16 Ekim 2007 Salı

İTİRAF EDİYORUM

69848Ben bir hırsızım sayın hakim… Evet, çaldım! Ama sorun bakalım niye çaldım? Aslında hiç planlamamıştım da! Nasıl olduğunu bile anlayamadan oldu bitti işte… Eskiden duyardım bu tür hırsızlıkları, “Nasıl yapıyorlar ?” diye hayrete düşerdim hep; hatta içten içe de biraz kıskanırdım doğru söylemek gerekirse. Gün oldu, devran döndü ve yaşadıklarım beni de bu noktaya getirdi. Nasıl mı oldu? Tabii, en başından anlatayım en iyisi…

Sıradan bir hafta sonu akşam üstüydü. Hava kararmak üzereydi. Pek de keyifli olduğumu söyleyemeyeceğim. İstediğim hiçbir şey yolunda gitmiyordu; elimi neye atsam kuruyordu adeta… Canım çok sıkkındı anlayacağınız. Affedersiniz hakim hanım, ne dediğinizi duyamadım? Haaa elbette ki sağlığım yerinde çok şükür, ama bu gidişle onu da kaybetmekten korkuyorum haliyle. Neyse, konuyu dağıtmayayım. Yolda giderken birden bire Hayat Hanım’ın önümde yürüdüğünü fark ettim; nerede görsem tanırım zaten. Onu yakalamak için adımlarımı sıklaştırdım. Sessizce arkasından yaklaştığım sırada karşıdan gelen bir başka kadını gördü ve aniden duruverdi. Birden ne yapacağımı bilmez bir halde, yol kenarındaki vitrine bakıyormuş gibi yaptım; kulağım onlardaydı ama. Adının Kader olduğunu duyduğum diğer kadınla ayaküstü koyu bir sohbete başladılar. Kahkahaları sinir bozucuydu…

İşte o anda bu hırsızlığı yapmaya karar verdim; hiç düşünmedim. Konuşmaya o kadar yoğunlaşmışlardı ki, Hayat Hanım cebine daldırıverdiğim eli hiç fark etmedi bile… “Hanım” diyorum ama aslında bana hiç de hanım hanımcık davranmadığını da belirtmek isterim. Neyse… Ne diyordum? Cebin dışarıdan göründüğünden çok daha büyük olduğunu fark edince şaşakaldım. Dipsiz bir kuyu gibiydi adeta. İçindekileri , önce şöyle kocaman avuçladım; alabileceğimin en fazlasını ele geçirmekti niyetim. Fakat bir türlü istediğim kadarını tutamadım; ne kadar çabaladıysam da olamadı bir türlü. Birkaç denemeden sonra yakalanmaktan da korktuğum için elimdekine razı olarak geldiğim gibi sessizce uzaklaştım yanlarından.

Gölgelerin kararttığı bir duvarın dibinde durdum. Çaldığım ganimeti sıkmaktan sırılsıklam terlemiş ve ağrımış parmaklarımı açtım. Ne çaldığımı ben de bilmiyordum. Daha doğrusu ne çaldığımı biliyordum da, ne kadar çalabildiğimi bilmiyordum. Elbette düşündüğüm kadar çalamamıştım. Gene canım sıkılmıştı ama tuhaf bir haz da duymuştum aynı zamanda. Hep “Hayat” mı beni ters köşeye yatıracaktı? Olsun işte, ben de elimi cebine daldırıp ondan en değerli şeyini, biraz zamanını çalmıştım… Ama aslında o benim zamanımdı zaten. O benim zamanımı benden almıştı! Ama geri vermedi işte ben ne yapayım?

Ruhum acıkmıştı hakim hanım, onu doyurmalıydım; yoksa ölecekti! Siz hiç böyle hissetmediniz mi? Her türlü olumsuz düşünceden uzak, doğrunun ve yanlışın olmadığı, dünü ve yarını düşünmediğim, üzüntülere ara vermek istediğim bir parça zaman çaldım sadece… Kendimi mi kandırıyorum? Evet! Tam da yapmak istediğim şey buydu zaten… Kendimi cam bir fanusun içine kapatmaktı bir süreliğine de olsa. Hem, yokluğunu “Hayat” fark etmeyecek bile büyük olasılıkla… Onun cebinde kocaman yıllar birikmişken, içinden aldığım saatlerin ne önemi var ki? O cepte sizin bile yıllarınız durmuyor mu sanıyorsunuz? Asıl hırsız o bence! Hayallerimizi, sevdiklerimizi, ideallerimizi çalmıyor mu bizden sinsice?

Evet… İtiraf ediyorum … Ben “Hayat”ın cebinden zaman çaldım. Ama pişman değilim. Beni yaşadığım hayat bu noktaya getirdi. Efendim? Çaldıklarımı ne mi yaptım? Eeee son saniyesine kadar bir güzel harcadım elbette! Kötü bir niyetim yoktu ki... Çok klasik olacak farkındayım ama ben masumum! Beraatimi talep ediyorum sayın hakim! Saygılarımla…

Not: Sevgili Neşe… Şimdi sana soruyorum:

1- Ben şimdi bu durumda kaç yıl hüküm giyerim?

2- Avukatım olur musun:)

1 yorum:

  1. "Ey hayat
    Bir gün daha sildik borcundan haberin olsun"... Daha çok borç sileriz dilerim...

    YanıtlaSil