23 Eylül 2008 Salı

HAYALLERİM, AŞKIM VE AŞKIM...

resim-003Her şey, bir tatil öncesi ne yapacağımıza karar vermeye çalışırken oluverdi birden bire …  Taa üniversite yıllarımdan beri, gazetelerin gezi sayfalarındaki turlarda Prag’ı arardı gözlerim. Ne yazık ki bir şekilde hep öncelik olarak daha ciddi ya da gerekli harcamalar yapmayı kendime ilke edindiğimden, Prag  fotoğraflarına bakıp bakıp iç geçirmekten öteye gidememiştim. Neden Prag’ı görmeyi bu kadar büyük bir tutkuyla istiyordum; bunu bilmiyorum… Hatta ilk olarak aşkı ne zaman yüreğime yerleşti? Hatırlayamayacağım kadar uzun zaman öncesiydi galiba…

Bir yaz dönümü gecesi rüyam böyle başlamış oldu işte… Karar verilmişti artık; Prag’a gidiyorduk. Aslında o kadar hızla ilerlemişti ki hazırlık süreci , hala inanmakta güçlük çekiyordum. Uçak biletleri de elimize ulaştığında artık içim içime sığmaz olmuştu. 2006 yılı yazında, kavurucu sıcakların hüküm sürdüğü bir Ağustos günü sabaha karşıydı uçağımız. Pasaportlarımızı kontrol eden memur gülümseyerek mühürü vurdu: “Çok şanslısınız;Prag’da hava sıcaklığı 15 derece. İyi yolculuklar!”. Şaşkın şaşkın birbirimizin yüzüne baktık; çünkü Bülent’in son anda valizimize tıkıştırmaya çalıştığı uzun kollu birkaç parça giyeceği, alnımdan terler süzülürken ve yüzümde tuhaf bir ifadeyle çıkartıp atıvermiştim bir kenara.

Heyecandan olsa gerek sabaha kadar uyumamış olmamıza karşın, ne İstanbul aktarmasında ne de daha sonrasında gözlerimi hiç kapatamamıştım. Nihayet Prag havaalanına indiğimizde tatlı bir yorgunluk çökmüştü üstümüze. Tur otobüsleriyle, sessizce yağan yağmurun altında, bana çok yabancı ama bir o kadar da tanıdık bu kentin sokaklarında ilerliyorduk… Hiç bir ayrıntıyı kaçırmamak adına, her yöne bakmak ve görebildiğim her şeyi beynime ve yüreğime kazımak istiyordum.

Bir peri masalının tam içine düşmüş gibi hissediyordum kendimi. Eski Kent Meydanı içinde yer alan Astronomik Saat, Prag Kalesi, Ulusal Müze, Terezin Toplama Kampı ve Karlovy Vary …Adımımızı attığımız her yerde  geçmişe duyulan saygının izlerini taşıyan, dün ile bugünün birbirine karıştığı bir zaman tünelinde ilerliyorduk adeta… Kafka’nın ayak izlerini takip ettiğimiz sokaklarda saatlerce kaybolmak  ve bunu defalarca tekrarlamak istiyorduk. Hitler’in bile 2. Dünya Savaşı’nda bombalamaya kıyamadığı bu kent için daha ne söyleyebilirim ki?

Vltava Nehri’nin üzerine kurulan köprülerden en önemlisi olan Charles Köprüsü’nün üzerinde, insanların ancak kalabalığı yararak ilerleyebildiği bir akşam üstü, fotoğraf çekmeye çalışırken birden müzisyenlerin neşeli melodileri gökyüzüne yayılmaya başladı. Birden durdum… Öylece durdum… Şöyle bir çevreme baktım; dünyanın her köşesinden bu güzel kenti görmek için gelmiş insanlarla selamlaşıyorduk günlerdir. Köprü üzerindeki sanatçılara baktım; müziğin titreşimlerini yüreğimde hissettim.

