12 Nisan 2007 Perşembe

DENİZİ GÖRMELİYİM!

35353Sabah uyandığımdan beri kafamda aynı düşünce dönüp duruyordu. Kötü, kabuslarla dolu bir gece geçirmiştim. Böyle bir gecenin sabahında da kötü uyanmıştım haliyle. Huzur bulmak için denize gitmeliydim. Mutlaka! Öğle arasını zor ettim. Falezlerin üzerinde yerleşmiş bir gözlemeciye gitmeye karar verdim. İçeride 4-5 kişi vardı sadece. Pencerenin kenarında bir masa seçtim kendime, buradan bütün körfezi izleyebilecektim. Açık bir çay ve kıymalı, yağsız bir gözleme istedim.

Gökyüzü kapkara ve kocaman bulutlarla kaplıydı. Çok hafif bir rüzgar, falezlerin üstünde yerleşmiş kargıları hafif hafif dalgalandırıyordu. Deniz ise açık maviden mora kadar türlü renge bürünmüştü. Uzakta bir balıkçı teknesi seçiliyordu hayal meyal. Bir sürü martı, sağ tarafa doğru bir yerde denizin üstünde gruplaşmışlardı.

Yirmili yaşlardaki garson siparişlerimi getirdiğinde, elinin nasıl olduğunu sordum. 1 hafta önce kahvaltıya gittiğimizde eline çay döküldüğünü anımsadığımı söyledim. Hafif şaşkın ve utangaç bir ifadeyle, bir süre canının yandığını sonra da iyileştiğini söyledi. Yavaş yavaş yeni gelenler olmaya başladı. Takım elbiseli adamlar, eşofmanlı kadınlar... Kimisi karşısındakiyle sohbet ediyor, kimisi gazetesine gömülmüş ya da elindeki cep telefonuna dalgın dalgın bakıyordu. Kimsenin denizle ilgilenmiyor olması ilgimi çekmişti doğrusu. Sadece piyano ile çalınan bir ezgi, kulaklarımdan ruhuma akıyordu adeta. Kendimi bir filmin romantik bir sahnesinde gibi hissettim bir anda. Ben de başrolde tabii ki! Çayımdan bir yudum daha alıp, tekrar denizime döndüm.

Birden rüzgar şiddetini arttırmaya başladı. Az önce sakin sakin duran martılar, denizdeki dalgaların büyümesi yüzünden , şimdi havada daireler çizmeye başlamışlardı. Kendi kendime “ Deniz beni sakinleştireceğine, ben denizin huzurunu kaçırdım “ diye düşünerek acı acı gülümsedim. İçimdeki fırtına, adeta benden ona geçmişti. Az önce gördüğüm balıkçı teknesi, hızla kıyıya doğru gelmeye çalışıyordu. Hatta açıktan iki tekne daha ona katıldılar. Deniz gerçekten de ürkütücü görünüyordu. Camın kenarındaki kargılar, cama vurmaya başlamışlardı. Bir an , içeriye ıslık çalarak giren rüzgardan ürperdim ve ceketimi giydim. Ciddi ciddi fırtına çıkmıştı.

Birden gözüm, tek başına uçan bir martıya ilişti. Esen sert rüzgara karşın, öylesine kendisinden emin ve öyle mağrur uçuyordu ki! Dakikalarca gözlerimi ondan alamadım. Bazen rüzgarın etkisiyle, olduğu yerden geriye doğru sürükleniyor, sonra gücünü toplayıp tekrar yoluna koyuluyordu. Hiç yılmadan , defalarca bunu yapmasını izledim.”Aynı bizler gibi” diye düşündüm. Kimi zaman yerimizde duruyor, kimi zaman dibe vuruyor ama sürekli ileriye gitmeye çabalıyoruz.

Gitme vaktim geldiğinde son bir kere denize baktım. 1 saat önceki haliyle o kadar farklıydı ki, şaşırdım. Neredeyse güneş açacaktı, dalgalar da dinginleşmeye başlamıştı. Bir anda farkettim ki “Fırtınalar her zaman kötü değildir. Bazen de kara bulutların dağılmasını sağlar!” Gülümsedim.

2 yorum:

  1. Cama vuran kargılar-kızıldereli saldırısı gibi_ içsel bir ihtilal vurgusu mu yoksa karga mı? cama vuranlar :)

    YanıtlaSil
  2. Görülmeye değer bir manzaraydı. Antalya'da rüzgar bir başka güzeldir. Tıpkı şu anda olduğu gibi...

    YanıtlaSil