16 Aralık 2008 Salı

GÜZEL, NE GÜZEL OLMUŞSUN!

zurafa1Dün gece National  Geographic’in televizyon kanalında , uykusuzluğumu göz ardı edecek kadar ilginç bir belgesel film izledim. Dünya yüzeyindeki farklı kültürlere ait insanların gerek geleneklerini yaşatmak adına, gerekse kişisel tercihlerini kullanarak bedenlerinde yaptıkları değişiklikler konu ediliyordu.

İlk örnek “Uzun Boyunlu Kadınlar” ya da “Zürafa Kadınlar” olarak bilinen, Karen Kabilesi’nin kadınlarıydı. Burma sınırı yakınındaki Nai Soi köyünde yaşayan bu kadınlar, küçüklüklerinden itibaren boyunlarına taktıkları halkalarla, süregelen bir geleneği yaşatma çabasındalar. Yaşları ilerledikçe halkaların sayısı ve omuzlarına düşen yük miktarı artıyor. Halka takmayanlara ise hiç de iyi bir gözle bakılmıyor.

Onların güzellik anlayışları ve kültürleri , boyunları halkasız kadınları son derece sıradan, hatta belki de saygınlık anlamında değersiz olarak algılamalarına sebep oluyor. Burada söz konusu olan kişisel bir tercih değil de kültürel bir geçmişi geleceğe taşımak olduğu için, aslında bir yerde çok da fazla sorgulamıyorlar içinde bulundukları durumu.  Boyunlarındaki halkaya yenilerinin eklenmesi gerektiği zaman köyün büyüklerinin yardımıyla çıkartılan cenderenin, çıplak ete gömüldüğü yerlerde ciltleri nasırlaşmış ve koyulaşmış görünüyor. Ama onlar , bu izleri gururla taşımaya ve geleneklerini yaşatmak pahasına boyunlarında halkalarıyla ölecekleri günü beklemekteler.

Sonra Kamerun’da yaşayan on iki yaşında bir kız çocuğunun yaşamına giriveriyoruz. Okuldaki dersleri bittikten sonra evde anne ve anneannesinin onu beklediğini biliyor. Ona yapılacak işlem ise “Sıcak Tahta ile Göğüs Ezme”. Kuşaktan kuşağa süregelen bir uygulama bu. Annesi , kızına yapacağı işlemi kameralara anlatırken yıllar önce kendisinin ne kadar korktuğunu, kaçmaya çalıştığını, kollarından zorla tutulduğundan bahsediyor.

Bir türlü aklım almıyor. Bu kadar travmatik izler yaratan bir olayı yaşayan bir anne neden kızının da aynı acıyı çekmesini uygun görüyor? Annenin kendince açıklaması çok basit. On iki yaşına gelen kızının göğüsleri belirmeye başlamış. Bu durum , kızının dışarıdaki erkek topluluğunun ilgisini çekmesine sebep olacağından endişeleniyor. Kızını cinselliğin erken keşfinden, erken yaşta yapacağı bir evlilikten ve erken gebeliklerden korumak için, onun göğüslerini aylarca sıcak tahtalarla ezmeyi uygun buluyor. Göğüslerinin büyümesinin utancı ve tenini yakan sıcak tahtanın acısı içinde dudaklarını ısırıyor küçük kara gözlü kız çocuğu…

Aklıma birden gene özellikle Orta Afrika’da yaygın olan kadın sünneti geliyor. Kadınlığa geçiş, evliliğin ve saygınlığın bir garantisi olarak uygulanan sünnet, aslında kadın için son derece sağlıksız ve acı verici bir işlem. Bebeklikten genç kızlığa kadar herhangi bir zamanda, hatta sünnetin yapılmadığı başka bir kabileden evlenilen yetişkin bir kadına yapılan uygulama, hayatı boyunca unutamayacağı bir deneyim olarak hafızasına kazınıyor.

Bunun dışında kötü ruhları kovmak için cildin yakılması ya da kesikler açılması , kulak ve dudaklara bir takım takılar yerleştirilmesi, dişlerin testere şeklinde törpülenmesi gibi daha nice beni dehşete düşüren uygulamadan bahsedildikten sonra A.B.D’ye –daha modern sayılan dünyaya- gözlerimizi çevirdik. Burada artık gelenekler değil de kişisel tercihler ve delicesine yaygınlaşmaya başlayan güzellik tutkusunun izleri öylesine belli ki!

Önce kadınlarla başlayan bu çılgınlık furyasına şimdi de erkeklerin katılmış olduğunu şaşkınlık içerisinde izledim. Silikon uygulamalarıyla  erkekler daha iri ve diri kalça, baldır, göğüs ve baklava dilimli karın kaslarına sahip-miş gibi oluyorlar. Botox enjeksiyonu, yüz gerdirme, göğüs- popo kaldırma operasyonları, dövme, piercing bu sonu olmayan güzelleşme yolculuğunun en çok uğranan durakları arasında yer alıyor elbette…

Hangi ülkede ya da hangi zaman diliminde yaşadığımızın, ne kadar medeni olduğumuzun hiçbir önemi olmadığını bir kez daha örnekleriyle görmüş oldum. Kimi zaman belli bir kaynağa dayanarak ortaya çıkan bir gelenek, gerekirse tamamen komplekslerin körüklendiği bir sektörün yarattığı tatminsizlik olsun amaç hep güzel olmak… Daima güzel…

7 yorum:

  1. bildiğim kadarıyla kadınların taktığı bu halkalar aynı zamanda suç işlediklerinde ceza olarak da kullanılıyor. kadın büyük bir suç işlediğinde bu halkayı çıkarıyorlar ve o zamanda kadar boyun kaslarını doğru düğzgün kullanmamış ve yaylarla çok uzamış kadının boynu kafasını taşlıyamıyor ve kırılıyor. yazı için teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Aydan Atlayan Kedi16 Aralık 2008 11:54

    İnsan ne kadar tuhaf, anlamak mümkün değil. Her toplumun birbirinden farklı gelenek ve alışkanlıkları var. Birine normal gelen bir diğerine garip geliyor. Onlar bizim hangi taraflarımızı yadırgıyorlar acaba? Ben de bunu merak ediyorum.

    YanıtlaSil
  3. Yeşim Özdemir16 Aralık 2008 12:58

    - Erhan: Özellikle zina suçu işlediklerinde halkaları takamıyorlarmış. Böylece bir şekilde toplumdan itilmiş ve bir şekilde damgalanmış oluyorlarmış. Anlatıldığına göre boyunun uzamasından çok köprücük kemikleri ve gögüs kafesinin aşağı doğru zamanla itiliyormuş. Ama halkaların izleri gerçekten de çok ürkütücü idi. Katkınız için ben teşekkür ederim...BR/BR/- Aydan Atlayan Kedi: Çok haklısın Fullam. Birisine normal gelen bir diğeri için tuhaf karşılanabiliyor. Ama Afrika'daki gelenekler ne kadar garip geliyorsa piercing ve silikon uygulatma da bir o kadar tuhaf geliyor bana...

    YanıtlaSil
  4. insan bazen dünyada yaşayan tüm insanları kendi gibi zannediyor. bizim için "normal" olan şeyler onlar içinde anormal olabiliyor. garip.

    YanıtlaSil
  5. Yeşim Özdemir17 Aralık 2008 00:17

    O kadar kendimize dönük yaşamlar sürüyoruz ki sizin de bahsettiğiniz gibi herkesi kendimiz gibi yaşıyor zannediyoruz. Bize tuhaf gelen gelenekler ya da yaşam tarzlarını gördüğümüzde de aklımız karışıyor. Katkınız için teşekkürler Saklı Bahçe...

    YanıtlaSil
  6. iyi ve kötü bilinen herşeyin izi sadece kadının üzerinde...

    YanıtlaSil
  7. Yeşim Özdemir17 Aralık 2008 04:16

    Ve o kadınlar geleneklerin bir sonraki nesile aktarılmasında en büyük rolü üstleniyorlar Özlemciğim. Kendi korkularını hatırlıyorlar ama bu onların bu geleneği sürdürmesine engel olmuyor ne garip ki....

    YanıtlaSil