11 Kasım 2008 Salı

BENİM BABAM, BENİM ANNEMİ DÖVER!

hurt_by_fantasmicaSaçlarının arasından ince bir kan sızıntısı şakağına doğru akmış ve koyu kırmızı bir leke gibi donup kalmıştı. Kaç yaşında olduğunu kestiremediğim kadın, başını önüne eğmiş, titredikleri fark edilmesin diye ellerini kucağında birleştirmiş , öylece oturuyordu pansuman odasında. Benimle göz teması kurmamaya özen gösteriyordu.
- Nasıl yaralandınız?
- ………….
- Başınızı bir yere mi çarptınız?
- ………….
Sorularıma bir karşılık alamadığım için huzursuz olmuştum. Yarasını kontrol etmek için saçlarını araladığımda yaklaşık 1 cm uzunluğunda bir kesi ile karşılaştım. Yarasına pansuman yaparken hala sessizliğini koruyordu. Bir tuhaflık olduğu kesindi. Koridorda bekleyen hastaların bizi duymalarını engellemek için kapıyı kapatıp, köşede duran sandalyeye oturdum. Bir kere daha nasıl yaralandığını sordum. Birden bire sarsıla sarsıla ağlamaya başladı. Az önceki sessizlik yerini kuvvetli bir fırtınaya bırakmıştı adeta. Gözyaşları yağmur gibi yanaklarından aşağı süzülürken, sessinde sezilmesi çok kolay bir nefretle ağzından şu cümleler döküldü:
- O yaptı! Kocam yani!
- Kocanız dövdü mü sizi?
- Evet! Kafama merdane ile vurdu! Üstelik de oğlumun gözünün önünde! Küçücük oğlumun gözünün önünde!
- İlk defa mı böyle bir şey yaşadınız?
- Ne ilki, bu kaçıncı! Komşular yetişmese belki de şimdi yaşamıyor olacaktım…
Ayağa kalktı ve üzerindeki kazağı yukarıya doğru sıyırdı. İki göğsünün üzerinde de çok sayıda çizik görülüyordu. Dehşet içinde kalmıştım. Hala ağlıyordu.
- Bunları da o yaptı! Bıçak salladı bana! Bakın! Bunlar da geçen bayramda demirle vurmuştu kollarıma; onların izleri…
- Neden polise gitmediniz?
- Gitmez olur muyum? Kaç kere gittim. “Aile kavgasına karışamayız” dediler…
- Böyle aile kavgası mı olur? Bu düpedüz adli bir olay!
- Valla gittim karakola doktor hanım. Beni gerisin geri eve yolladılar…
- Peki…Ailenizin haberi var mı bu olan bitenden?
- Var! Ama “Kızım düzenini bozma; bak çocuğun var” diyorlar. Ben sandım ki bana kola kanat gererler. Olmadı!
- Tamam tamam sakin olun… Alın şu mendili gözlerinizi kurulayın.
Her ne kadar ona sakin olmasını salık veriyorsam da, asıl sakin olmayan bendim. Bir insanın periyodik olarak bunları yaşıyor olmasının ne denli ağır olduğunu düşündüm. Kendisini ne kadar yalnız ve çaresiz hissettiğini…
- Geçen bayramda, beni demirle dövdükten sonra , oğlumu da alıp annemlere gittim. “Karı- koca arasında olur bazen böyle şeyler” diyerek beni evlerine kabul etmediler. Ailem sırt çevirmişti. Evime de gidemezdim. Bir işim yok; param pulum yok. Oğlumu aldığım gibi deniz kenarına gittim. “Bu işkence bitsin artık” diye düşünüyordum. Geride gözü yaşlı bir evlat da bırakmak istemiyordum. Hem onu da döverdi gün gelir. Tam oğlumu da kucağıma alıp denize girerken , birileri polise haber vermiş. Engel oldular bana… Sonra tekrar eve döndüm işte…
- Şimdi beni dikkatle dinlemenizi istiyorum. Daha önce dayak yediniz. Bundan sonra da çok büyük bir olasılıkla şiddet görmeye devam edeceksiniz. Bu adamla yaşamayı sürdürmeyi düşünüyor musunuz?
- Hayır! Oğlumu da alıp gitmek istiyorum.
- Ama maddi bir geliriniz yok. Nereye gideceksiniz?
- Gerekirse cehennemin dibine bile giderim. Yeter ki ondan uzak olayım!
- Bakın. Ben bu durumu adli bir olay olduğu için karakola bildirmek zorundayım. Onlar, size bir tutanak tutup sonra da sizi Adli Tıp’a sevk edecekler. Darp gördüğünüz resmi bir şekilde belgelenmiş olacak. Bu belgelendiğinde, kocanızın evden uzaklaştırılması ve çok çabuk boşanabilmeniz mümkün.
- Ben de istiyorum karakola başvurmayı ama dedim ya ilgilenmediler.
- Peki…Siz biraz burada dinlenin. Ben az sonra geliyorum.
Odadan çıktığımda yanaklarım alev alev yanıyordu öfkeden. Karakoldaki görevli polis memuruyla konuştum. Kadının kimliğini bildirdim ve az sonra yanlarına geleceğini söyledim. Durumu kısaca anlattım. Tekrar odaya dönmek için koridora çıktığımda , bir hemşiremizin, annesi odadan çıkana kadar oyalamaya çalıştığı küçük oğlanla karşılaştım. Bir an için göz göze geldik.
O küçücük yüzünde derin bir hüzün, iri kahverengi gözlerinde az önce yaşadığı olayın yarattığı dehşetin izleri o kadar belliydi ki… İçim sızladı o anda. Bu küçücük yaşında, kendisi için son derece travmatik olan olaylar yaşamak zorunda kalmıştı ne yazık ki… Sadece saçını okşayıp, annesinin biraz sonra yanına geleceğini, merak etmemesini söyleyerek tekrar kadının yanına döndüm.
- Karakolla görüştüm. Polis memuru Mehmet Bey sizi bekliyor. Oradan da Adli Tıp’a sevk edileceksiniz.
- Çok sağolun. Ne diyeceğimi bilemiyorum. Daha 23 yaşındayım, ama en az 40 gösteriyorum. Saçlarıma baksanıza bembeyaz oldular…
- Bundan sonra umarım her şey yolunda gider ve çektiğiniz bu son acı olur. Bakın … Bu kağıda Sağlık Ocağı’nın telefonunu ve adımı yazıyorum. Lütfen muayeneniz de olup bittikten sonra beni arayıp, gelişmelerle ilgili bana bilgi verin. Beni merakta bırakmayın.
- Peki… Her şey için teşekkür ederim.
Ellerini, sımsıkı iki elimle kavrayıp sıktım. Yüzümde zoraki bir gülümsemeyle, güçlü olmasını istediğimi söyledim. Başıyla onaylar gibi bir hareket yaptı. Gözyaşlarını kuruladı. Koridora çıktığımızda, oğlu koşarak kadının bacaklarına yapıştı. Ona doğru eğilip gülümseyerek iyi olduğunu söyledi ve el ele uzaklaştılar.
Güçlünün güçsüzü ezdiği bu düzenin ne kadar korkunç boyutlarda olduğuna, bir kere daha somut bir olayla tanık olmuştum. Erkek, bundan sonra da güçsüzlüğünü bastırmak için, fiziki gücünü kullanıp dövmeye devam edecekti. Kadın, belki de karakola gitmekten vazgeçip, var olan kaderine boyun eğecekti sessizce. Belki, başka bir dayak sırasında komşular geç kalacaklardı bu sefer.
Belki de “Artık yeter!” diye haykırarak yasal yollardan hakkını arayacaktı. İş bulmaya çalışacak, kim bilir belki de bir batağın içine sürüklenecekti oğluyla birlikte. Belki de şansı yaver gidip kendini çekip çevirecek bir iş bulacaktı. Kim bilir? Oğlu, bu yaşadığı ağır travmayı atlatamayıp, içinde büyüttüğü nefret ve öfke ile serseri olacak ya da isyankar.
Belki bu, sadece bir öykü olsun isteyecektik bizler. Kadın ve oğlu için her zaman mutlu sonla biten…

