2 Haziran 2009 Salı

DOĞUM GÜNÜ MÜ?

birthday_by_triinuhMuayene odasındaki sandalyelerden birisinde oturmakta olan yaşlı adam, sessizce kayıt işlemlerinin yapılmasını bekliyordu. Adamın bilgilerine şöyle bir göz gezdiren hemşirenin yüzündeki ciddi ifade, birden bire muzip ve heyecanlı bir hal aldı:


 


-         Aaaa amca! Dört gün sonra doğum gününüz varmış! Kutlu olsun!


 


Yaşlı adam şaşırmıştı:


 


-         Ne ki o?


 


-         Yani amcacığım dört gün sonra yaş gününüz varmış ya; onu kutladım işte…


 


Adamcağız bir anda telaşlanmıştı:


 


-         Yaş günüm demek? Eee şimdi ne yapmam gerekiyor benim?


 


-         Hani yaş günleri özel günlerdir ya amca; o yüzden söylemiştim.


 


-         Kutlamak mı lazım şimdi? Bilmem ki nasıl kutlayacağız ? Kızım biz bilmeyiz öyle yaş günü falan. Kutlanmaz bizde öyle şeyler. 74 yaşındayım. Bugüne kadar hiç kutlamadık. Bu yaştan sonra iş çıkartma benim başıma.


 


Hemşire ve yaşlı adam birlikte gülmeye başladılar. Hemen yanlarında olmama rağmen sanki görünmez olmuş ve sadece olanı biteni izlemekle meşgul gibiydim. Kendimi bildim bileli doğum günlerini çok sevmişimdir. O günlerde sevdiklerim için kendilerini özel hissedecekleri bir şeyler yapmayı çok severim. 


 


Bu yaşlı adam için hiç böyle bir kutlama yapılmamıştı bu güne kadar. Kimse onun doğduğu günü  kutlamamıştı; kimse ona sarılıp gülümseyerek öpmemişti ne yazık ki… Onlar için kutlanacak bir şey de yoktu belki… Hatta nüfus cüzdanındaki doğum günü ve yılı bile doğru olmayabilirdi. Doğup da ölmüş abisinin doğum bilgileriyle hayata devam etmediği ne malumdu?


 


Yılların yüküyle omuzları çökmüş bu yaşlı adamın biraz mahcup, biraz da telaşlı sesiyle “Kutlamak mı lazım şimdi?” dediğinde niye şaşırmıştım ki? Zaten bir sürü ekonomik güçlükle boğuşarak geçirdiğini tahmin ettiğim onca senenin ve hastalıkların üzerine onu ölüme bir yaş daha yakınlaştıran bir günde mutlu olmasını ve bunu kutlamasını nasıl beklerdim?


 


Hafta sonu geldiği için sevinenlere, aslında koca bir haftanın yaşamımızdan sessizce geçip gittiğini söylediğimde… Çocuklar doğup, büyürlerken…Mevsimler birbirlerinin peşi sıra geçitteyken ve her yeni geleni coşkuyla karşılarken bizler... Aslında arkamızda kalanın bizi giderek yaklaştırdığı sonu düşünmeden edemiyorum.


 


Bu hüzün gel-gitleri içerisinde bile bildiğim bir şey var… Kaç yaşına kadar yaşarsam yaşayayım, kendimi bildiğim sürece her gelen yaşımı neşeyle kutlayıp, sona inat başlangıçlar yapmaya kararlıyım. Nazım’ın dediği gibi bir ceviz ağacı dikmekle başlayacağım işe… Bunları düşünmek için daha genç olduğumu düşünüyorsanız yanılırsınız. Çünkü döngünün nerede  ve ne zaman sonlanacağını bilemeyiz.  Ama… Hayat benim içimden akıp giderken, benim de ona sürprizlerim olacak mutlaka…


 


 


 Sözün kısası, her gün olduğu gibi yaşamaya devam… 

10 yorum:

  1. Anneannem şu anda 96 yaşında. İki yıl önce doğumgünlerinden söz ederken pat diye soruverdim ona: "Senin hiç doğumgünün kutlandı mı?" Üzüntü çöktü yüzüne. "Yok" dedi. Hemen ertesi gün gidip ona kocaman bir pasta aldık. Tüm çocuklar ve torunlar toplanıp harika bir doğumgünü partisi yaptık. Yüzündeki mutluluğu görmeliydin. 94 yılda ilk kez doğumgününün kutlanması sevinç midir keder mi karar veremedim. Sahi o güne kadar neden hiç birimizin aklına gelmemişti ki?

