31 Temmuz 2008 Perşembe

PLAJ DEDİKODULARI

island_in_the_sun_by_indie_cisiveOrta yaşın sonlarında iki kadın, güneşlenmekten  “kızarmış tavuk” kıvamına gelmiş tenlerine pırıl pırıl parlamalarını sağlayacak havuç yağlarını sürmüş, şezlonglarda sere serpe uzanmaktadırlar. Dudaklarına sürülmüş nar çiçeği rengi rujları, boyunlarındaki süslü kolyeleri, pullu bikinileri ve topuklu terlikleriyle sanki “Düğüne gitmeden önce bir de plaja uğrayıverelim” durumundadırlar.

Kadınlardan  şişmanca olanı Handan, bir yandan elindeki yelpazeyi telaşlı bir şekilde sallayarak serinlemeye çalışırken, bir yandan da yıllardır sigara içen kadınlara has prostatik ses tonuyla konuşmaya başlar:

- Ne iyi ettik de geldik; değil mi Mine? Yani İstanbul’da kalsaydık nasıl da çatlardık sıkıntıdan!

Platin sarısı saçlarının boya zamanı gelmiş diğer kadın Emine  – bu isimden nefret ettiği için kısaltarak söylenmesi konusunda çevresindekilere hep baskı yapmaktadır-  diğerinin sözlerini sadece başıyla onaylar. Aslında çok da fazla kadının ne söylediğiyle ilgilenmemektedir. Çünkü o sırada, tahta basamaklı merdivenlerden  kumsala inmekte olan bir kadına gözlerini dikmiş, sıkıntılı bir yüz ifadesiyle incelemekle meşguldür.

Kadın, bikinisine uygun renkte bir pareoyu beline dolamış, kolunda büyük bir çanta, bir elinde kişisel gelişimi destekleme amaçlı, okuyucuyu  “ yürrü be koçum ; kim tutar seni?” türünden itekleyen kitaplardan en moda olanı  ve  yüzünün neredeyse  yarısını kaplayan beyaz kemik çerçeveli güneş gözlükleriyle,  çevresindeki bakışlardan son derece hoşnut,  podyumda geçit yapan bir manken edasıyla salınmaktadır. 

Hatta tam da yanlarından geçerken yüzünde belli belirsiz fark edilen  gülümseme-küçümseme karışımı bir ifadeyle onlara mı bakmıştır acaba?
Mine, altında katlanmış havluyu sinirli hareketlerle düzeltmeye çalışırken, dişlerinin arasından ıslık çalar gibi tıslama yükselir:

- On  sene sonra seni de görürüz güzelim…

Handan, bu lafın kime söylendiğini anlamak için  kadının öfkeyle attığı bakış oklarını takip eder ve  yüzüne gevşek bir sırıtış yayılır:

- Amaaannn sen de! Kızdığın şeye bak. O kadının her tarafı estetikli ayol! 

- Sen ner’den biliyorsun?

- Aaaa tanımadın mı? Hani şu ünlü iş adamı vardı ya? İki sene önce çok olaylı bir şekilde boşanmıştı karısından? Hani sonra da, adam bu kadınla beraber olmaya başlamıştı… Neydi adı? Mmmmm… Aman neyse işte çıkartamadım… İşte bu kadın o kadın! Uğruna yuva yıkılan hani?

- Demek, adam evliykenden varmış bu ilişki…

- Tabii şekerim… Bütün İstanbul sosyetesi çalkalandı vallahi; sen nasıl duymadın hayret!

- Aman ne bileyim…Herhalde yurt dışında olduğum bir döneme denk geldi. Çok uzun süre Paris’te kalmam gerekmişti hatırlarsan…

Mine, gözü hala oturmak için şezlong arayan kadının poposuna  takılmış bir şekilde kendi kendine mırıldanır:

- Demek estetik haaaaa!
 
Sonra duyduklarının kendisinde yarattığı neşe ile bir anda ruh hali değişiverir:

-      Offf hava da çok bunaltıcı ! Soğuk bir şeyler mi içsek acaba?
Az sonra her ikisi de, ellerinde buzlu bardaklarda hazırlanmış soda-limonlar olduğu halde gene etraflarına bakınmaktadırlar. Handan, otururken kıvrımlar oluşan göbeğinin katlarından süzülen ter damlalarını  havluyla kurular. Yanındaki çantasından rujunu ve aynasını çıkartıp özenle dudaklarını renklendirir. Taşan boyaları serçe parmağıyla dikkatle düzeltir; dişlerini de kontrol eder. Terlemekten dolayı göz altlarına  bulaşan rimel kalıntılarını telaşla siler. Artık tazelenmiş bir durumda, yeniden güneşlenmeye hazırdır.

Güneş yükselmeye başladıkça plajdaki kalabalık da giderek artmaktadır.  Çıkan rüzgarın da etkisiyle denizde insan dalgaları oluşmaktadır.  Rengarenk makarna adı verilen sünger silindirlerle kendisini emniyete alanlar, kıyıda yanındakiyle sohbeti koyulaştırmış annesinin dikkatini çekmek için avaz avaz bağıran çocuklar, maske ve paletle sığ sularda bikinili balık avına çıkanlar  ve meşhur “deniz çiftleri”.

“Deniz çiftleri” tanımlaması, Handan’ın bulduğu bir benzetmedir… Evli ya da sevgili olan bazı çiftler, denize girdiklerinde de “çift” olma hallerini sürdürürler. Yüzme ya da dalma gibi aktiviteler yerine kucak kucağa denizde öylece durmayı tercih ederler. Ara sıra da minik öpücüklerle  ve tuhaf su şakalarıyla ortamlarını biraz daha hareketlendirirler. Yine böyle bir deniz çiftini gözlemekte olan kadın, biraz sinirli biraz da isyankar bir ses tonuyla mırıldanır:

- Böyle yerlere aslında sevgilinle geleceksin…

- Amannn boş ver… N’aapalım yani? Sevgililer gelir geçer; arkadaşlar kalır hayatım. 
Kadının hala dalgın dalgın deniz çiftini izlediğini görünce, Mine sesine zorlama da olsa neşeli bir ton vermeye çalışır:

- Hem sevgilin oldu mu, dün akşam diskoda gördüğümüz  şu Lost’taki Sawyer’a benzeyen adam gibi olacak… Bütün kadınlar pervane oldular vallahi… Adama bir dakika nefes aldırmadılar. Ama bizim de az hayranımız olmadı hani!

- Oldu olmasına da… Hala kendime gelemedim… Daha kaç gece dayanılır ki bu tempoya? Genç değiliz eskisi gibi…

“Genç değiliz eskisi gibi”… Bu cümle,  sessiz ama yıkım gücü çok şiddetli bir bomba etkisi yaratmıştır her iki kadın için de… Gafil avlanmış; midelerinde tuhaf bir kasılma yaratmıştır. Sanki  özenle dizilmiş bütün domino taşlarını yerle bir edecek olan o  ilk hareket gibidir… Bir süre için ikisi de sessizleşir. Sanki artık genç olmadıklarını henüz  o anda fark etmiş gibidirler.

Uzadıkça uzayan sessizliğe dayanamayan Mine , bıkkın bir ses tonuyla :

- Denize girip biraz serinlesek mi?

Handan, üzerindeki pullu bikiniye umutsuzca bakarak başını iki yana sallar:

- Bu, yüzmek için değil ki; güneşlenmek için… Sen gir istersen…

- Yok canımmm! Tek başıma yüzsem n’olacak ki?

Hemen yanlarındaki hasır örgü şemsiyenin altında güneşlenen iki adamın onlara bakarak konuştuklarını fark ederler aynı anda… Bu bakışlar karşısında her ikisi de oldukları yerde biraz daha toparlanır, yüzlerine yapmacık gülümsemeler takınır ve göbeklerini içeri çekmeye çalışırlar.

Az önce konuştukları yaş, gençlik ve hızla ilerleyen zamanla ilgili endişeleri bir anda uçup gidivermiştir adeta… Plaj görevlisinden içecek bir şeyler isterler. Sanki o bakışları görmemiş gibi , hiç önemsemiyormuş gibi ya da alışıkmış gibi bir umursamazlığa bürünürler. Dengeler dönmüştür yeniden ve tam da istedikleri noktada durmuştur.

Ter gibi yapış yapış bedenini saran güvensizlik duygusundan bir anda sıyrılan Handan, yelpazesini tekrar edayla savurmaya başlar:
- Biliyor musun şekerim? Geçen sene de buraya gelmiştim; bizim sinemacılarla… Buranın ambiyansı  çok farklıdır. Hep ünlüler takılır buraya… Hatta bir gün … Mmmmm… Neydi onun adı? Hani bir dizi var ya…

Mine, bir an için sorulan sorunun yanıtını doğru verebilmek adına hevesle atılır:

- Hangi dizi ki?

- Canım, hani şu kızla oğlan birbirine aşık oluyorlar da, aileleri karşı çıkıyor… Amaaannn neyse işte hatırlayamadım… İşte ondaki esmer yakışıklı bir adam vardı yaaa…Onunla akşam aynı masada yemek yedik… Vallahi televizyonda göründüğünden daha yakışıklı. Bembeyaz dişler; bir de boy pos var ki görme!
- Ayyyy ne güzel! Ne şanslısın… İnşallah ben de ünlü birini görürürüm buralarda…

Handan, sanki her gün ünlü biriyle mesai yapmaktaymışçasına sesine umursamaz bir ton vererek:

- Kesin görürsün… Birazdan gelir yine birileri…

İki kadın da  parlak taşlarla süslü güneş gözlüklerinin arkasından kan ter içinde, plajı meraklı gözlerle taramaya başlarlar…

1 yorum:

  1. Valla Yeşom, akşam vakti sıcaktan bunalmışken çok keyifli geldi yazın.BR/Ben zaten şu denize girerken makyaj yapan kadınlara hayranım hayran:))))BR/Sevgilerimle...

    YanıtlaSil