9 yorum:

  1. Aydan Atlayan Kedi11 Kasım 2008 06:31

    Şiddetten bahsetmeyeceğimiz günlerin gelmesini ben de isterim ama bu mümkün olacakmış gibi gelmiyor bana. İnsanın içinde bir canavar var. Ve o canavar beslendikçe kuduruyor. Nedir onu besleyenler onları bilmek ve yok etmek lazım. Onlar yok edilmedikçe daha çok böyle olay duyacağız gibi geliyor bana. Bir diğer konu ise yaygınlaşan bu şiddetin insanlar tarafından artık kanıksanıyor olması. İşte asıl korkunç olan bu.

    YanıtlaSil
  2. Yeşim Özdemir11 Kasım 2008 06:52

    Şiddeti insanlar kanıksar oldu kesinlikle haklısın Fulya'cığım... Düşün ki bir TV dizisinde "Kakılmış" adında bir karakter, kocasından dayak yerken, insanlar kahkahalarla gülebiliyorlar. Anlayabilmek çok zor...

    YanıtlaSil
  3. bildiğim kadarıyla karakola gitse hatta davacı olsa bile ki korkudan olur mu o da belli değil bu işin yaptırımı, cezası da doğru dürüst yok. ve daha da acı ve vahim olanı bu şiddetin babam benim annemi ve hatta beni döverden babam beni taciz edip hatta bana tecavüz eder'e kayıyor olması...

    YanıtlaSil
  4. laleninbahcesi.blogspot.com11 Kasım 2008 11:20

    burası kız olduğu için öldürülüp sokağa atılan bebeklerin ülkesi. Bu coğrafyanın iliklerine işlemiş olan şiddet duygusunu köreltecek bir olgu varmı???. Çocuklarıma şiddetin mazereti olmaz diyorum hep ama bu insanlar elime geçse sanki şiddetin her türlüsünü uygulayabilirim gibi geliyor bazen...

    YanıtlaSil
  5. Yeşim Özdemir11 Kasım 2008 11:40

    - Beenmaya: Dayaktan, tacize, tecavüze ve hatta cinayete kadar uzanan bir zincirin halkaları bunlar Özlemciğim... Sessiz kaldıkça dozu artan, giderek vahşileşen bir girdap! Üçüncü sayfalarda gördüğümüz bu olaylar artık yavaş yavaş manşetlere taşınmaya başladı.BR/BR/- Lale'nin Bahçesi: Toplum olarak bir cinnetin eşiğindeyiz ne yazık ki! Var olan yasalar, bu konuda zarar görenleri koruyamıyor. Burada en tehlikeli nokta, canı yananların ve yakınlarının, kendi adaletlerini kendilerinin uygulamaya kalkması olacak sanırım...

    YanıtlaSil
  6. Haşim Arıkan11 Kasım 2008 15:22

    Ne düşündüm biliyormusun Yeşim. Ta adem ve havva'ya döndüm. İlk nerede acaba bu kadın erkek eşitliği kırıldı acaba diye. Nerede kadın erkeğin egemenliğini kabul etti. Nerede erkek kendini kadının reisi olarak gördü. Bugüne kadar kendimden çok gördüğüm şahit olduğum, ruhsal anlamda darbe alan, ruhsal yaraları nedeniyle canının yandığı açık ve net belli olan insanlara üzüldüm. Hala da üzülüyorum. Ama işin tuhaf tarafı bu düzeni değiştirecek olan yine kadınlar. onların yetiştireceği, bilinçlendireceği çocuklar. Bir yerden başlamaları lazım buna artık günümüz kadınlarının. Sevgilerimle

    YanıtlaSil
  7. Yeşim Özdemir12 Kasım 2008 02:30

    Yanıtını bilemediğimiz o kadar çok soru var ki Haşim... Ama şu söylediğine katılmamak mümkün değil... Kadınlar çocuklarını yetiştirirken aslında ayrımcılığı ve erkeğin egemenliğini kabul ederek yetiştiriyorlar. İşleri düzeltmeye sanırım bu noktadan başlamak gerekiyor...

    YanıtlaSil
  8. Cok uzucu hakikaten...kadinin caresizligi. BR/Kadinlarin ekonomik ozgurlugunu kazanmamasi...sosyal ozgurlugune de engel. BR/Iyi geliri bir isi olsa eminim o adamin bir dakika yaninda durmazdi. Ne yazik ki yine para onemli oluyor. BR/Turkiye'de iken bir gun poliklinigin merdiveninde bir adam durdurup..."KBB nerede...bunu getirdim de?" demisti baktim adamin arkasinda yuzu iyice eksimiz (agridan, acidan) bir kadin vardi...kadin karisiydi...ama "bunu getirdim" demisti ya...insandan degil de esyadan bahseder gibiydi...Benim yazdigim seye bak...kadinlar dayak yerken onlara "bu" denmis, esya gibi cagrilmis...nedir ki? :(

    YanıtlaSil
  9. Yeşim Özdemir13 Kasım 2008 01:06

    Bir kız evlat için ailenin yapabileceği en doğru hareket , onu okuyabildiği kadar okutup, bir meslek sahibi olmasını sağlamak bence. Çünkü senin de dediğin gibi ekonomik geliri olmayan kadın, kocasının kahrını çekmek zorunda kalıyor. Baba evine yük olacağı için kabul edilmiyor. Çaresizlik içinde başka arayışlara girebiliyor. "Bu" olmaktan sanırım ancak bu şekilde kurtulabilir.

    YanıtlaSil