26 Ağustos 2007 Pazar

BİR MAHKUMUN GÜNLÜĞÜ

5982412 Ocak 2007

Neredeyim ben? Burası da neresi? Her taraf kapkaranlık! Bir şey göremiyorum ki… Ne işim var burada benim? Peki, ne kadar zamandır buradayım? Hiç bir şey bilmiyorum. Korkmalıyım belki, ama öyle de hissetmiyorum. Heyyy! Orada kimse yok mu? Yanıt veren yok… Nasıl geldim ben buraya? Uzaklardan garip bir ses duyuyorum. Çok tek düze… Tuhaf! Sadece çok uykum var. Uyumak istiyorum. Evet evet, uyumalıyım… Nerede olduğumu daha sonra keşfederim!

6 Mart 2007

Hücreme yavaş yavaş alışmaya başladım. Her zaman duyduğum o gizemli sese de. Nereden geldiğini bilemiyorum hala. Olsun; duymak beni rahatlatıyor. Bütün günü yatarak geçiriyorum neredeyse. Ama canım çok sıkılıyor tek başıma. Ara sıra dışarıdan sesler duyuyorum belirli belirsiz. Dışarıda birilerinin olduğu kesin! Peki kim bunlar? Bana neden görünmek istemiyorlar? İyi insanlar olduklarını düşünüyorum; çünkü bana iyi bakıyorlar. Üşümüyorum, terlemiyorum da… Yemekle de ilgili hiçbir problemim yok. Aslına bakarsanız, şu karanlık da olmasa hiç de fena değil doğrusu! İyi ama beni zorla neden burada tutuyorlar?

15 Mayıs 2007

Hala buradayım. Umudum gün geçtikçe azalıyor. Artık dışarıda olmak istiyorum. Bu karanlık beni deli edecek! Bugün “Çıkarın beni buradannnn!” diye duvarları tekmelemeye başladığım bir anda, hücremin duvarlarından içeri o zamana kadar duymadığım bir ses süzülüverdi. Birden durdum ve sesi dinlemeye başladım. Sesteki beni dinginleştiren şeyin ne olduğunu anlayamadım bir türlü ,ama işe yaradığı kesindi. Artık az önceki gibi huzursuz değildim. Sesi dinleyerek uykuya daldım.

3 Ağustos 2007

Dışarıdan gelen konuşma sesleriyle uyandım. Dışarıda sesini duymaya alıştığım iki kişi vardı. Onların sesini diğerlerinden ayırt edebiliyordum artık. Ne de olsa kaç aydır burada hapisim. Burada oluş sebebimi bile bilmiyorum. Fakat bugün dışarıda başkaları da var sanırım. Hatta kahkaha sesleri duyuluyor ara sıra. Yapılan esprilere kulak misafiri olup, onlarla birlikte güldüm bol bol. Öylesine eğlendim ki! Keşke ben de onlarla olabilseydim! Dışarıda olmak için dayanılmaz bir arzu duydum içimde. Gene duvarları tekmelemeye başladım: “Çıkmak istiyoruuuummm!”. Bana seslendiklerini duydum. Beni sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Sonra beni sakinleştirdiğini bildikleri ses, hücremin duvarlarında yankılanmaya başladı bir kez daha. Zaten ne zaman taşkınlık yapsam hep aynı şey oluyordu. Yorgunum; biraz uyusam iyi olacak.

10 Eylül 2007

Ufffff! Amma da çok uyumuşum… Saat kaç acaba? Ortalık çok sessiz hala; demek ki daha sabah olmadı. Burası öyle karanlık ki , ne gündüzü anlıyorum, ne de geceyi. Her şeyden şikayet ediyor olsam da rahatım yerinde hücremde. Baksanıza, kel olan başımda saçlar bile çıktı. Biraz da kilo aldım gibi geliyor bana. Eee o kadar beslenip, üstüne bir de yan gelip yatınca olacağı buydu tabii. Kendimi tanıyamaz hale geldim. Hücrem zaten dardı. Bu kadar kilo alınca iyiden iyiye sıkıştım kaldım. Kollarımı, bacaklarımı şöyle rahatça uzatmak istiyorum ama nafile!

