4 Eylül 2007 Salı

SAKARLIK TARİHİM- ÖZEL SAYI

61447Şimdi son sakarlığımı sizlere bildirmek üzere blog yayınına kısa bir süre için ara vermek istiyorum. Ünlü “Sakarlık Tarihim” yazı dizisi için yeni malzemeler toplamak konusunda hiç bir fedakarlıktan kaçınmayan acar muhabiriniz bendeniz, annemin evinden bildiriyorum… İçinizden beni tanıyanların “Yine miiii!!!” dediğini duyar gibi oluyorum. Haklısınız ben de öyle düşünüyorum. Tamam; blog camiasında bana “Sakar Prenses” ünvanı bile verildi sevgili arkadaşlarım tarafından. Sabıkalarımı da sizinle paylaşmıştım zaten. Bu yüzden de ünvanımı öptüm başımın üstüne koydum ( Sanki başka bir şey yapmaya yüzüm varmış gibi…) Ama bu sefer gerçekten de masumum!!! Anlatayım da siz de bilin olanı biteni…

3 Eylül’de Antalya’nın bir dağ köyüne geçici görevle 15 günlüğüne gidecektim. Hatta 8 Eylül’deki İzmir toplantısına gidemeyeceğim için de hayli hayıflanıyordum bu yüzden. Ama neylersiniz ki görev bu… Gitmeden önceki hafta sonu götüreceğim çamaşırları yıkadım astım. Cumartesi günü Bülent’le alışverişe çıktık , yiyecek bir şeyler (özellikle de bol bol konserve) aldık. Aldıklarımızı eve koyduğumuz gibi Belek’in yolunu tuttuk. Yönetmen arkadaşımız sevgili Ömer Faruk Sorak , Anadolu Ateşi’nin DVD çekimlerini yapmak üzere Belek’teydi çünkü… Önce birlikte bir yemek yiyecek, sonra da seyircisiz gösteri yapacakları Aspendos’ta bir çekimin nasıl yapıldığını ayrıntılarıyla izleyebilecektik.

Hava kararmak üzereyken Aspendos’taydık. Dansçıların olduğu kuliste biraz oyalanıp, hazırlıklarını izledikten sonra amfitiyatro bölümüne geçtik. Seyirci bölümünde biz ve çekim ekibi dışında kimse yoktu. Hatta “Vay be helal olsun bize. Aspendos’u bile kapattık!” diye de kendi kendimize hava atıyorduk. O büyülü ortamda , bu kadar büyük emeklerle hazırlanan harika bir gösteriyi izlemenin ne kadar keyifli olduğunu tahmin edersiniz. Bir ara tuvalete gidip dönerken merdivenleri çıktığım sırada tökezledim iki avcumun üzerine düştüm. “Aman Yeşim dikkat et. Sen, sakar kadının tekisin; bu merdivenler tehlikeli!” diyerek de kendime uyarıda bulundum. Saat 23:00 gibi kalkmaya karar verdik. Merdivenleri inerken pürdikkat basamaklara bakarak ve yan taraftaki taş duvara tutunarak inmeye başladım. Tam son basamağa geldiğimde nasıl olduğunu hala anlayamadığım bir şekilde sol ayak bileğim burkuldu ve ben geriye doğru düştüm. Bileğimden çıkan sesle, oturduğum yerde kalmam bir oldu. “Aferin sana, gene yaptın yapacağını!” cümlesi beynimde yankılanıyordu.

Elinde telsiz olan bir adam yanıma gelip eğildi ve “Ben doktorum, ağrı nerenizde?” diye sordu… Ben de sinirli bir şekilde (Ben farkında değilim ama Bülent’in söylediğine göre öyle söylemişim) “Ben de doktorum” dedim; ne anlamı varsa! Hemen soğutma işlemine başlandı ve sedyeyle ambulansa götürdüler. O sırada Ömer telefon açmış ve “Merdivenlerden bir kadın düşmüş diye anons yapıldı. Umarım Yeşim değildir” demiş. Bendeki potansiyeli herkes fark ediyor gördüğünüz gibi!!! Bütün dansçılar ve çekim ekibi tepeme toplanmıştı. İçimden “Millet saatlerdir dans ediyor, ayağı burkulan gene ben oluyorum” diye söylenirken ambulansla hastaneye doğru yola çıktık.

