3 Ağustos 2008 Pazar

KÜL VE DUMAN

fireTam 4 gün oldu… Kentin doğusuna baktığımda gökyüzünü kaplayan kirli sarı duman bulutlarını görüyorum; kül yağıyor üstümüze… Genizleri yakan o keskin is kokusu gidecek mi; bitecek mi bütün bu felaket? Artık yangının bittiğini duyabilmek umuduyla TV kanallarını izliyor ya da oralardan gelenlerden neler olup bittiğini öğrenmeye çalışıyorum. İçim acıyor…

Antalya tarihindeki en büyük yangını yaşıyor. Elektrik kablolarının birbirine temasının yarattığı kıvılcımların yangına sebep olduğu söyleniyor olsa da hala tam da net bir sebep belirtilmiyor. Yollarda ülkenin bir çok kentinden gelen arazözler konvoylar oluşturmuş durumdalar. Bütün gün gökyüzünde yangını söndürmek için seferber olmuş helikopterler ve uçaklar görüyorum.Akdeniz’in serin suları bile bu gözü dönmüş yangını söndürmeye yetmiyor; yetemiyor.

İnsanlar yaşadıkları felaketin şaşkınlığı içerisindeler. Bir gün gelip de hemen evinizi terk etmeniz gerektiği söylense neler hissederdiniz? Hangi eşyalarınızı alırdınız yanınıza? Yıllarca çalışıp çabalayıp kurulan bir yuvanın cayır cayır yanışını izlemeye hangi yürek dayanır ki? Bir traktör römorkuna yerleştirdiği eşyalarını yangından kaçıramayan adamın fotoğrafı gözümün önünden gitmiyor.

Kış için hazırladıkları buğdayın kapkara bir toz gibi avuçlarının arasından kayıp gidişini izliyor insanlar… İneklerine, tavuklarına ağlıyor. Yangının kavurup geçtiği evinin harabeleri arasında bulduğu, ölmüş annesinin yanan fotoğrafına bakıp bakıp ağlıyor yetmiş yaşında bir adam… Akrabalarını merak edip olay yerine gelen başka bir adam “Bitmiş” diyor cep telefonuyla konuşurken “Köy bitmiş!”… Gözünün pınarında akmasın diye zorladığı gözyaşları…

Yanmış evlerin hemen yanında yere atılmış denklerin üzerinde uyuyan küçük bir kız çocuğu; elinde ucu yanık bir dal parçasıyla yere çömelmiş toprağı eşeleyen bir oğlan… Neler olduğunu tam olarak anlayamıyorlarsa da yaşanılan felaketin korkusu üstlerine sinmiş; tıpkı is kokusu gibi… Büyük plastik yoğurt kovalarını yangından kaçırmayı başaran bir kadın, ne yapacağını bilmez bir şekilde öylece duruyor. Ara sıra gözünden süzülen iki damla yaşı, baş örtüsünün ucuyla siliyor usulca.

Yemyeşil çam ormanlarının yerinde artık sadece bir ölüm sessizliği hakim. Dalları yanmış, kırılmış, hoyrat yangına boyun eğmiş ağaçlar suskun artık… Sincaplar, kaplumbağalar hatta Ağustos böcekleri bile suskun… Coşkuyla akan dereler artık şarkı söylemiyorlar. Çıplak ve çiğ bir gerçek olarak sadece arsız bir yangın var. Önüne geleni yok eden zalim bir yangın…

Rüzgarı severdim ben; hele de Poyraz’ı çok severdim. Antalya’nın yapış yapış, bedeni saran o bunaltıcı nemini alıp götürürdü çünkü… Ama yangınla suç ortağı olalı beri sevmez oldum. Yine gece oldu ve yine rüzgar, yangını alıp bir yerlere sürükleyecek. Ne zaman bitecek? Bilmiyorum. Sadece daha fazla canımız yanmadan bir an önce bitmesini yürekten diliyorum. Yarın sabah yine korkarak bakacağım güneşin doğduğu ufka…Umarım göreceğim sadece pırıl pırıl bir güneş ve mavi bir gökyüzü olur… Tam 4 gün oldu...

2 yorum:

  1. Evet Yeşim'ciğim, bu sefer gerçekten yangına suç ortaklığı yaptı poyraz.BR/Affedilecek gibi değil ne insanların ihmalciliği, ne poyraz!BR/Aynı duyguları paylaşmışız seninle, birbirimizden habersiz.BR/Bu kadar yandı işte yüreklerimiz ormanla beraber. BR/Yüreğine sağlık canım arkadaşım sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  2. Ama bak keneler ölmüş. Ne diyebilirim ki Yeşim, akıl tutulması bu olsa gerek.

    YanıtlaSil