26 Temmuz 2007 Perşembe

ANAHTAR

54082Gözlerini avucunun içindeki anahtara dikmiş öylece oturuyordu. Dalgın hareketlerle anahtarın parlak yüzeyine, girinti çıkıntılarına parmaklarıyla dokunuyordu. Pencereden süzülen gün ışığının metaldeki yansıması ara sıra gözünü kamaştırıyordu. Hafif kaykılarak oturduğu koltuğunda öne doğru bir hamle yaptı. Dirsekleri dizlerinin üzerinde, anahtar ise birleştirdiği avuçlarının içerisindeydi şimdi. Tam 3 yıldır birlikteydiler. Hatta 10 gün önce yıldönümlerini, deniz kenarındaki minik bir otelin bahçesinde kutlamışlardı. Rengarenk kağıt fenerlerin altında ve ay ışığında ne kadar güzel göründüğünü söylemişti Kaan ona. Bütün gece sohbet etmişlerdi ama gene de yapay bir mutluluk vardı ortamda sanki. Artık uzun süredir kavga da etmiyorlardı zaten.

İkisi de çok yoğun çalışıyorlardı ve bu hafta sonu kaçamağını ayarlamakta hayli zorlanmışlardı. Sessiz bir anlaşmaydı yaptıkları aslında. Son bir deneme… Avuçlarının arasındaki anahtarı bu kez alnına bastırdı sıkıca. Alev gibi yanan alnında metalin serinliğini hissetmek iyi gelmişti ona. İlişkileri yürümüyordu ve artık her ikisinin de bu gerçeği kabul etmesi gerekiyordu. Zaman, ne kendilerini ne de birbirlerini kandırmamaları gerekecek kadar kısaydı. Kaan’ın ona evinin anahtarını verdiği gün geldi aklına. Nasıl da şaşırmıştı, hiç beklemiyordu doğrusu. Hatta başlarda tedirgin bile olmuştu. Hiçbir zaman teklifsiz olarak evine girip çıkmadı anahtarı olmasına karşın. Şimdi ise, bir zamanlar heyecanla kendi ev anahtarlarının yanına taktığı Kaan’ın anahtarını geri vermeye hazırlanıyordu.

Derin bir nefes aldı… Anahtara son bir kez daha baktı. Artık gitme vaktiydi…

………………

Kaçıncı sigarasını söndürdüğünü kendisi bile hatırlamıyordu. Sinirli bir şekilde, uzun ve kemikli parmaklarını masanın üzerinde tıkırdatıyordu. Gömleğinin üst iki düğmesi açılmış, kravatı hafif yana çarpılmıştı. Masanın üzerinde parlayan anahtara uzun uzun baktı. Dikkatini anahtarın üzerinden çekmek için ajandasındaki notlara göz gezdirmeye karar verdi. Ama anahtar bir mıknatıs gibi gözlerini kendisine doğru çekiyordu. Yoğun sigara dumanından kurtulmak için pencereyi açtı. Caddedeki otomobilleri izlemeye başladı. Füsun’la 9 senedir evliydiler. 2 tane kızları olmuştu. Üniversitede öğrenciyken tanışmışlar, okul biter bitmez de evlenmişlerdi. Bir süre sonra ikisi de birbirlerine karşı eskisi gibi heyecan duymaz olmuşlardı. Uzun iş gezileri ve yoğun tempolu yaşamları yüzünden giderek birbirlerinden uzaklaşmışlardı. Çevredeki kadınların ilgisi zaman geçtikçe hoşuna gitmeye başlamıştı. Hatta uzun süredir bir kadınla telefonlaşıp ara sıra da yemeğe çıkmaya başlamıştı. Artık daha fazla heyecan yaşamaya hazırdı. Ofisteki arkadaşlarından birisinin bu tip özel buluşmalar için kiraladığı minik dairesinin anahtarı, şu anda masanın üzerinde duruyordu. Çevresindeki bir çok erkeğin böyle davranıyor olmasından güç buluyor ve kendini haklı çıkartacak bir çok neden yaratıyordu kendince. Ama gene de ruhunun derinliklerinde bir yerde yoğun bir suçluluk duygusu yaşıyordu. Bir yanda artık aşık olmasa da beraber yaşamaya alıştığı Füsun ve kızları , bir yanda da bilinmedik ve kendini iyi hissettiği, adrenalini bol bir dünya! Karar vermek onun için çok zordu…

Derin bir nefes aldı… Anahtara son bir kez daha baktı. Artık tercih vaktiydi…

………………………

Midesinde tuhaf bir kasılma hissiyle, 14 numaralı kapının önünde duruyordu. İçeriden belli belirsiz bir müzik sesi duyuluyordu. Şiddetli yağan yağmurun altında, arabasını fark edilmesin diye bir arka sokağa parketmişti. Koşarak apartmana girerken ayağı burkulmuş ve ayakkabısının topuğu kırılmıştı. Saçlarından yağmur suları süzülürken , elleri siyah mantosunun ceplerinde, öylece kapıya bakıyordu. Kalbinin atışı dışarıdan bile duyulacak gibiydi adeta. Uzun süredir bir tuhaflık seziyordu Oğuz’da. Sık sık işi çıkıyor, randevularına geç kalıyordu. Ara sıra ona bir şeyler anlatırken kendisini dinlemediğini hissediyordu. Hatta son zamanlarda Oğuz’un cep telefonu da bir kez çalıp kapanmaya başlamıştı. Kim olduğunu sorduğunda ise “Gizli Numara” diyerek konuyu geçiştiriyordu bir şekilde. Görünürde öyle belirgin bir sorun da yok gibiydi. İkisi de ayrı evlerde yaşamanın daha güzel olacağı konusunda hemfikirlerdi. Geçenlerde bir arkadaşı Oğuz’u başka bir kadınla yemek yerken gördüğünü anlatmıştı. O da, bir kadın ve bir erkeğin yemek yemesinde hiçbir sakınca olmadığını düşündüğünü söyleyip, bir de azarlamıştı arkadaşını. Ama bütün bu esrarengiz haller bir araya gelince, bu akşamki randevularını anlamsız bir şekilde iptal eden Oğuz’un kapısının önünde bulmuştu kendisini. Her zaman alışılmış bir rahatlıkla açtığı kapıya usulca dokundu. Titreyen elleriyle cebindeki anahtarı kilide yavaşça yerleştirdi.

Derin bir nefes aldı… Anahtara son bir kez daha baktı. Artık yüzleşme vaktiydi…

………………………

Evde, çalan telefona cevap verdiğinde o gün ilk defa konuşmuş olduğunu fark etti. Saat neredeyse 14:00 olmuştu ve sesini ilk defa duyuyordu. Sesindeki pürüzü gidermek için hafifçe öksürerek boğazını temizledi. Sabah iki dilim ekmek, peynir ve sallama çaydan oluşan yavan kahvaltısını TV izleyerek yapmıştı. Oysa Can’ın olduğu sabahlar ne kadar özenli sofralar kurardı. Sadece sevgilisi için değil, evinde kim olursa olsun heyecanla ağırlardı konuklarını. Oysa yalnızken yemek yapmak bile gelmezdi içinden. Birden gece korkuyla uyandığı kabus geldi aklına. Küçüklüğünden beri hırsızlardan çok korkardı zaten. “Amann kötü bir düştü işte” diyerek aklından uzaklaştırmaya çalıştı. Sonuçta , yaşamı onun tercihiydi. Elbette tercihlerin sonuçları da her zaman istendiği gibi olmuyordu. Akşam kanepeye uzanıp bir film izlerken “Aa gördün mü?” diye her istediğinde paylaşamamanın zaman zaman sıkıntısını çekiyordu. Ya da başı ağrırken şakaklarını ovacak bir çift şefkatli elin her zaman yanında olmasını istiyordu. Evinin kendine ait bir mekan olduğunun her fırsatta altını çizerken, artık evimiz demek istiyordu. Bazen yalnız olmak çok koyuyordu. En çok özlemini çektiği ve istediği ise, kendisi içeride bir şeylerle uğraşırken, kilitte dönen anahtarın sesini duymak, gülümseyerek kapıya koşmak ve Can’ın boynuna sarılmaktı. Eskiden hiç fark etmediği bir ayrıntıydı oysa ki. Onu dinginleştirecek bir ses ve bir nefes özlemiydi bu… Can’a heyecanla telefon açtı. Akşam yemeği için evine davet etti. Sonra koridordaki ayakkabılığın çekmecesini açtı. İçinden özenle seçtiği bir anahtarı avucunun içine aldı.

Derin bir nefes aldı… Anahtara son bir kez daha baktı. Artık yaşamı ve sığınağını paylaşma vaktiydi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder