14 Nisan 2009 Salı

ÖFKE

5“Hanımefendi daha ne kadar bekleyeceğiz?”. Bu sinirli cümleyi kimin kurduğunu görmek için bilgisayardan başımı kaldırıp sesin sahibine baktım. Kaşları çatılmış, burun delikleri genişlemiş ve dişleri birbirine kenetlenmiş bir adam kapının önünde duruyordu. “Hastanızın ismi neydi?”. Öfke dolu bir sesle önce hastasının adını söyledi, sonra da söylenmeye devam etti. Ekrandaki poliklinik listesinden kontrol ettim. Bu isimde bir hasta kayıtlı değildi. “Benim listemde görünmüyor. Diğer poliklinikte kayıtlı olabilirsiniz.” dedim.

Adam negatif bir enerji saçarak konuşmaya devam etti:”Ama danışmadan bizi bu polikliniğe yönlendirdiler!”. Bazen karışıklık olabileceğini, danışmaya gidip durumu netleştirebileceğini anlatmaya çalışırken sert bir hareketle sırtını dönüp uzaklaşmaya başlamıştı bile. Koridorda yankılanan sesini duymakta hiç güçlük çekmiyordum.

Listemde bir hata olup olmadığını kontrol etmek için bakarken, bahsettiği hastanın adının muayene edilenler bölümünde yer aldığını şaşırarak fark ettim. Hasta, kayıtlara göre beş yaşında görünüyordu ama ben ona yüksek tansiyon sebebiyle ilaç yazmıştım. O anda anladım ki; ben bu sinirli bir boğaya benzeyen adamın çocuğunu çağırdığımda, içeriye uyanıklık yapan başka bir hasta girmişti. Her zaman gelen hastaya ismini sorup, çağırdığım isimle karşılaştırdığım halde, bu sefer ne yazık ki gözümden kaçmıştı. İşlemi kapatmış olduğum için de bu hatayı düzeltme şansım ancak bilgi işlem merkezine mail yollayıp durumu düzeltmelerini istemek şeklinde olacaktı ki şu andaki sorunu çözmeyecekti.

Koridorda sinirli kocasını sessizce bekleyen kadına içeri gelmesini ve eşini de buraya çağırmasını söyledim. Adam, çevresinde bir öfke bulutuyla odaya girdi. Hatanın benden kaynaklandığını ve bunun nasıl oluştuğunu anlattım. Ama ne söylediğimi dinlemiyor gibiydi: “Bir saattir bekliyoruz burada!”. ( Bu arada belirtmeden geçemeyeceğim; burada çok yoğun zamanlar dışında hiç bir hasta bir saat beklememiştir.).

Bir an için adamın gözlerine baktım ve düşündüm. Önümde iki seçenek vardı: ya ben de sesimi yükseltip adamla ağız dalaşına girecektim – ki pek de tarzım değildir- ya da olaya daha soğukkanlı bakmasını sağlamak için bir deneme yapacaktım. Çünkü yıllardır edindiğim deneyim, hastaların ve hasta yakınlarının psikolojilerini göz önünde bulundurmanın çok önemli olduğu bilgisini kazandırmıştı bana..

Sakince konuşmaya başladım: “ Bu benim hatam ve sizi beklettiğim için üzüldüm. Ama sabahın erken saatlerinden beri hiç ara vermeden hasta muayene ediyorum. On dakika sonra öğle tatiline giriyoruz; yani yaklaşık üç saati bulmuş. Hastanızı çağırdığımda başka bir hastanın uyanıklığı ve benim dalgınlığım birleşince böyle bir sonuç oluştu. Şimdi isterseniz daha fazla vakit geçirmeden kızınızı muayene edeyim”. Adam bir an için öfkesini devam ettirip ettirmeme konusunda kararsız kalmıştı; bunu gözlerinden görebiliyordum. Ona oturacak bir sandalye gösterdim ve muayeneye başladım.

Oldukça ağır bir bronşit geçiriyordu minik kız ve ciğerleri sökülüyormuşçasına öksürüyordu. Onun bu halini görünce babasının endişesini ve gerginliğini daha iyi anladım. Çünkü anne ve babalar çocukları söz konusu olunca daha da hassaslaşırlar doğal olarak. Muayene bitip kızlarının durumunu, yapmaları gerekenleri ve reçete ettiğim ilaçları nasıl kullanacaklarını anlatırken, karşımdaki adamın gözlerinde öfkeden çok merak ve endişe seçiliyordu artık. Sorularını sorarken ses tonu yumuşamıştı. Kontrol tarihinde tekrar görüşmek üzere, teşekkür ederek kapıdan çıktılar. Küçük kız babasının elini sımsıkı tutuyordu.

Artık öğle tatili başlamıştı. Pencerenin önündeki minik çam ağacını seyrederken, insan ilişkilerinde ne kadar çabuk iplerin kopabileceğini düşündüm. Hiç bir zaman şunu unutmamalı ki, hastalık durumunda insanlar ve onu sevenler daha hassas ve çaresizdirler. Onların bu ruh hallerini anlayabilmek ve saygı duymak çok önemlidir. Annem ya da kardeşim hasta olduğunda nasıl bir ilgi ve hizmet bekliyorsam, bana muayeneye gelen insanların da birilerinin anası ya da eşi olduğu gerçeğini hiçbir zaman unutmamaya özen gösteriyorum.

