
Sevdiklerimin sesleri ve yüzleri olmalı valizimde. Onları her gördüğümde , bu yolculuğa neden çıktığımı bir kere daha hatırlarım böylece. Babamın bana son hediyesi olan beyaz dantelli mendilimi , ütüleyip nazikçe yerleştirmeliyim… Doğum günlerimi almalıyım yanıma. Anneannemin iki katlı ahşap evinin kenarındaki naneleri unutmamalıyım. Hatta birkaç tane de vişne koyuvermeliyim bir köşeye. Köfte, patates kızartması ve pilavsız olmaz
elbette. Yağmurdan hemen sonraki toprak kokusuna da mutlaka bir yer bulmalıyım. İlk öpücüğümü usulca yerleştirmeliyim kuytulara. Gülümserken , göz çevresinde oluşan minik kırışıklıkları almalıyım. Elimi minicik tutan
elleri, sıkışmayacakları bir yere yerleştirmeliyim, masum çocuk bakışlarının yanına… Yanlışlıkla koyduğum(!) keşkeleri geri çıkartmalıyım. Onlar da gereksiz ağırlık yapacak çünkü. Ondan boşalan yere, “Por Una Cabeza” yı ve
“Karl Köprüsü”nü yerleştirmeliyim dikkatle. Martılar olmalı mutlaka ve Hümeyra… Can dostumun düğünündeki ilk dansı da almalıyım mutlaka. Portakal çiçeklerinin kokusunu, valize diğer koyduklarımın arasına serpiştirmeliyim, valizimi her açtığımda bahar kokusu sarmalı dört bir yanı!
Yola çıkarken üzerimde hafif bir şeyler olmalı. Yere sağlam basan bir çift yumuşak ayakkabı öncelikle. Gezdiğim mağaraların serin havası her zaman başımın üzerinde, beni yaz sıcağından korumalı… Bana neşe ile gülen
gözlerdeki ışıltılar da boynuma kolye olmalı yola çıkarken. Yaşamda öğrendiklerimi, kulaklarıma küpe yapmalıyım. Ezgilerden ördüğüm bir taç olmalı saçlarımda. Gözlerime , Akdeniz’in mavisi takılmalı, deniz deniz bakmalıyım.
Olimpos’un ateşi , yolumu aydınlatmalı. Doğru bildiklerim ve inandıklarımla kendime yeni bir yol çizmeliyim.
Hayallerimi almalıyım yanıma. Bazen doru bir atın sırtında şaha kalkmalı, bazen eski bir tren istasyonunda pineklemeliyim . Ama gitmeliyim alabildiğince. Nereye olduğunu bilmeden. Büyük şehirler, köhne köyler
geçmeliyim. Planlamadan, düşünmeden. Yol beni nereye götürürse oraya gitmeliyim. Ara sıra sevdiklerimi aramalıyım: “Ben iyiyim, merak etmeyin” demeliyim. “Daha yolum var, gitmeliyim”… Koşmalıyım bazen. Kalbim ağzımdan çıkacak gibi çarpmaya başladığında, bir dere kenarında, yemyeşil bir söğüdün altında dinlenmeli, hatta ayaklarımı suya sokmalıyım. Derenin sesini dinleyerek, üzerimde rüzgardan bir örtüyle uyumalıyım . Biraz soluklanınca tekrar yola koyulmalıyım. Yaşlı kadınlardan öyküler dinlemeliyim şaşırarak. Öyküleri de valizime koymalıyım, yeşil söğüdün ve gümüş derenin yanına…
Hep bir sonra varacağım noktayı merak etmeliyim. Ne zaman can sıkıcı bir şeyi valizime koymaya kalksam sığmamalı. Güzelliklere ise her zaman dolmamacasına yer olmalı. Öğrenmeliyim artık, valizimi gereksiz şeylerle
doldurmamayı… Yol üzerinde, birden sevdiğim bordo kanepeme rastlamalıyım. Üzerinde biraz uzanmalı, hasret gidermeli , balkonumdaki sardunyalarıma selam söylemeli ve yola devam etmeliyim… Bir gün Mercedes Sosa eşliğinde Kalkan’da günbatımını izlemeliyim, hiç bıkmadan… Başka bir gün meteor yağmurlarını görmeliyim. Tutacağım bütün dileklerim gerçekleşmiş olduğu için sadece gülümsemeliyim onlara. Cunda’da deniz börülcesi yemeli, Galata Köprüsü’nün altında yağmurda rakı içmeliyim Münir Nurettin Selçuk dinlerken. Mardin’de fotoğraf çekmeli, Kekova’da bir pansiyonun denize bakan balkonunda uyku mahmuru gözlerle kahvaltı etmeliyim.
Yunuslarla yüzmeli, minik Carettalar’ın denize ulaşma macerasını izlemeliyim gözyaşları içerisinde. Geceleri yaktığım ateşin kenarında, ormanda Ağustos böceklerini dinleyerek uykuya dalmalıyım. Huzur bulmalıyım.Yüreğimin nasırları teker teker sökülmeli…
Yola çıkmalıyım… Bir an önce….
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder