
27 Aralık 2007 Perşembe
KUŞ

12 Aralık 2007 Çarşamba
SESSİZ, SİTEMSİZ

Onlar… Ailemizdi bizim… Annemiz, babamız, kardeşimizdi. Eşimizdi; sevgilimizdi, vazgeçilmezimizdi… Dostumuzdu; zaman akarken bulduklarımızdı. Sevgimizle gövdelenen paylaşımlarımızdı bizi bize bağlayan. “Biz” olmayı mı kanıksadık; yoksa birlikte geçireceğimiz zamanın sonsuz mu olduğunu sandık? Peki, sonu fark ettiğimizde, çok mu geç kalmıştık? Yeterince sevebildik mi onları? Doyasıya; hatta doymayasıya…
6 Aralık 2007 Perşembe
DÖNÜŞ

25 Kasım 2007 Pazar
BAŞKA DÜNYANIN İNSANLARI

21 Kasım 2007 Çarşamba
ARMAĞAN

Avuçlarının içinde ne görmek istiyorsun, ona karar ver. İyice düşüncelerine yoğunlaş ve gözlerini aç! Ne görüyorsun? Hiç bir şey mi? İnan bana, daha iyisini yapabilirsin…
13 Kasım 2007 Salı
FOTOĞRAFLAR VE ÖYKÜLERİ

Her zamanki öğle yürüyüşlerimden birisinde, minik taş bir merdivenle çıkılan mavi bir kapının önünde durdum. Burada, mavinin çeşitli tonlarında boyanmış kapılar hep farklı bir his uyandırıyor bende. Önce uzun süre kapıyı inceledim. Sonra deklanşörüme bastım. Güzel çıkıp çıkmadığını kontrol ettiğim sırada, kapı açıldı ve içeriden gözleri de, aynı o güzel kapı gibi masmavi olan, aydınlık yüzlü bir kadın çıkıverdi:
- Merhaba…
- Merhaba…
- Uzun süredir hayran hayran kapınızı inceliyorum.
- Aaaa beğendiniz mi?
- Evet, hem de çok!
11 Kasım 2007 Pazar
ORMANA GÜNLÜĞÜ-2

Yıl 2007 … Bitmek bilmez bir yolculuktan sonra nihayet dünya çevresinde yörüngeye girdim. Kendime, dünyada yaşayan insan ve diğer canlı türleri ile ilgili inceleme yapacağım yeni bir yer belirledim. Tabii sizin hayal ettiğiniz gibi uzun süren bilimsel araştırmalarla ineceğim yeri tespit ettiğimi söylemek isterdim. Aslına bakarsanız aramızda kalsın, üstlerim de öyle yaptığımı zannediyorlar. Bense şöyle bir yöntem izlemeyi daha çok seviyorum. Dünya haritasını önüme seriyorum. Gözümü kapatıp, işaret parmağımı rastgele bir noktaya basarak önce bir kıta seçiyorum. Aynı yöntemle ülke, il, hatta daha küçük yerleşimlere kadar iniyorum. Şimdi izninizle, gene aynı yöntemle son olarak seçmiş olduğum yerin koordinatlarını amirlerime bildirmek zorundayım…
7 Kasım 2007 Çarşamba
İLK GECE KORKUSU

5 Kasım 2007 Pazartesi
ORMANA GÜNLÜĞÜ-1

25 Ekim 2007 Perşembe
SİS

Karanlıkta el yordamıyla elektrik anahtarını arıyormuşçasına ellerimizi ileriye uzatmış ve parmaklarımızın ucu kaybolmuşken o bilinmezde…
Bu lanet olası sis üzerimize bu kadar çökene kadar, nasıl olup da fark etmediğimizi düşünüyoruz şaşkın şaşkın…
Oysa ki başka diyarlarda bunların olduğunu duymuştuk, biliyorduk… Peki neden umursamadık? “Bize bir şey olmaz “ mıydı güvendiğimiz? Neydi bu aymazlığımızın sebebi?
16 Ekim 2007 Salı
İTİRAF EDİYORUM

Sıradan bir hafta sonu akşam üstüydü. Hava kararmak üzereydi. Pek de keyifli olduğumu söyleyemeyeceğim. İstediğim hiçbir şey yolunda gitmiyordu; elimi neye atsam kuruyordu adeta… Canım çok sıkkındı anlayacağınız. Affedersiniz hakim hanım, ne dediğinizi duyamadım? Haaa elbette ki sağlığım yerinde çok şükür, ama bu gidişle onu da kaybetmekten korkuyorum haliyle.
9 Ekim 2007 Salı
ÇERÇEVE

- Hanım? Ne o; ağlıyor musun sen?
- Benim açtığım baklavayı çok sever Mehmet’im. “Anacığım senin baklavan kimseninkilere benzemez” der ya …Doğduğundan beri ilk defa bu bayram ayrı düştük. Bayramda gelene gidene de ikram lazım. Yapıyorum ama boğazımdan da geçmeyecek onsuz.
3 Ekim 2007 Çarşamba
İÇ İÇE

30 Eylül 2007 Pazar
ÖĞRENMENİN YAŞI YOK!

- Bak şimdi anne! Bilgisayarı şu düğmeye, ekranı da bu düğmeye basıp açacaksın. Bak, şu mavi kutu modem; internete bağlanmamızı sağlıyor. Bunun da düğmesine basalım. Şimdi bekleyeceğiz. Kum saatini gördün mü?
- Kum saati kayboldu. Şimdi ne olacak? Bağlandık mı?
23 Eylül 2007 Pazar
ZIT

16 Eylül 2007 Pazar
38 Mİ? NE ÇABUK?

4 Eylül 2007 Salı
SAKARLIK TARİHİM- ÖZEL SAYI

26 Ağustos 2007 Pazar
BİR MAHKUMUN GÜNLÜĞÜ

Neredeyim ben? Burası da neresi? Her taraf kapkaranlık! Bir şey göremiyorum ki… Ne işim var burada benim? Peki, ne kadar zamandır buradayım? Hiç bir şey bilmiyorum. Korkmalıyım belki, ama öyle de hissetmiyorum. Heyyy! Orada kimse yok mu? Yanıt veren yok… Nasıl geldim ben buraya? Uzaklardan garip bir ses duyuyorum. Çok tek düze… Tuhaf! Sadece çok uykum var. Uyumak istiyorum. Evet evet, uyumalıyım… Nerede olduğumu daha sonra keşfederim!
6 Mart 2007
Hücreme yavaş yavaş alışmaya başladım. Her zaman duyduğum o gizemli sese de. Nereden geldiğini bilemiyorum hala. Olsun; duymak beni rahatlatıyor. Bütün günü yatarak geçiriyorum neredeyse. Ama canım çok sıkılıyor tek başıma. Ara sıra dışarıdan sesler duyuyorum belirli belirsiz. Dışarıda birilerinin olduğu kesin! Peki kim bunlar? Bana neden görünmek istemiyorlar? İyi insanlar olduklarını düşünüyorum; çünkü bana iyi bakıyorlar. Üşümüyorum, terlemiyorum da… Yemekle de ilgili hiçbir problemim yok. Aslına bakarsanız, şu karanlık da olmasa hiç de fena değil doğrusu! İyi ama beni zorla neden burada tutuyorlar?
12 Ağustos 2007 Pazar
YAŞAM DEFTERİM

3 Ağustos 2007 Cuma
KIRIK DÖKÜK DÜŞLER

Kalkıp odanın içerisinde ileri geri dolaşmaya başladı. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu adeta. Çalan telefonun sesiyle irkildi. Sonra arayanın "O" olmadığının farkına vardı. Çünkü "O" aradığında farklı bir melodi çalıyordu; aileden olanlar aradığında olduğu gibi. Telefon rehberindeki gruplarda aile bölümüne kaydetmişti "O"nu . Sanki oraya kaydedince aile olma şansları varmış gibi düşünmüştü. "Salaksın kızım sen!" diye söylendi. Telefon hala ısrarla çalıyordu... Kimseyle konuşmak istemiyordu. Hele de birilerine sesindeki kırıklığın sebebini anlatmak hiç istemiyordu.
26 Temmuz 2007 Perşembe
ANAHTAR

İkisi de çok yoğun çalışıyorlardı ve bu hafta sonu kaçamağını ayarlamakta hayli zorlanmışlardı. Sessiz bir anlaşmaydı yaptıkları aslında. Son bir deneme…
19 Temmuz 2007 Perşembe
RAKI ŞİŞESİNDE BALIK

17 Temmuz 2007 Salı
EEE KEZİBAN?

Bu sefer genç bir kadın olarak karşımdaydı. Küçük ama biçimli gözleri pırıl pırıl parlıyordu. "Hadi otur bakalım" dedim..."Anlat! Nasılsın?"
5 Temmuz 2007 Perşembe
HABERİN SINIRI YOK MU?

3 Temmuz 2007 Salı
SÖZ UÇAR, YAZI KALIR

20 Haziran 2007 Çarşamba
NEREDEYİM?

Sanırım biraz önce yağmur yağmış. Taşların üzerinde , sokağın sonunda bulunan sokak lambasının cılız ışığının yansımalarını görebiliyorum. Elimle saçlarıma dokunuyorum; ıslaklar… Üzerimdeki giysiler de öyle… Şaşırıyorum. Yağmurun altında, nerede olduğunu bile bilmediğim bu sokakta ne işim var benim?
19 Haziran 2007 Salı
SICAK, ÇOK SICAK OLACAK BU GECE!
Saatin tik-takları beynimin labirentlerinde yankılanıyor. Öğle arası yemeğe çıkma gafletine düştükten sonra, serin bir mekanın özlemiyle, koşar adım geri döndüm. Sıcağın yorgunluğu çöktü üzerime. Her ne kadar hava durumunda sıcaklık 34 derece olarak belirtiliyorsa da, arabanın termometresi gölgede 38, 5 'u gösteriyordu. Kapı ve pencereler sıkıca kapalı, klima var gücüyle çalışıyor. Oysa ben, pencereden gelen rüzgarı hissetmeyi , kuş seslerini dinlemeyi ve çimenleri koklamayı istiyordum. Her yaz , sıcaklar bastırdığında , dört duvar arasına tıkılmaktan ve terlemekten nefret ediyorum. Sabah duş alıp, ferah ve taze bir şekilde güne başlamışken, daha üzerinden 5 saat geçmiş olmasına karşın, tekrar bir duş alabilmek için yanıp tutuşuyorum.
Genelde güneydeki bütün kentlerde sıcaklıklar birbirine yakın olsa bile, Antalya'nın neminin üzerine nem görmedim ben henüz. Varsa da onlara sabır dilemek gerek!
12 Haziran 2007 Salı
SOKAKTA

Apartmanımızın arkasında bir incir ağacı vardı. O zamanlar bize kocaman görünürdü. Onun gövdesini, kargılarla çevirip minik bir kulübe haline getirmiştik. İçini bir güzel süpürüp, yerlere kilimler sermiştik. Evden ya da bakkaldan gazoz, bisküvi alıp orada yerdik sıcak öğle sonlarında. Yaprakların hışırtısı ve tatlı serin gölgesi hala hatırımda...
7 Haziran 2007 Perşembe
OYNAMAK GEREK!

15 Mayıs 2007 Salı
ELVEDA...

Şule ve Bülent… Yaklaşık 15 sene öncesine dayanan dostlukları, ikisi de başkalarıyla evlenip ayrıldıktan sonra, aşka dönüşmüş iki insan. Bülent’i , Şule aracılığıyla tanımış ama kısa sürede çok şey paylaşmıştık. Bülent, Kocaeli’de yaşıyordu, Şule ise Antalya’da…Her ikisi de birbirlerinin yanında iş bulamamışlardı 1 senedir. Geçtiğimiz haftasonu artık Kocaeli’de ev ve okul bakmaya başlamışlardı. Bütün planlarının altüst olacağını nereden bileceklerdi ki?
9 Mayıs 2007 Çarşamba
GİTMELİYİM

5 Mayıs 2007 Cumartesi
SEN GİDERKEN

Arabamın arka koltuğundan bana doğru uzandın. Az önce bana vermiş olduğun papatya saçlarımda takılıydı. Burnunu burnuma sürttün, sonra da minicik bir öpücük kondurdun yanağıma. İkimizin de gözleri dolu doluydu… Ağladığımı görmemen için başımı çevirip sesimde neşeli bir ton yaratmaya çalışarak vedalaştım seninle. Yüzün asıldı. İkimiz de ayrılmayı istemiyorduk çünkü. Olması gereken ise şimdilik buydu. Sonra…
28 Nisan 2007 Cumartesi
ZEYTİNTAŞI MAĞARASI

İçeriye hiçbir şekilde fotoğraf makinesi ve kamera alınmıyor. Flaşların mağara yüzeyine zarar verdiğini bildiğimiz için tripotlarımızı da almıştık ama ne yazık ki çekim yapamadık.
23 Nisan 2007 Pazartesi
HAVUZLARINIZA İYİ BAKIN

İlişkiler ve havuzlar birbirine benzer aslında , hiç farkettiniz mi? Amaç, ikisinin içindeyken de huzur ve rahatlık hissetmektir. Kendini bırakmaktır. İkisinin de oluşum aşamasında büyük bir özen vardır. İleride içine dolduracaklarının sağlam bir şekilde korunması ve bir takım kaçaklar olmaması için titizlikle hazırlık yapılır. Daha güzel görünmesi için güzel fayanslar ya da sözcüklerle döşenir zemini. Sağlamlık kadar, içinde kalma isteği de devam ettirilmelidir çünkü.
19 Nisan 2007 Perşembe
UTANÇ KAMPI TEREZİN-2
Duş ve dezenfeksiyon odasına girişte sağda, büyük basınçlı bir kazan gözüme çarptı. Burada mahkumlar kıyafetlerini kazanın içine atıyor ve duş bölümüne geçiyorlarmış. Her duşun altında ortalama 7 kişi oluyormuş . 1, 5 dakika içinde de yıkanıp diğer taraftan kıyafetlerini almaları gerekiyormuş. Bazen de duştan su yerine, zehirli gaz veriliyormuş... Bir duş başlığının altında durdum. Çevreme bakındım. Bir anda bütün sesler ve yüzler silinmişti adeta. Boğazım düğümlenmiş , gözlerim dolmuştu. Tarif edemeyeceğim bir acı hissettim. Kısacık bir sürede yıkanmaya çalışırken musluklardan gelen zehirli gazı hayal ettim. Önce ne olduğunu anlayamadılar büyük olasılıkla. Sonra birer birer ölmeye başladılar...Önce yaşlılar ve çocuklar... Çığlıklar ve üstüste yığılan çırılçıplak bedenler. Bu duvarlara onların ruhu sinmişti adeta... Bir an önce buradan çıkmalıydım!
18 Nisan 2007 Çarşamba
UTANÇ KAMPI TEREZİN-1
Ağustos 2006; Prag'dayız. İki gündür, bu masal kentinin dantel gibi işlenmiş bir çok sokağını adım adım gezdik. Rehberimiz, Hitler'in bile bombalamaya kıyamadığı iki kentten birisinin Prag olduğunu söyledi ve arkasından ekledi: “Yarın sabah, isteyenlerle Terezin Toplama Kampı gezimiz var. Katılacaklar lütfen isimlerini yazdırsın...” Bir an için duraksadım. Turumuz başlayalı henüz 2 gün olmasına karşın sanki haftalardır tatildeymişim gibi dingin ve gevşemiş hissediyordum kendimi. Terezin Kampı'nın duygusal olarak beni sarsacağına da emindim. Ama gene de tarihi bir gerçeği yerinde görebilme şansını da kaybetmek istemiyordum.
12 Nisan 2007 Perşembe
DENİZİ GÖRMELİYİM!

Gökyüzü kapkara ve kocaman bulutlarla kaplıydı. Çok hafif bir rüzgar, falezlerin üstünde yerleşmiş kargıları hafif hafif dalgalandırıyordu. Deniz ise açık maviden mora kadar türlü renge bürünmüştü. Uzakta bir balıkçı teknesi seçiliyordu hayal meyal. Bir sürü martı, sağ tarafa doğru bir yerde denizin üstünde gruplaşmışlardı.
10 Nisan 2007 Salı
İYİ MİSİN MUSTAFA?

Kapı çalınıp , gelmesini söylediğimde kapı aralığından 9 yaşlarında bir erkek çocuk göründü. Arkasında duran öğretmenine son bir kere bakarak, kapıyı kapatıp oturmasını gösterdiğim koltuğa ilişti. İlişti deme sebebim şu, hani, kadınlar oturduğunda -özellikle etek giymişlerse- her iki bacaklarını birleştirip zarifçe yana doğru uzatırlar ya, Mustafa da aynen bu şekilde oturdu. Kendimi tanıttım ve sonra havadan sudan sohbet etmeye başladık. Bu arada onu izliyordum. Çok güzel bir çocuktu.
2 Nisan 2007 Pazartesi
SAKARLIK TARİHİM-2

(Dikkat: Söz konusu sakarlıklarda dublör kullanılmamıştır! )
Şimdi , adettendir ya, başlangıçta ilk bölümün kısa bir özeti geçilir. İlk yazımı okuyanlar bu bölümde mutfağa gidip kendilerine bir çay alabilirler ya da tuvalete falan gidebilirler. Sıkılmayın diye söylüyorum. Ben alınmam…İlk blogumda, yaptığım sakarlıkları şöyle bir gözden geçirip, hangi sakarlığı kaç kere yaptığım ve kendime çözüm olarak neler önerebilirim, listeledim. Sakarlıklarımı değerlendirirken de zorluk derecesine göre 1’den 10’a kadar bir Sakarlık Puanı (S.P.) verdim. İlk bölümü okuyanlar da gittikleri yerlerden döndüler ve yerlerini aldılarsa , başlayabiliriz artık…
İşte yeni sakarlık listem :
16 Mart 2007 Cuma
IŞIĞIN VE GÖLGENİN DANSI

Odamızdayız ama sanki başka bir yerde gibiyiz. Ayrıntıların kaybolduğu, sadece mum alevi ve gölgelerin dans ettiği bir dünya adeta... Alevin üzerine doğru yüzümüzü yaklaştırıyoruz. Alttan gelen ışıkla yüzlerimiz çok tuhaf görünüyor doğrusu. Hangimizin daha korkunç göründüğüne karar vermeye çalışıyoruz.
11 Mart 2007 Pazar
AKDENİZ DİNGİN, BEN DİNGİN

Bütün kaslarınızın birer birer gevşediğini hissediyorsunuz. Ellerinizi suyun üzerinde sakince kaydırıyorsunuz. Denizin avuçlarınızda yarattığı his hoşunuza gidiyor. Sonra eliniz saçlarınıza gidiyor. Saçlarınızın bir yosun gibi, denizin ahengiyle salındığını fark ediyorsunuz. Ayaklarınızı minik çırpmalarla suda hareket ettiriyorsunuz. Çıkardığınız sesleri dinliyorsunuz. Uçuyormuşçasına kollarınızı ve bacaklarınızı açıp kapatıyorsunuz. Nasıl bu kadar hafif olabildiğinize bir kere daha şaşırıyorsunuz ; gülümsüyorsunuz…
7 Mart 2007 Çarşamba
YAŞLANMAK MI? O DA NE?

Oturma odasına geçtik birlikte. Anneannem salonda pencerenin kenarında bir sandalyeye oturmuş, birine de ayaklarını uzatmış, klima çalışırken üzerinde kocaman bir battaniye yığınıyla oturuyordu. Dışarıda hızla akan trafiği ve gelen geçenleri izliyordu. Televizyondan bir türkü programının sesi geliyordu. Ara sıra da yanındaki sehpanın üzerinde duran açık limonlu çayından minik yudumlar alıyordu. Dilimlenmiş meyvelerle dolu tabak da yanıbaşındaydı.
28 Şubat 2007 Çarşamba
"OLMAK" YA DA "OLAMAMAK"

İlk defa adet görmemizden (ki ortalama 12-13 yaş diyelim) , menapoza kadar (ortalama 50 yaş dersek) geçen sürede yaklaşık 38 yıl x 12= 456 kere adet görüyoruz. Bir de bunu yaklaşık 7 gün ile çarparsak, ömrümüzün kaç yılını adet görerek geçirdiğimize şaşıracaksınız. Hadi sizi yormadan söyleyeyim neredeyse 9 yıl! Tuhaf değil mi?
18 Şubat 2007 Pazar
MAVİ ŞEMSİYE