Hastaya ya da yakınlarına, var olan durumla ilgili bilgi vermek veya neyi niye yaptığımı açıklamak önemlidir. Örneğin tansiyonunu ölçtürmeye gelen bir hastaya sadece “Oturun ve bekleyin” denilirse, bir süre sonra sabırsızlanıp, neden bekletildiği konusunda huysuzluk yapmaya başlayacaktır. Ama sağlıklı bir tansiyon ölçümü yapılabilmesi için bir süre oturur durumda beklemesi gerektiği anlatılırsa hem hasta hem de bizler daha rahat ederiz.

İnsan sağlığı ve hasta- hekim ilişkisi söz konusu olduğunda, daha soğukkanlı ve sabırlı olmanın her zaman faydasını gördüm. Öfkeme söz geçirmeyi öğrendim. Şimdi de elimden geldiğince daha çok insanın öfkeleriyle başa çıkmaları için onlara kendi bakış açılarından başka bir gerçeğin de var olduğunu göstermeye çalışıyorum. İçerideki yaşlı teyzeyi uzun süre muayene ettiğim için kapımı yumruklayan bir başka hastanın yakınına “İçerideki teyze senin annen olsaydı; onu baştan savma mı muayene etmemi isterdin?” ya da “Annen muayene olurken dışarıda bekleyenlerden birisi kapıyı yumruklasaydı; bu hoşuna gider miydi?” diye sorduğumda düşünüp, özür dilemesi belki iğneyle kuyu kazmak gibi değerlendirilse bile kazançtır bence…

Ben de bir gün belki bazı sağlık personeli arkadaşlarım gibi şiddet görebilirim. İçlerindeki öfkeyi kontrol edemeyen bir hasta yakını bana zarar verebilir. Toplum ve hasta psikolojisi birleşerek zorbalığın dozu artabilir. Şiddet şiddeti doğurur ve öğrenilebilir. Şiddet ve öfkeyi yaşamlarımızdan çıkartabilmeyi başardığımız gün; sanırım yaşantımızda çok farklı bir pencere açılacaktır. İşte o zaman dünya, gerçekten de yaşanılası bir hale gelecektir… Hem bizler için, hem de çocuklarımız için.

Fotoğraf: www.deviantart.com

5 yorum:

  1. Yok yokkkk... Ben melek falan değilim kesinlikle...Sadece kendimi iyi terbiye ettiğimi düşünüyorum ve öfkeli halimi hiç sevmiyorum Özlemciğim. Çevremede öfkeyle bakan insanlar görmekten de hoşlanmıyorum. Ama ne yazık ki bir çok insan sorunlarını öfkesini göstererek çözme yoluna gidiyor. Bazı durumlarda kontrollü olmak iyidir...Sağolasın...

    YanıtlaSil
  2. Barış Mert Yüksel16 Nisan 2009 14:06

    Teyzecim sen en iyisini yapmışsın sonuçta yazında da belirttiğin gibi eğer sen de adama ters davransan kim bilir neler olucaktı orda?!Ama sen aldığın eğitimin hakkını fazlasıyla verdin bu olayda bir kez daha seninle gurur duydum muhtemelen ben olsam adama çıkışırdım da neyse!:)sonuçta o da çocuğu için endişelenen bir babaymış hiç bişey görmüyodu belki gözü adamın psikolojisini müthiş tahmin etmişsin canım!:)

    YanıtlaSil
  3. Bizler eğitimli insanlar olarak diğerlerinden daha farklı ve daha medeni olmak durumundayız. Anlaşmazlıkları kavga değil tartışarak çözümlemeyi herkes becerebilse çok da büyük sorunlar yaşanmaz sanırım. Geöen gün kızını kontrole getirdiğinde o öfkeli adamın yerinde yeller esiyordu. Sanırım biraz iyi analiz biraz da tecrübenin faydası oluyor. Çok sağol canımın içi. Seni kocaman öpüyorum...

    YanıtlaSil
  4. engin m ağın20 Nisan 2009 04:00

    Benim güzel arkadaşım, işte senin sen olan yanında burada saklı. Karşındakini görüyor ve oradan bakıyorsun. Öfke... Ah ne zalim bir duygudur ki hep yolu şaşırtır. Sen ve senin gibi tüm tıp çalışanlarının emeğine sabrına tüm cabalarınıza saygılarımla. Beni sizin gibi doktorlara emenet ediyorum. (Adam direk narsist ya...)

    YanıtlaSil
  5. Öfke ve nefret ruha en çok zarar veren duyguların başında geliyor bence de. Onlardan arınmayı ne kadar başarabilirsek o hep özlediğimiz huzura o kadar yaklaşabiliriz. Meslek olarak sabırlı olmam gereken bir ince çizgi üzerinde elimden geldiğince ayağımı sağlam basarak yürümeye çalışıyorum. Umarım başarıyorumdur. Emanetini de aldım başımın üstüne koydum Engin:) İnşallah hiç bir zaman bana -bize- işin düşmez... Sana güzel bir hafta diliyorum. Sevgiler...

    YanıtlaSil