19 Kasım 2008 Çarşamba

KADINIM, HÜKMÜM YOKTUR!

to_a_poor_old_woman_by_pansapeKapı , hafifçe açıldı önce. O ince aralıktan, kime ait olduğunu seçemediğim parlayan bir göz görünüyordu sadece. Biraz daha aralanınca gelenin kim olduğunu anlamıştım.

- Girebilir miyim Yeşim Abla?
- Aaaa gel tatlım… Hoşgeldin!

Uzun süredir görüşmüyorduk onunla. Belki de onu görmemek, aylar önce beni çok sarsan o olayı anımsamamı öteliyordu. Ama gelmişti işte! Sarıldık, öpüştük. Tedirgin halleriyle ablasına ne kadar çok benzediğini bir kez daha düşündüm.

- Hadi otur bakalım… Nasılsın?
- İyiyim ablacığım sağol… Biraz sıkıntılarım var da; muayene olmaya gelmiştim.
- Tamam canım… Önce muayeneni yapalım. Sonra sohbetimizi ederiz.

Muayene süresince sessiz ve ürkekti. Sorularıma kısa yanıtlar veriyor; mümkün olduğunca gözlerime bakmamaya çalışıyordu. Bir tuhaflık vardı. Çocukluğundan beri onu tanıyordum; yanılmam olanaksızdı. İşimiz bitip reçetesini düzenlerken, o , kucağında birleştirdiği ellerine sıkıntıyla bakıyordu. Birden parmağındaki yüzüğün yansıması dikkatimi çekti. Gülümseyerek sordum:

- Hayırdır? Ne o parmağındaki yüzük bakayım?
- Nişanlandım ben…
- Aaaa öyle mi? Hayırlı olsun… Eee  damat bey kim? Tanır mıyım ben?
- Abla sorma n’olur… Üzülürsün!

“Üzülürsün!”… Bu da ne demekti şimdi? O nişanlandı diye ben niye üzülecektim ki? Birden beynimde bir şimşek çaktı:

- Yoksa…

Sorumun yanıtından korktuğum için duraksadım…

- Yoksa ablanın kocasıyla mı?

Başını hiç kaldırmadan, zor duyabileceğim bir sesle yanıtladı beni:

- Evet…
- Sen… Sen ne diyorsun? Nasıl olur?

Birden hüngür hüngür ağlamaya başladı. Boğuk bir sesle anlatmaya başladı:

- Ablama ait eşyaları geri almak için aileler bir araya gelecekti. Ondan birkaç gün önce babam, eğer onlar da isterse beni eniştemle nişanlayacağını söyledi. Ben, “Ölmüş ablamın kocasının, abi dediğim eniştemin koynuna  nasıl girerim baba? " diye ağlamaya başladım. “Bu iş olacak!” dedi…

Burnunu silmek için duraksadı. Sinirim bozulmuş olsa da soğukkanlı görünmeye çalışıyordum. Kederli gözlerle devam etti:

- Anneme koştum hemen… “Ablamın eşyalarının arasında nasıl gezerim ben?” dedim. “Baban ne dediyse öyle olacak” dedi bana… Sonra eniştemin ailesiyle görüştüler. Onlar da istiyorlarmış zaten. Sülaleden hiç kimse benim yanımda olmadı. Bana sahip çıkmadı. Apar topar nişanladılar beni.
- Öyle saçma sapan şey mi olur? Ölmüş ablanın kocasıyla nasıl evlendirirler seni? İnanamıyorum. Allah kahretsin!
- Abla kaç kere söyledim annemlere…”İntihar ederim” dedim. “Bu iş olacak” diyorlar başka bir şey demiyorlar. Çok çaresizim!

Tekrar göz yaşlarına boğuldu. Öfkeden başım ağrımaya başlamıştı. Kucağındaki ellerini sıkıca tuttum. Elimden geldiğince sakin bir sesle konuşmaya başladım:

- Bak canım… Sen on sekiz yaşını geçtin. Sen istemediğin sürece kimse seni zorla evlendiremez. “İstemiyorum” dersin olur biter! Şu işe bak. Tabii kurulu ev var; hazırda bir kız daha var. Ha biri , ha diğeri. Masraf etmeden seni de elden çıkartmanın hesabındalar galiba!
- Abla neler neler dedim. “İntihar ederim” bile dedim. Hiç önemsemediler… “Onlardan daha iyi dünür, enişten de daha iyi damat ner’den buluruz biz?” diyorlar
- Allah alllahhh! Bu insanlara neler oluyor böyle? Dokuz ay önce bir kızlarını kaybettiler. Şimdi de seni böyle bir dipsiz kuyuya atmaya çalışıyorlar. Damat iyiyse iyi; gene görüşürler bir şekilde. İlle seninle evlenmesi mi gerek? Peki, inat etsen ne olur?
Aslında ailesine karşı çıkacak yapıda bir kız olmadığının farkındaydım. “Babasının sözü üzerine söz söylemek” onun kitabında yazmamaktaydı. Bıçak kemiğe dayanınca yapabilir belki diye düşünmüştüm:

- Babam çok döver beni. Eve kapatır. Kimseyle görüştürmez! Zaten eniştemle evlenmezsem, halamın oğluna vereceklermiş beni. O da işsiz güçsüz tuhaf bir adam.
- Hey Allahım yaaa! Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık! Üniversite sınavı ne oldu peki?.
- Abla sınava girdim ben. Ama babam tercih yapma aşamasında “Yakında evleneceksin zaten. Bu kadar okumak yeter sana “ dedi bana. Tercih yapsam kesin girerdim bir yerlere.
- Ahhhhh! Keşke bir üniversiteye yerleşseydin; belki bir burs falan ayarlardık sana be yavrucuğum.
- Olamadı işte ablacığım…Olamadı…
- Koca sülalede bir tane aklı başında , seni gözetecek kimse yok mu?
- Kimse karışmak istemiyor. Bizimkiler dayımlarla küstü zaten.
- Offff! Ailenle bir de ben görüşeyim ister misin? Belki bir yararı olur.
- Babam çok kızar abla.
- O zaman anneni getir buraya; burada görüşelim.
- Ben bir sorayım. Gelirse…

Gözü duvardaki saate takıldı:

- Artık gitmem lazım…Çok gecikince kızıyorlar.
- Tamam canım git… Ama en kısa zamanda tekrar gel olur mu? Beni merakta bırakma…

Sımsıkı sarıldık. Bir an için ablasıyla son sarılışımız geldi aklıma. Tabii o gün için bu sarılışın son defa olduğunu bilmiyordum. Şimdi de kardeşini , belirsizliklerle dolu dünyasına geri göndermek zorundaydım. Onu , bu acımasız hayata  uğurlarken  yoğun bir tedirginlik hissediyordum. Kapıdan çıkıp gözden uzaklaşırken, düşünceli gözlerle onu izledim.

Hayatını kendisi yönlendiremeyen; başkalarının doğrularının dayatıldığı genç bir kızdı o… Eniştesiyle ya da ailesinin seçtiği başka birisiyle evlenip , bir an önce çoluk çocuğa karışması beklenecekti ondan. Doğurmazsa hemen “kısır” damgasını yiyecekti alnının tam orta yerine; tıpkı ablası gibi… Okumak gibi bir seçeneği olmayacaktı. Bu kadar okumak yeterdi. Ekonomik özgürlüğü olmadığı için de ya koca ya da baba ocağında ondan yaşamasını istedikleri hayatı yaşayacaktı sessiz sedasız… Hep bir erkeğin gölgesi altında kaybolup gidecekti. Kendi yaşamında hükmü olmayan nice kadından sadece birisiydi o…
PEKİ  ŞİMDİ BU, ŞİDDET DEĞİL DE NEDİR?

 

 

NOT: Eski arkadaşlarım konuyu zaten çok iyi biliyorlar. Olanları en başından itibaren siz de bilmek isterseniz:
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=52656
http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=91333

 
Fotoğraf: www.deviantart.com

9 yorum:

  1. bilmek ve bildiğin halde hiçbir şey yapamamak, dur diyememek...ah yeşim nasıl acıyor içim her aklıma geldiğinde...

    YanıtlaSil
  2. Yeşim Özdemir19 Kasım 2008 07:42

    Öfkeden kuduruyorum ama elimden hiçbir şey gelmiyor ne yazık ki... Gerçekten de çok acı...

    YanıtlaSil
  3. önce babam bilir sonra kocam bilir diye yaşayan yaşamak zorunda kalan kadınlar... o kadar çoklar ki...BR/BR/Keziban'ı anlattığın yazında çok bilmiş kadınlar heyeti demişsin ya, bu kadınların etrafındaki insanlara göre bizlerde çok bilmiş kadınlar heyetiyiz, onların akıllarını zırvalarla dolduran bir heyet hem de...

    YanıtlaSil
  4. Yeşim Özdemir19 Kasım 2008 08:02

    Çok bilmiş kadınlara göre de haklısın , biz çok bilmiş oluyoruz Nily. Çünkü ezberi bozan cümleler kuruyoruz. Anlattıklarım, dayatılan doğruları yaşamak zorunda kalan kadınlardan bir örnekti sadece... Ne yazık ki...

    YanıtlaSil
  5. Bu ne böyle Yeşim?BR/Şiddet tabii. Baksan kızlarının hayatının bile adamların gözünde bir hükmü yok.BR/Ne yazık kadının adı gerçekten hâla yok

    YanıtlaSil
  6. Yeşim Özdemir19 Kasım 2008 08:27

    Bir kız çocuğuna ailesinin verebileceği en değerli şey eğitim şansı olsa gerek. Tabii aile bilinçliyse. Dışarıdaki tehditlerden korumak iyi de, aile bunu yaparsa ne yapacağız?

    YanıtlaSil
  7. Kezban öldüğünde nasıl bir öfke aldıysa beni daha da beteri sardı. Bu bir örnek yalnızca ama kaç böyle örnek olduğunu allah bilir.Erkekliğimden utandım. Bu nasıl bir midedir yahu.

    YanıtlaSil
  8. çözümü bulmak çok zor

    YanıtlaSil
  9. Yeşim Özdemir20 Kasım 2008 15:39

    - O zamanki duygularım daha çok isyandı Engin...Ama şimdi öfkeliyim, hem de çok! Ve ne yazık ki elimden hiç bir şey gelmiyor. Genç bir kızın hayatının mahvedilmesine seyirci olmaktan başka...BR/BR/- Ferkul: Çözüm bulmak zor ama bizim gördüğümüzü onlar neden göremiyorlar? Anlattığım genç kız, binlercesinden sadece bir tanesi ne yazık ki...

    YanıtlaSil