedim ya… Yazmayacaktım bir süre… Ama Keziban öldü… Yazmasam olmayacaktı. Gözümün önünde büyümüştü. Keşke “insanoğlu 75 yaşına geldiğinde ölür “ gibi bir kural olsaydı. Ya da başka bir yaş…Bizler de bunu bilseydik ve şaşırtmasaydı bizi bu ölümler. Keşke…

Keziban ölmüş…

Kocaman bir gülümseme kaldı ondan bana hatıra…  Ben yaşadığım sürece , o aydınlık gülümsemesi yaşayacak  benimle beraber.

Burnumun direği sızlıyor…

Yüreğim acıyor…

Çok üzgünüm…

1 yorum: