13 Ekim 2008 Pazartesi

PORTAKALI SOYDUM-1

aAntalya'da Sonbahar" iki anlama gelir benim için; artık bunalmadan oturulacak serinlikte mis kokulu akşamlar ve Altın Portakal Film Festivali... Yorucu yaz sıcaklarından kurtulan kent halkının kendisini parklara atarak çekirdek çitlettiği, festival organizasyonu içinde bulunan herhangi bir köşede bir ünlüyle fotoğraf çektirebilmek için gözlerini dört açtığı zamanlardır bunlar. Ama taa çocukluğumdan beri anımsadığım ve Antalya'lılar için de festivalin olmazsa olmazı "Festival Korteji" dir.
Her sene olduğu gibi bu kez de Talya Otel'den başlayan kortejde, üstü açık otomobiller içerisinden halkı selamlayarak gülücükler saçan ünlüler zaman zaman yeterince şevkle el sallamadıkları gerekçesiyle halk tarafından azarlanmaktadır:" Kaç saattir sizi bekliyoruz. Bir el sallamayı çok mu görüyorsun be pez....". Bu fırçanın üzerine suratlar asılmakta ama eller -yeni bir küfür yememe çabasıyla- daha bir şevkle sallanır olmaktadır. Hatta korteje katılmamak için otelde en sona kalıp ayrı bir araçla transfer isteyen ya da ikinci günden itibaren organizasyona katılan ünlüler olduğu da duyumlarım arasında.

 
Elbette biz çalışanlara festivali düzgün düzgün izleyebilelim diye izin verselerdi pek bir güzel olacaktı; ama tabii ki büyüklerimiz benimle aynı düşüncede olmadıkları için fırsat buldukça katılabileceğim bu etkinlikle ilgili izlenimlerimi aktarmak istiyorum dilim döndüğünce.

 
1. Gün

Kortej ve 45. Altın Portakal Film Festivali'nin açılış törenine, huysuz bir anıma denk gelmem sebebiyle katılamadık. Hele Candan Erçetin'in konserinin de bu törenin bir parçası olduğunu öğrendiğim andan itibaren huysuzluk yapmanın ne kadar kötü bir şey olduğunu bir kere daha farketmiş oldum. ( Bakınız: Keskin sirke küpüne zarar) Neyse ki sonradan durumu toparlayarak gecenin ilerleyen saatlerinde başlayan bir "Beach Party"ye katıldık. Şimdi şuna "Kumsal "Eğlencesi" desek daha mı az havalı bir durum oluyor? Anlayabilmiş değilim bu İngilizce sevdasını ya neyse biz konumuza geri dönelim...
Masa olarak kullanılan fıçıların çevresinde kendilerine halk arasında "ünlü" dediğimiz insanlar var; kafamı nereye çevirsem tanıdık bir yüz çıkıyor karşıma. Yüksek dozda ve bas vuruşlarını karnınızda hissettiğiniz türden bir müzik çalarken kimsenin birbirinin söylediklerini duyabileceğini zannetmiyorum; sadece gülümseyerek anlamış gibi yapıyorlar bence. Bir fıçı kenarına da biz yenice ilişmişken, birden bire kendimi hemen karşımdan gelen Coşkun Aral'a karşı coşkuyla koştururken buluverdim. Aslında pek fazla böyle huylarım olmamasına karşılık yaptım işte; insan bazen kendisini bile tanıyamaz hale gelebiliyor! İz TV'yi keyifle izlediğimden dolayı bu beğenimi onunla paylaşmaya karar vermiştim bir kere. Tanışıp, konuşup, el sıkışarak ayrıldık.
Daha sonra taa üniversite yıllarımda Boğaziçi Üniversitesi'nin tiyatro şenliğinde tanıştığım bir arkadaşımı gördüm yirmi yılın üstüne. Büyümüş koca adam olmuş da büyük bir televizyon kanalında çalışıyormuş. Gurur duydum elbette; telefon alışverişi faslından sonra ondan da ayrıldım. Şık tuvaletler, bol makyaj, birilerine baka baka yapılan sohbetler (!); bana çok yabancı olan bu dünyayı merakla izliyordum kendi fıçımın yanı başında....

 

Bir ara tuvalete gitmek üzere kapıdan çıktığımda, içeriden bir kaç poz çekmeye çalışan bir medya ordusuyla karşılaştım. Sanki benim için gelmişlercesine omuzlarımı dikleştirip kendime "ünlü" süsü vererek, ışıklardan rahatsız olmuş gibi gözlerimi kısıp, hafifçe yüzümü buruşturarak aralarından geçip gittim. Hiç kimse benimle ilgilenmedi elbette. Ama bakın size şunu söyleyeyim; ünlü olmak da kesinlikle kolay bir şey değilmiş. Sürekli izleniyorsunuz canım; yani pek de zevkli bir yanı yok.

 

Gece ilerledikçe bas sesler karnımdan yukarıya doğru çıkıp kafama kafama vurmaya başladığında, artık mekanı terketmek gerektiğinin farkına varmıştık. Kalabalık ve ünlülerle dolu geceden, iki ünsüzün sessizce ayrıldığını kimsecikler farketmedi...

8 yorum:

  1. Umarım festivalin finaline yetişebilirim ve şu iki ünsüzle buluşup birzcık ünlerim.Ben başucuma koydum valla üstüne bir de yalan uydurdum mu tamamdır...

    YanıtlaSil
  2. Yeşim Özdemir13 Ekim 2008 13:04

    Biz iki ünsüz seni bekliyoruz:) Başucuma koyma olayına 2. bölümde geçeceğim. Görüşmek üzere;)

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel anlatmışsın herzamanki Festival koşturmacasını:))BR/Sevgilerimle...

    YanıtlaSil
  4. Yeşim Özdemir14 Ekim 2008 08:57

    Festival koşturuyor ama ben iki gündür yakalayamıyorum ne yazık ki:(

    YanıtlaSil
  5. sinemenın dişinin kovuğuna kaçmış reklam günleriBR/BR/film işteBR/BR/kimbilir neler neler dönmekte o çekilen filmin sahne arkasında da.

    YanıtlaSil
  6. Yeşim Özdemir14 Ekim 2008 13:12

    Sinema adına güzel şeyler yapılması amaçlanan bir organizasyon. Daha da gelişip farklılaşacağına inanıyorum. Ama insanın var olduğu her yerde olabilecek olumsuzluklar burada da vardır mutlaka. Katkınız için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  7. haftasonu arayı kapat bari :))

    YanıtlaSil
  8. Yeşim Özdemir15 Ekim 2008 00:28

    Evet yaaa... Haftasonu film delisi haline dönmek lasım:)

    YanıtlaSil