Sonra sevdiğim adama baktım… Bakışlarımdan habersiz,  yüzünde tatlı bir tebessümle müzisyenleri izleyip tempo tutuyordu. Bir anda gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Günlerdir içinde bulunduğum inanamazlık hali nihayet yerini farkındalığa bırakmıştı. Gözlerimden  süzülen yaşlar rüzgarın esintisiyle yanaklarımı serinletiyordu. Ağlarken gülen halimle deli gibi görünüyor olabilirdim ki yanımdakilerin tuhaf bakışlarından da öyle düşündükleri belliydi  ama umurumda bu bile değildi.

Bülent’le göz göze geldik. Oturduğu duvardan kalkarak yanıma geldi. Gülümseyerek yüzüme baktı: “Farkında mısın; Charles Köprüsü’deyiz?” dedi. “Evet!!!” dedim titrek sesimle… Sonra sımsıkı sarıldık birbirimize. Yüzümü göğsüne gömmüş hem ağlayıp hem gülerken içimden şunları düşünüyordum: “Hayalimin hep bir şekilde ertelenmesinin demek ki bir nedeni varmış.“

Ertelenmiş bir hayalin, ömrüm yetip de düşündüğümden de güzel bir şekilde gerçekleşmiş olması benim açımdan olağanüstü bir deneyimdi. Bülent benim hayalimi gerçeğe dönüştürdü ve  hatta hayalimin ötesine geçmesini sağlamıştı. Ömrümün sonuna kadar o köprüde öylece durabilirmişim gibi hissediyordum kendimi. Bir aşkıma sarılmış; diğer aşkımı huzurla seyretmekten daha keyifli ne olabilirdi ki?

Hayallerimizi ertelemek yaşamın kolayca bitebilirliğini görmeye başladığımız anlardan itibaren son derece riskli bir davranış olmasına karşın bu defa şansımız tutmuştu. Elbette ve ne mutlu ki bu hayali gerçekleştirebildik. Sırada mı ne var? Minik taş bir köy evi, dalından kopartılan meyveler, köpekler, bahçede mangal keyfi, şömine başında şarap sohbetleri… Ama bu sefer bu kadar geciktirmeyi istemiyorum… Sağlıkla , ağız tadıyla o günlerin de gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum…
Not: Blog arkadaşları arasında paslaşılan mim, döndü dolaştı Beenmaya’dan bana geldi; çok da iyi oldu. Çünkü  2 yıldır bir türlü kelimelere dökemediklerimi gün yüzüne çıkmış oldu bu sayede.  Aslında bu kadar uzatmaya bile gerek yoktu sanırım. Ertelenmiş ve nihayet gerçekleşen, benim için tutku olmuş bir hayalin gerçekleştiği anın fotoğrafı belki de yeterdi her şeyi anlatmaya…

17 yorum:

  1. ne şanslıyım ki ben bu güzel hayali sahiplerinin güzel yüreklerini karşımda seyrederek bizzat kendi ağızlarından dinleme şansına eriştim. ve tutunup da bir ucundan,sahipleniverdim...gerçekleşen hayallerinizle ve o güzel yüreklerinizle hep birlikte ve nice güzel günlere canlarım benim...iyiki varsınız. ve hep olun emi :))

    YanıtlaSil
  2. Yeşim Özdemir24 Eylül 2008 00:33

    Ne yazdıklarım ne de dilim dönüp anlatabildiklerim , hissettiklerimi tam olarak tanımlayamıyor. Bu yüzden de yazmaktan hep kaçınmıştım bugüne kadar. Demek ki senin iteklemen gerekiyormuş beni:) Senin de hayallerin gerçek olsun minik kuş... Sağlıkla ve sevdiklerinle... Çok sağol!

    YanıtlaSil
  3. Aydan Atlayan Kedi24 Eylül 2008 05:17

    Yeşom ne güzel dillendirmişsin. Dilerim tüm hayallerin gerçek olsun. Geçiceknler ise böyle güzel sebeplerle ertelenmiş olsun... BR/Kocaman öpüyorum seni benim can dostum...

