15 Ocak 2008 Salı

KUMSALDA-2

90106Rüzgarın öfkesi dinmeye başlamıştı nihayet. Başını kaldırıp gökyüzüne baktı. Az önce izlediği martıyı aradı gözleri umutsuzca. Yoktu… Gitmişti… Tıpkı, az önce yanında seslerini duyup rahatsız olduğu aile ve koyun diğer ucundaki gençler gibi… Tıpkı, “O” nun gibi… Gitmişti! Bir rüzgar çıkmış ve her şeyi alt üst etmişti. “Aynı benim hayatım gibi” diye mırıldandı belli belirsiz titrek sesiyle. Yanaklarındaki kurumaya yüz tutmuş gözyaşlarını, elinin tersiyle sildi. Yavaşça ayağa kalktı. Elbisesinin kıvrımları arasına saklanmış kum tanecikleri , bir yağmur gibi kumsala döküldü. Sanki derin bir uykudaymışçasına , denizle kumsalın tam da öpüştüğü sınırda yürümeye başladı. Ara sıra büyükçe bir dalga , ayak bileklerine çarpıyor, oradan da elbisesinin etek uçlarını ıslatıyordu.

14 Ocak 2008 Pazartesi

KUMSALDA-1

86127Eylül güneşi, sonbaharın o dingin havasına kendini kaptırmış, mavinin türlü tonlarıyla bezenmiş denizin üzerinde pırıl pırıl parlıyordu. Hemen solunda, denize giren iki çocuklu bir aile ve kendisi dışında bembeyaz kumsal oldukça sakindi. Bir de ta uzakta, koyun diğer ucunda -seçebildiği kadarıyla- kızlı erkekli bir grup genç denize giriyorlardı. Turizmden nasibini almayan ender yerlerden birisi olarak, hala bakir kalabilmiş bu deniz kenarındaki kasabaya henüz dün gelmiş olmasına karşın, sanki günlerdir oradaymış gibi hissediyordu kendisini. “Ne fark eder ki?” diye düşünerek acı acı gülümsedi kendi kendine.