2 Ekim 2007

Heyyy! Hareket edemiyorum. Ne oldu böyle birdenbire anlayamıyorum! Bir tuhaflık var. İçimde bir huzursuzluk; tarif edemiyorum. Sadece bildiğim, bugün diğerlerinden çok farklı. Her zaman duyduğum ses bile bir tuhaf bugün. Dışarıdan telaşlı sesler geliyor. Onlar da anladılar sanırım huzursuzlandığımı. Nasıl da sıkıştım kaldım; şu hale bak! Kolumu bacağımı oynatamıyorum. Sanki bir şeyler beni arkamdan bir koridora itiyor gibi. Bir dakika! O da ne? Uzakta bir ışık görmeye başladım. Sanırım çıkış orası… Hücremin bütün duvarları dalga dalga beni yutmaya çalışıyor adeta. Beni dışarı çıkartmaya karar verdiler herhalde. İyi ama ne gerek vardı ki bu kadar eziyete? Sakince hücremin kapısını açıp: “Artık buradaki mahkumiyetin sona erdi. Gidebilirsin! “deseler daha iyi olmaz mıydı sanki? Dışarıdan gelen sesler giderek daha belirginleşmeye başladı. “Haydi!” diyorlardı. “Vazgeçme sakın! Buradayız biz!”. Var gücümle artık içinde sıkıştığım dar koridorla mücadele ediyordum. Aylardır bu anı bekliyordum. Dışarıda olmak istiyordum. İşte ışık orada! Ha gayret!

Beni çağıran sese doğru azimle ilerledim. Artık bir an önce çıkmalıydım buradan! Bu kadar zor olabileceğini tahmin etmemiştim doğrusu. Dışarı çıktığım anda ilk yaptığım şey, derin bir nefes almak oldu. Kaç aydır süren mahkumiyetimin üzerine , dışarıdaki parlak ışık gözlerimi kamaştırdığı için göz kapaklarımı sımsıkı tutuyordum. “İşte! Nihayet özgürüm!”… Katıla katıla ağlamaya başladım, sevinçten ve heyecandan. Biraz da üşüyordum. Tanımadığım bir takım insanlar çevremi sardılar. Sanırım iyi olup olmadığımı merak ediyorlardı. Üşüdüğümü fark etmiş olsalar gerek, beni bir örtü ile sarmaladılar. Hepsi de gülümsüyordu. Sonra beni kucakladıkları gibi sıcak ve yumuşak bir yere yatırdılar. Neler olduğunu bir türlü anlayamıyordum.

Birden hücremdeki o gizemli sesi tekrar duymaya başladım; hani şu tek düze olanı… Hıçkırıklarım kesiliverdi aniden. Evet, bu o sesti; her gün dinlemeye alıştığım. Sonra başka bir ses daha duydum. Bu , benim, hücremdeyken dışarıda konuşmalarını dinlemeye alışkın olduğum seslerden daha yumuşak olanıydı. Onu sesinden tanıyordum! Dışarıdakilerden birisi oydu; buna eminim! Bana bir şeyler söylüyordu. Bu sesin sahibi belli ki hücremden kaçmış olduğum için kızmamış, aksine mutlu olmuştu. Ne ilginç! Aylarca oradan çıkmamam için elinden geleni yap, sonra da sinirlenme; olacak iş mi bu? Birden bire uykumun gelmeye başladığını hissettim. Isınmıştım da… Tam uykuya dalmak üzereyken mırılltılarına kulak kabarttım. Yumuşacık bir sesle bana şöyle diyordu: “Hoş geldin güzel kızım. İyi ki geldin Ada bebek!”…

 

Not: Bu yazım bebek sahibi olan/olamayan, şu anda bebek beklemenin heyecanını yaşayan , bebek sahibi olmak isteyen herkes içindi…

2 yorum:

  1. sen hep yaz emi

    sağolasın hatırladığın

    ve hatırlattıkların için

    YanıtlaSil
  2. Elimden geldikçe yazmaya çalışıyorum . Çok teşekkür ederim.

    YanıtlaSil