    YanıtlaSil
  2. Doğumgünü kutlaması, sanırım eski insanların yaşam şartlarını düşündüğümüz zaman gereksiz ve hatta belki de şımarıkça bir durum olarak kabul edilebilir. Ama anneannen 94 yaşındayken bile bunun özlemini ve üzüntüsünü hissedebiliyor. Ne iyi yapmış da kutlamışsınız Fullam. Bazı şeyler alışılageldiği haliyle kabul edilir ya, sanırım kutlamamanızın sebebi de oydu. Kutlamada çekilmiş fotoğraf varsa o mutlu yüzü ben de görmeyi çok isterim.

    YanıtlaSil
  3. Şimdi düşündüm de anneannem ve dedem de doğum günlerin kutlamazlardı, bizim de hiç aklımıza gelmezdi onalrın da doğduları bir günün olduğu.
    Oysa ikisi de bütün torunlarının doğum günlerini ayrı ayrı şölene dönüştürürlerdi kendi gayretlerince.
    Hep aldık mı onlardan, hiç bir şey vermedik mi diye düşündüm bir an.
    Ne güzel yazmışsın Yeşom.
    Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  4. Zaman ve yetişme tarzı ile ilgili sanırım Özlemciğim. Bahsettiğim yaşlı adamın "Eee ne yapmak gerekiyor şimdi?" derkenki şaşkın yüz ifadesini bir görseydin. Şaşkın ve mahcup...

    YanıtlaSil
  5. "yaşlı insanın doğum günü mü olurmuş?" derdi babaannem, ama pasta kesilirken yüzünde güller açardı. hemen arkasından "ben gül mevsimi doğmuşum" derdi. pek çoğu hangi gün doğduğunu bile bilmez, anneleri mevsim bellettiğinden belki de.. çiçeklerin ve meyvelerin mevsimine göre anlatırlar. bu durumda yaşlı adam kiraz mevsimi doğmuş oluyor, sanırım:)

    YanıtlaSil
  6. Sanırım öyle demelerinin sebebi doğum günü kutlamasını şımarıklık ya da toplumsal olarak ayıp kabul etmeleriydi Nily... Ama aslında için için herkes bir günlüğüne bile olsa kendisini özel hissetmek ister. Sağolasın ses verdin...

    YanıtlaSil
  7. evet,o gün bende şok olmuştum;söylediğime söyleyeceğime bin pişman olmuştum.nasıl toparlayacağı bilememiştim;bu mevzu uzayacak,hiç kapanmayacak sanmıştım.artıkböyle durumlarda hiç ağzımı açmıyorum...

    YanıtlaSil
  8. Ben isim vermemiştim ama sen kendi kendini deşifre etmişsin Nurcancığım:))) Söylediğine pişman olacak bir şey yok ki... Biz alışkın olduğumuz yaşamın herkes için aynı olduğunu düşünüyoruz zaman zaman. Bu hepimizin yaptığı bir şey. Ama o yaşlı adamın şaşkınlığı ve mahcubiyeti bizi de şaşırmıştı değil mi?

    YanıtlaSil
  9. aldığın ner nefes yeniden doğuş aslında ve karanlığın ardından doğan her yeni gün de...Ne çok şükredecek şey var,yeniden gökyüzünü görmek her sabah,bahçendeki yaseminin kokusunu hissedebilmek her esintide,elini tutan çocukların sıcağını hissedebilmek avuçlarında,kana kana içtiğin suyun lezzeti yaz sıcaklarında,kulaklarında aşkın fısıltıları her daim...Yaşamak ,daha ne olsun olabildiğince yaşamak hayatı ve doğanın armağanlarının tadına bir sonraki sene de varabilmek...bir sonraki ve bir sonraki sene daha...Mutluluklar Yeşim...

    YanıtlaSil
  10. Aslında bunları belki de on sene önce söyleyemiyorduk. Ama yaşanmışlıklarımız ve yaşanmamışlıklarımız bizi tam da olmamız gereken noktaya getirdi. Ne da kadar da güzel söylemişsin: "Daha ne olsun? Olabildiğince yaşamak ve doğanın armağanlarının tadına varabilmek" Harikasın!

    YanıtlaSil