Ağrı kesici enjeksiyon, soğuk uygulama ve son derece ilgisiz bir doktor meslakdaşımın çekilen filme üstünkörü bakmasıyla gecenin sonunda sol ayak bileğimde bir bandajla evin yolunu tuttuk. Eve dönüş yolunda sağ el bileğim de şişmeye ve ağrımaya başladı. Merdivenlerden çıkışta ve tuvalete giderken Bülent’in sırtını mekan tuttum. Ertesi gün ise bir ofis sandalyesini makam aracım olarak kullanmaya başladım. Aynı arabam gibi kırmızıydı o da!

Sabah olduğunda nur topu gibi mor ve şiş bir sol ayak bileğim ve sağ el bileğim olmuştu. Bir de sırtımda ceviz büyüklüğünde bir alan. Sanırım düşerken sivri bir köşeye çarptım. Kafamı bir yerlere vurmadığıma şükrediyoruz. Yapılan muayeneden tatmin olmadığımız için bir ortopedist arkadaşımızın da fikrini almak üzere gittiğimizde çıkan hasar raporu ise şöyle: Sol ayak bileği ön bağda yırtık, 3 adet kopma kırığı , yan dış bağda zedelenme , sağ el bileğinde ve sırtta yumuşak doku travması… 20 gün rapor ve sonrasında kontrol… Kırmızı makam aracımın yerine de bir tane tekerlekli sandalye verdi sağolsun. Elim de sakatlandığı için koltuk değneği kullanamıyorum çünkü.

Şimdi annemin evinde, sol ayağım alçıda, sağ elim atelde dinlenmedeyim. Şimdiye kadar yazdığım yazılar içinde en uzun süreni bu oldu. Çünkü büyük harfleri yazmak için Shift tuşunu kullanmak dışında tamamını sol elimle yazmaya çalıştım. Elim iyileşmeye başlayınca tekrar sahalara döneceğim. Allahtan sevgili Mehmet Eren gibi bir futbol hayatım yoktu. Ona da bu vesileyle bir daha geçmiş olsun diyeyim. Hani beni merak etmeyin diye haber vermek istedim. Yazılarınızı düzenli takip edemezsem de affola. Ama mazeretim var, sakarım ben:) Bastığınız yere dikkat edin hepiniz… Sevgilerimle…

2 yorum:

  1. yazınızı okurken farklı bir tebessüm sardı beni:) aynı badireleri benimde atlatmış olmamdan sanırım... tek sakar siz değilsiniz inanın:) bir merdiven basamığının bana yapabileceklerine bu yıl şahit oldum... acil servisin hassas doku zedelenmesi bandajlayın yeterli diye başlayan teşhisini, ortapedi doktorunun laterel yan bağ kopması ve 3 haftalık alçı süresi eklenir. alçıdan sonra üstüne birde fizik tedavi...:) şimdi herşey yolunda tabi, umarım sizin içinde durum böyledir... ayrıca tşkler bu yazıyla gülümsememe sebep olduğunuz için...

    YanıtlaSil
  2. O günden bu yana bir daha ciddi bir sakarlık yapmadım. Ama elimden gelenin fazlası bir dikkat gösteriyorum. Şu anda gayet iyiyim. İnsanın sabıkası olmaya görsün, üzerime yapıştı kaldı bu sakarlık meselesi:)) Sizin de bizim sakarlar kulübüne üyelik işleminizi hemen başlatıyorum. Yüzünüzde bir tebessüm yaratabildiğime çok sevindim Banu Hanım. Çok teşekkürler ve kazasız günler dilerim...

    YanıtlaSil