16 Mart 2007 Cuma

IŞIĞIN VE GÖLGENİN DANSI

30899Mum alevini dikkatle izliyorum. Dalgalanan alevin duvarda ve tavanda oluşturduğu gölgeler değişip duruyor sürekli. Hatta bazen tuhaf şeylere benzetiyorum; ürküyorum. Neyse ki biraz sonra başka bir hale bürünüyorlar. Her yer kapkaranlık. Sadece titrek bir mum alevi, yüzlerimizi, tavanı ve yakındaki duvarı aydınlatıyor. Elektrikler kesik; zaten ne zaman iki şimşek çaksa böyle oluyor. Ablamlar ve bana da karanlığın tadını çıkartmak düşüyor;ne de olsa çocuğuz....
Odamızdayız ama sanki başka bir yerde gibiyiz. Ayrıntıların kaybolduğu, sadece mum alevi ve gölgelerin dans ettiği bir dünya adeta... Alevin üzerine doğru yüzümüzü yaklaştırıyoruz. Alttan gelen ışıkla yüzlerimiz çok tuhaf görünüyor doğrusu. Hangimizin daha korkunç göründüğüne karar vermeye çalışıyoruz. Garip sesler ve hırıltılı nefes alma vermelerle korkunçluk halimizi desteklemeye çalışıyoruz. Herkes kendisinin “en korkunç” olduğunu savunuyor. Birbirimizi yeterince korkutamamış olsak gerek , ürkütücü öyküler anlatmaya başlıyoruz sesimize gizemli bir hava vererek. İçinde bol bol mezarlık, ölü ve ruh olan öyküler bunlar. En küçükleri ben olduğum için daha fazla korkuyorum. Bir süre sonra korkmayı da kanıksıyoruz ve canımız sıkılıyor.

İşte o zaman ünlü “Gölge Oyunu”muz yardıma yetişiyor. Herkes birer birer yeteneklerini sergilemeye başlıyor. Parmaklarımızı ve ellerimizi türlü pozisyonlara sokarak gölgelerde can bulan hayvanları görmek şaşırtıyor her defasında. Tavşan, kuş, at, yılan, köpek...Ablamlar bu konuda benden daha başarılılar. Nasıl yapacağım konusunda yardımcı oluyorlar. Benim yaptıklarım pek bir şeye benzemeyince yüzümü buruşturuyorum. Gölgelerin dansı çok etkileyici geliyor bana. Hele de tavşanın kulakları ya da kuşun kanatları hareket ettiğinde enikonu heyecanlanıyorum.

Bir süre sonra büyük ablam Demet, evde ne kadar ayna varsa toparlayıp getiriyor. Derste öğrendiği bir deneyi bize de göstermek istiyor. Aynaları muma yaklaştırdıkça, her aynanın içinde birer tane mum beliriyor. Odanın giderek daha fazla aydınlandığını farkediyorum. Zaten aynalar bana hep gizemli gelirken, ayna ve mum ikilisi durumu daha da ilginçleştiriyor.

Odanın içi bir anda ışıl ışıl oluyor. Ampulden yayılan ışık o kadar parlak ki hem gözlerimizi kısıyor, hem de şaşkın şaşkın birbirimizin yüzüne bakıyoruz. Az önceki odamız ve büyülü gölgeler saklandıkları kuytulara dönüyorlar sessizce. Işığın ve gölgenin dansı bitiyor. Mum ışığının boynu bükülüyor , ampulün azameti karşısında. Biraz kırgın mı acaba? Üflüyoruz usulca. Parafin kokusu sarıyor odayı. Altını ısıtarak yapıştırdığımız çay tabağından söküyoruz yeni oluşan saçaklarıyla birlikte. Diğer mumların durduğu çekmeceye koyuyorum büyük bir özen ve saygıyla. Ne de olsa karanlıktaki dostum o benim...

O gün bu gündür dostluğumuz pekişerek devam eder. Artık görüşmek için elektriklerin kesilmesini de beklemem. Onu rahat ettirmek için renk renk güzel evcikler alırım .Görüşmemizin şerefine ışıkları kapatırım. Güzel bir müzik koyarım. Kanepeme uzanır, onu da yanıbaşıma alırım.

Ne zaman karanlıkta kalsam yanımda olan kadim dostumun, gölgelerle büyülü dansını seyretmeye başlarım keyifle....

2 yorum:

  1. elektrik kesilince muhabbet oluyor tatlı tatlı, gitar çalsana diyorlar naftalin kokulu şarkılar bile iyi geliyor.

    ara sıra şalterimi indirsek ne :)

    YanıtlaSil
  2. Elektrik kesildiğinde eski sıcak sohbet anları geri dönüyor bence de...

    YanıtlaSil