Bir kadın ve bir adam… Camları buğulanmış bir arabanın içinde oturmaktaydı. Kaportaya düşen damlaların tıkırtısı giderek şiddetini arttırıyordu. Yarı açık camlardan dışarı Sezen Aksu’nun “Eskidendi, Çok Eskiden”in melodisi ağır ağır gökyüzüne doğru yayılıyordu. Ön camdan seyrettikleri deniz, yağmur damlaları camdan süzülürken giderek bulanıklaşıyordu, ta ki silecekler damlaları camın üzerinden sıyırıncaya kadar.
14 Şubat 2007 Çarşamba
HAKKINI VERECEKSİN

Deniz kenarında otururken, denizdeki mavinin tonlarını, griyi, yeşili , hatta kahverengiyi fark ediyor musun? Dalgaların büyüklüğünden tuhaf, ürküntüyle karışık bir haz alıyor musun? Dingin bir denize bakarken, o sakinlik, senin ruhundaki fırtınaları da dindiriyor mu? Havadaki iyot kokusunu hissediyor musun? Bulutların suya yansımalarını izleyip, küçüklüğünde yaptığın gibi, yine “bulutları bir şeye benzetme oyunu” oynuyor musun kendi kendine? Rüzgârla yüzüne vuran küçücük tuz zerreciklerini hissedip gülümsüyor musun? Uzaktan geçen bir yelkenliyi görüp onun içindekileri ve nereye gittiklerini tahmin etmeye çalışıyor musun? O teknede olup gitmeyi düşünüyor musun ya da?
8 Şubat 2007 Perşembe
İYİ Kİ VARSIN ANNE!

Yazlık sinemaya giderken , beni götürmediğiniz için ortalığı birbirine katmış ve büfenin camına bir tekme atmıştım. Sen, her zamanki soğukkanlılığınla ,cımbızla, ayak parmağımdaki cam kırıklarını ayıklamıştın. Kızmıştın bana, ama çok değil. Hala parmağıma baktığımda, yaptığımdan utanmama belki de o sessizliğin sebep oldu. Karşı komşumuz Muzaffer Teyze ile camdan cama top oynardınız. Kaç kere yollamıştın beni onların kapısına” bir maniniz yoksa annemler size gelmek istiyor” demem için.
4 Şubat 2007 Pazar
TUTKU OYUNLARI

28 Ocak 2007 Pazar
AZRAİLE ÇELME TAKMAK

22 Ocak 2007 Pazartesi
ÇOCUKLUĞUMDA BİR PAZAR GÜNÜ

Önce bir elimi yüzümü yıkayayım…Su da ne kadar soğuk geliyor sabah sabah…Azıcık gözlerimin üzerine su çarpsam , kimseler görmeden, yeterli olur sanırım…Hay Allah!! Terliklerimi giymeyi unutmuşum….Tamam, hazırım kahvaltıya gitmeye.
5 Ocak 2007 Cuma
BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ'NE NE OLDU?
Okul yıllarımda, bir “ Bermuda Şeytan Üçgeni” efsanesi, bizi altüst etmişti.…Neydi Bermuda Şeytan Üçgeni ?? Atlas Okyanusu’nda , yaklaşık olarak Miami, Bermuda ve San Juan arasında bulunan ve adı üzerinde üçgen biçiminde bir alan…Peki “şeytan “lığı nereden geliyordu??? Bu üçgenin üzerinden geçen uçak ve gemiler kayboluyordu…Arkalarında hiçbir iz bırakmamaları, herkesi şaşkına çeviriyordu..O dönemde Bermuda Şeytan Üçgeni’ni konu alan bir sürü de film çevrilmişti…Ben de onun bu gizemine kapılmaktan kendimi alamamıştım tabii ki…Arkadaşlarımla , her fırsat bulduğumuzda bu konuyu konuşuyorduk..Kafamız karmakarışıktı…Bilinmezlik çok cazipti…