    YanıtlaSil
  4. "gercekler hayallerle baslar" der Iskoc yazar Cronin...BR/gerceklestiklerinde ise daha cok cesaretleniriz yeni hayaller icin galiba...

    YanıtlaSil
  5. Yeşim Özdemir24 Eylül 2008 08:35

    Fulyacığım aslına bakarsan yazıp bitirdiğimde gene de hissettiklerimi tam olarak aktaramadığımı düşündüm.Bir hayalin gerçeğe dönüşmesi benim için muhteşem bir deneyim oldu. Dilerim hepimizin hayalleri ( tamam hepsi olmasa da olur ama çoğunluğu) gerçek olsun:) Öptüm seni...

    YanıtlaSil
  6. Yeşim Özdemir24 Eylül 2008 08:37

    Çok haklısınız... Bir hayalin gerçek olabileceğini görmek, diğerleri için de gerçekleşmesi kolaymış hissi yaratıyor. Okuduğunuz için çok teşekkürler. Size de gerçek olacak hayaller diliyorum...

    YanıtlaSil
  7. Yeşom,BR/Her zaman hayal etmenin gücüne inandım ben.BR/Ne güzel değil mi hayallerinin gerçekleşmesi?BR/Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  8. Yeşim Özdemir24 Eylül 2008 13:43

    Hayallerin gerçek olması hele de hayal ettiğinden de güzel olması çok çok güzel. Umduğundan hep daha fazlasını bulmanı dilerim Özlemciğim. Öptüm seni...

    YanıtlaSil
  9. Ertelenmiş hayallerinin gerçeklenmesine çok ama çok sevindim sevgili Yeşim. Umarım dilediklerin de en kısa zamanda gerçekleşir. sevgi ve selamlar.

    YanıtlaSil
  10. Yeşim Özdemir25 Eylül 2008 01:24

    "Bazı şeylerin hayalini kurmak, gerçekleşmesinden daha güzeldir" derler ya Ezgi;benim hayal ettiğimden de güzeldi en çok da ona seviniyorum. Bu arada senin de bir sayfan olduğunu farkettim; bir kahve içmeye uğrayacağım;) Sevgiler...

    YanıtlaSil
  11. hayaller bazan varoluşumuzun göstergesidir

    YanıtlaSil
  12. Yeşim Özdemir25 Eylül 2008 12:54

    Hem de hayata tutunabilmemizin en geçerli yollarından birisi... Hayalleriniz daim olsun. Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  13. Burnumun direği sızlayarak okudum ben bunu yahu. Ne güzel dedim içimden ne güzel birileri işte bulmuş ve yaşıyor ve farkındalar. Sağol Yeşim, sağol Bülent umut oldunuz.

    YanıtlaSil
  14. Yeşim Özdemir28 Eylül 2008 11:08

    Umudunu sakın yitirme arkadaşım. Hayat bu! Tam da ümidini kesmişken bir şeylerden, bir sürpriz çıkıverir karşına. Göreceksin:)

    YanıtlaSil
  15. Prag benim için de oraya ait olduğumu hissettiğim ( hem de daha gitmemişken bile) kentlerin başında geliyor. Viyana ve Budapeşte'yi de gördüm ama Prag bence bambaşka. Şimdi sırada ST Petersbburg var. Umarım siz de en kısa zamanda görmek istediğiniz yerlere gidebilirsiniz. Çok teşkkürler.

    YanıtlaSil
  16. Leningrad mükemmel bir şehir
    sadece arka sokakları korkunç
    yoksa görünür yerler tarih kokuyor en iyi müze de orada

    ortak arkadaşımız cadı bir sağlıkçı
    var sen tahmin et :)

    YanıtlaSil
  17. İzmit'te iki tane sağlıkçı çok uzun yıllardır tanıdığım dostlarım var ama ikisi de cadı değil:) Ama sanırım kimden bahsettiğinizi anladım.

    YanıtlaSil