22 Ekim 2008 Çarşamba

HESAP

numbers_by_catin1Bütün ömrümüz boyunca, çevremizdeki herkesle olan ilişkilerimiz alışveriş üzerine kuruludur.  Doğduğumuz anda annemizin memesine ilk sarılışımızdan, öleceğimiz  güne kadar hep bunun hesabını yaparız. Bu hesaplarla yaşamaya o kadar alışırız ki, başka türlü bir yaşam tarzı olabileceği aklımızın ucundan bile geçmez. Çünkü, verdiklerimizden çok aldıklarımızdır bizim için önemli olan. Bir yatırımcı gibi ne kadar az koyup, ne kadar çok alabiliyorsak, kendimizi  o kadar kazançlı hissederiz.

Hep haklıyızdır. Kendimizi çok önemseriz. Sorgulamayız kendimizi ya da yaşamı… Hiç düşünmeyiz; çünkü düşünmek sıkıntıya sokar bizleri. Yaşamda sadece biz ve bizim isteklerimiz vardır; gerisi umurumuzda değildir. Kendimizce bir dengede tuttuğumuzu sandığımız o küçücük yaşamlarımızı, önümüze geldiği şekilde yaşar gideriz.  Ne zaman ki, birileri bu dengeyi artık daha farklı bir konuma getirmeye çalışır; işte o zaman bir karar verme zamanı gelmiş demektir.

Daha bizler küçücük birer bebekken başlar bu alışveriş. Nasıl olup da bu pazarın içine düştüğümüzün farkına bile varamayız; başlangıcı kontrolümüz dışındadır çünkü. Ama ağlamanın gücünün çok çabuk farkına varırız. O dönemde hep alan bizler olsak da, bir gün gelip, adımıza kesilmiş kabarık faturaların önümüze konulacağından habersiz geçer günlerimiz. Bize yöneltilen sevgiyi, zevkle kullanırız. Kullanmanın ve vermeden almanın keyfini keşfimiz zaten bu çocukluk yıllarına denk düşer.

Yavaş yavaş büyüdüğümüzün kanıtı, artık ailemizin de verdiklerini geri istemeye başladığı zamanların gelmesidir. Üzerimize yapılmış olan duygusal ve maddi yatırımların karşılığını vermek gerekmektedir. “Hayırlı bir evlat”, “İyi bir öğrenci”, “Sorumluluk sahibi bir genç” olmamız beklenir. Eğer bunları karşılamıyorsak, bize verilenler hatırlatılır ailemizce. Yakınlarımız ayıplar bizi. O zaman da yeni stratejiler geliştiririz o çok zeki beyinlerimizce. İstediklerini veririz elbette; ama… Böylece “isteneni vermek için almayı” da becermeye başlarız.

Daha sonra zamanla, bunu dostluklarda ve kadın-erkek ilişkilerinde kullanmayı öğreniriz. Maddi ya da manevi anlamda, karşımızdakini nasıl ve nereye kadar sömürebileceğimizin hesaplarını yaparız. Bütün ilişkilerimizde çıkardır ön planda olan. Eğer karşımızdakinden bir şeyler alabileceğimizi hissetiysek veririz ama karşılığını da fazlasıyla alırız. Boş yere  yatırım yapmayız. Kullanabildiklerimizi severiz, diğerlerinden ise hiç hazzetmeyiz.

Bazen, sadece bizlere olan sevgisinden dolayı onu kullanmamıza izin veren insanları görürüz ama görmezlikten geliriz. Sevdiklerimizin zaaflarını iyi biliriz; zamanı gelip kullanabilmek adına aklımızın bir köşesinde tutarız hep. Biz her zaman meşgulüzdür; ama karşımızdakinin istediğimiz anda yanımızda olmasını bekleriz. Bu hoyratça tavrımızı, ömrümüzün sonuna kadar sürdürebileceğimizi zannederiz. Kendimizi vazgeçilmez sanırız.  Bizden daha iyi anne-baba, eş, dost yoktur çünkü. Onlar şimdiye kadar hiç seslerini yükseltmemişken, nereden çıkmıştır şimdi bu garip tavırlar?

“Bu da iyice tuhaflaştı” deriz onlar için ya da “ Amaaann zaten son zamanlarda hiç de görüşmek istemiyordum!”. Ama içimizden geçen aslında bunlar değildir. Artık alamadıklarımızın huysuzluğudur içimizde kabaran hırs dalgası. Gözümüze yeni hedefler kestiririz; daha gözü açılmadık yeni tazecik avların peşine düşeriz.
Öyle ya; alış veriş – daha doğrusu çok alış, az veriş- hep devam etmelidir. Çünkü bu düzen böyle yürümektedir. Eğer hesabın kitabın iyi değilse, yaşam zaten seni öğütüp yok eder; hiç şansın yok! Demiştim ya sana; biz hep haklıyızdır… Almayı beceremiyorsan da boşuna debelenme; ver… Sadece ver! Ötesini düşünme!

2 yorum:

  1. hayat hesap defteri gibi. alıp verdiklerimizi tuttuğumuz. öncelik her zaman almalarda. hatta verdiklerimizi bile günün birinde işimiz düşer de alırız diye düşünerek veriyoruz...

    YanıtlaSil
  2. Yeşim Özdemir23 Ekim 2008 04:22

    Çok haklısın Özlemciğim. Benim de tam olarak eleştirmek istediğim olay buydu zaten. Bir şey alamayacaklarını düşündüklerinde , vermiyorlar. ve aile, eş ya da arkadaş ilişkilerinde bu düzen hep böyle sürüyor. Bunları farketmek ise insanın canını yakıyor.

    YanıtlaSil